“Bugünün anlamı”nı anlayabilmek
Hangi yıldı tam hatırlamıyorum ama ilkokuldaydım ve o yılki 23 Nisan törenlerinde bir grup öğrenci arkadaşımla birlikte 23 Nisan şiiri okuyacaktık. O güzelim siyah okul formalarımızın üzerinde kırmızı beyaz yazılarla 23 NİSAN yazacak şekilde soldan sağa sıralanmıştık ve ben “İ” harfiydim. İ harfine sıra geldiğinde kendi kıtamı okumaya başlamış ve şöyle haykırmıştım:
“İ” en başta olsaydı
İnsan olurdu Nisan
Atatürk’tür her zaman
İnandığım tek insan
O gün bugündür Atatürk’e inanıyorum, O’nun izindeyim. Ama asıl olarak o günkü 23 Nisan şiirimizin başlangıç dizelerini her 23 Nisan’da ezberimden tekrarlıyorum:
Ben 23 Nisan’ın 20’siyim baştayım.
Bugünün anlamını anlayacak yaştayım.
Ve her tekrarlayışımda da “bugünün anlamını” yeniden yeniden keşfediyorum…
Düğün, bayram ve mutluluğa ortak olmak
23 Nisan bize özgü bir gün ve bayram olduğu için 23 Nisan şiirleri ve şarkıları da tamamen ülkemize ve insanımıza has. Sanırım çocuk bayramımız ve şarkılarımız bu günün anlamını kavramamız için bize en güzel yolu gösteriyor.
Güzel melodisiyle “Bugün 23 Nisan, hep neşeyle doluyor insan” şiirinin sözlerine bakalım mı?
Sanki her tarafta var bir düğün.
Çünkü en şerefli en mutlu gün.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
İşte, bugün bir meclis kuruldu,
Sonra hemen padişah kovuldu.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
Bugün, Atatürk’ten bir armağan,
Yoksa, tutsak olurduk sen inan.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
Bu çocuk şarkısının melodisinin neşe saçmasının nedenini hâlâ bulmaya çalışıyorum. Tabii ki düğün ve bayramın bir toplum için nasıl bir neşe kaynağı olduğunun farkındayım.
Çocuk masallarında düğünler 40 gün 40 gece sürer. Birileri muradına ererken kalanlar kerevetine çıkar, yani o mutluluğa ortak olurlar. Bir mutluluğa ortak olmak, mutlu olmak demektir bizce.
23 Nisan’da daha mini mini birer çocuk olan bizler, henüz ne olduğunu anlayamadığımız bir Meclis’in açılmasının, bir padişahın kovulmasının bayramını kutlarız. İdeolojik anlamı kavramamız için yılların geçmesi gerekecektir ama bir ulusal bilincin en önemli yapı taşı olan ulusal bayramı kutlayarak o ulusal bilinci özümsemeye başlarız.
Bayram bilinci çocuklukta edinilir, duygusaldır, doğaldır, hatta bir çocuk için muhtemelen de sebepsizdir. Yıllar sonra anlayacağımız bir sebep için neşelenmeyi, sevinmeyi öğreniriz.
Canım annemden, canım öğretmenime
Aslında çocuk şiir ve şarkıları, tıpkı masallar ve hikâyeler gibi bize belli bir ideolojiyi kavratmaz, zaten bir çocuğa bunu kavratabilmenin imkânı da yoktur ki. Ama o basit tekerlememsi şiirler bize hayatımız için çok önemli değerleri aşılar. Ve biz millet olarak bu çocuk şarkılarımızın zenginliğiyle övünmeliyiz bence.
Daha ilkokula ilk başladığımızda ezberlediğimiz “Yaşasın Okulumuz”u hâlâ ezberden okumuyor muyuz?
Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken,
Çiçekli bahçemizin
Yollarında koşarken.
Şimdi okullu olduk,
Sınıfları doldurduk.
Sevinçliyiz hepimiz,
Yaşasın okulumuz!
Ama okul deyince aslında okul diye bir bina değil öğretmen diye bir insan girmiştir hayatımıza ve “Öğretmenim canım benim” diye şarkı söyleriz:
Öğretmenim canım benim canım benim
Seni ben pek çok severim
Sen bir ana
Sen bir baba
Her şey oldun artık bana
Okut, öğret ve nihayet
Yurda yararlı insan et.
Yurt, orman ve Anadolu
Evet, yurda yararlı bir insan olmaktır bize öğretilen henüz yurt nedir pek bilmesek de. Belki yaz tatillerinde gittiğimiz bir köy vardır bizim için ve o nedenle “o köy bizim köyümüzdür.”
Yurt, bir özlemdir bizim için, bir duygudur.
Yurt, bizim için aslında bir ormandır. Ötüken bizim mazimizdir ama orman hep yanı başımızdadır. Bu nedenle orman şarkıları söyleriz çocuklarımıza:
Tohumlar fidana
Fidanlar ağaca
Ağaçlar ormana
Dönmeli yurdumda
Yuvadır kuşlara
Örtüdür toprağa
Can verir doğaya
Ormanlar yurdumda
Bir tek dal kırmadan
Ormansız kalmadan
Her insan bir fidan
Dikmeli yurdumda
Yurt, Anadolu’dur. Bizi dertlerden kurtaracak Anadolu’dur ama o Anadolu, Atatürk’ün 19 Mayıs’ta çıktığı Anadolu değildir henüz. Gezilecek Anadolu’dur:
Billur ırmakları var
Buzdan kaynakları var
Ne hoş toprakları var
Gezsen Anadolu’yu
Anadolu’ya belki öğretmen olarak gidilecektir çünkü savaş cehalete karşı açılmıştır:
Candan açtık cehle karşı bir savaş
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş
Öğren öğret hakkı halka gürle coş
Durma durma koş
Barış
Çocuk şarkılarımız, kendi insan kaynağımız hakkında bize çok şey anlatır. “Türk olmak ne demektir”i en iyi hissedeceğimiz şiirlerdir belki de.
23 Nisan’ın aynı zamanda hem Türk ulusunun egemenlik bayramı hem de çocuk bayramı olması boşuna değildir. Anadolu, bir öksüzler yurdu iken bir öksüzler yurdu olarak kalmaması için başlamış bir Kurtuluş Savaşı verdik. Ulusal Ordu’yu kurmadan Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni kurduk. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın sebebi çocukları kurtarmaktı.
Atatürk döneminde aslında iki bayramımız vardı. 23 Nisan ve 29 Ekim. Atatürk, kendi adıyla özdeşleştirilecek 19 Mayıs Bayramı’nı kutlamamıştı. Çünkü büyük adamdı. O, kendisini değil, çocukları öne çıkartmıştı ve elbette Cumhuriyet’i. Bu nedenle de Türk Cumhuriyeti’nin temelinde çocuklar vardır. Elbette geleceğinde de…
Türk Kurtuluş Savaşı’ndan, kandan ve gözyaşından sonra bir 23 Nisan’ın çıkmış olması, neşenin galip gelmesi, Atatürkçülüğün ve Türk Hümanizminin de göstergesidir. Atatürk “Yurtta Barış Cihanda Barış” derken Türk çocuklarına bir barış bırakmak istemişti.
Bugün Ukrayna’da bir savaş sürüyor. Geçtiğimiz ay Ukrayna’dan bir grup öksüz ve yetim çocuk ülkemize geldi. Artık biz millet olarak o çocukların da anası ve babasıyız. Çünkü Türk olmak, milleti ne olursa olsun hiçbir çocuğu anasız babasız bırakmamaktır.
Bir savaşı idare etmek için kurulan bir Meclisimiz vardır ve o Meclis’in başkanı olan bir askerdir Mustafa Kemal. Ama tarihin gördüğü belki de en büyük barışçılardandır.
Şunu mutlaka hatırlatalım; Atatürk’ün başlattığı uygarlık savaşında yetişen çocuklar hiç savaşçılıkla yetiştirilmemiştir, hep barışla yetiştirilmiştir. Çünkü Atatürk de onun kuşağı da Kurtuluş Savaşı’nın son savaş olmasını istemiştir, İstiklal Marşımız da aynı duyguyla yazılmıştır.
Artık ilkokul çocuğu değilim ve sanırım 23 Nisan’ın anlamını anlayacak yaşa erdim ve şu anda Ukrayna’da süren büyük bir savaşın yanı başında çocuk şarkılarımızın değerini çok daha iyi anlıyorum.
Yine bir 23 Nisan gelecek, bir çocuk korosu cıvıltı dolu sesiyle aynı şarkıyı söyleyecek ve Türk çocukları tüm dünyaya tüm dünya çocukları için haykıracak “Bir barış bırakın biz çocuklara” diye:
Bir vatan bırakın biz çocuklara
Islanmış olmasın göz yaşlarıyla
Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar
Bir barış bırakın biz çocuklara
Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya
Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne sevgili dünya
Atatürk’ün özlemini anlatan bu şarkı sözleri onun ölümünden 40 yıl sonra yazılmış.
Benim gibi Atatürk’ün doğumunun 100. yılında ilkokula başlayanlar için tüm bu çocuk şarkıları o kadar anlamlı ki.
Atatürk’ün mirası ve 23 Nisan’ın anlamı işte bu çocuk şarkılarımızda yaşıyor:
Gözyaşlarıyla ıslanmamış bir vatan ve sevgili dünya…