Gökçe Fırat’ın “Beyaz Türkler” tanımlaması
“Beyaz Türk” kavramını Türkiye’nin devrimci dinamiklerinden biri olarak Türk siyasi literatürüne sokan Gökçe Fırat’tı. Beş yıl önceki 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra yaptığı değerlendirmeleri “Beyaz Türklerin Köleliğe Karşı İsyanı” başlıklı çalışmasında kitaplaştırmış ve şu şekilde özetleyebileceğimiz tespitler yapmıştı:
– “Beyaz Türkler”, laik/modern/kentli hayatı benimseyen mühendisler, doktorlar, öğretmenler gibi “beyaz yakalı” orta sınıflardır.
– AKP, Gezi eylemlerinde “Beyaz Türkler”in iktidarı için nasıl bir tehdit olduğunu gördü. Bu tepkiyi ortadan kaldırmak için “Beyaz Türkler”i iktisadi olarak zayıflatacak, bu şekilde bağımsız muhalefet yapma güçlerini ortadan kaldıracak ve tüm ülkeyi adeta bir kabileye dönüştürecek ekonomik adımlar atmaya başladı.
– AKP’nin yaratmaya çalıştığı bu “kabile ekonomisi”ne “Beyaz Türkler” direnecek ve AKP’nin çöküşü buradan olacak.
Gökçe Fırat’ın tam 5 yıl önce, Silivri’de tutukluyken yazdığı bu satırlar 2024 yerel seçimleriyle birlikte doğrulanmış oldu ve “Beyaz Türkler”in direnişi 31 Mart 2024’te bir devrime dönüştü.
AKP’nin “Beyaz Türkler”i cezalandırma politikası yenilginin asıl nedenidir
2013 Gezi eylemleri, AKP iktidarı için bir dönüm noktası oldu. AKP yönetiminin, adım adım diktatörlük rejimine dönüşmesi de esas olarak Gezi’den sonra başlamıştır denilebilir. Gezi, hareketli toplumsal kesimlerin, özellikle “Beyaz Türkler”in iktidarı devirebileceğini göstermişti. AKP buna iki önlem aldı.
– Öncelikle siyasi özgürlükleri kısan ve “Beyaz Türkler”e seçimlerde oy kullanmak dışında bir hareket olanağı tanımayan bir dikta dönemi başladı.
– İkincisi, “Beyaz Türkler”i siyaseten zayıflatmak için iktisadi önlemler alındı. Sınıflar, iktisadi güçleri var oldukça siyasette de etkin olabilir. Aldığı maaşla anca geçinebilen bir orta sınıf mensubu, eylem yapacak ya da muhalefet yürütecek vakit de bulamaz para da…
Türkiye’nin Gezi eylemlerinden sonraki 5-10 yılda yaşadığı dönüşümü kısaca özetleyelim: Asgari ücrete oldukça yüksek zamlar yapılırken özel sektörde çalışan orta sınıfın maaşları bu oranda zam alamadı. Böylece orta sınıfın aldığı maaşla asgari ücret arasındaki makas git gide daraldı. Böylece AKP, daha çok oy aldığı yoksul kesimleri ödüllendiriyor, kendisine daha muhalif olan orta kesimi ise adeta cezalandırıyordu.
2024 Seçimi sonuçlarını salt ekonomik krize bağlamak bu açıdan biraz eksik kalıyor. Yoksul kesimlerin hâlâ AKP’ye oy verdiğini görüyoruz. AKP’den kopan kesimler ise “yoksullaşan” kesimler. Yani orta sınıf ve emekliler.
AKP, “Beyaz Türkler”e seslenme olanağını yitirdi
31 Mart 2024 seçim sonuçları aslında “geliyorum” diyen bir depremdi. Nitekim kimi AKP’li yandaş yazarlar bunu seçimden önce tespit etmişti. İstanbul’da Çekmeköy, Sancaktepe, Gaziosmanpaşa, Eyüpsultan gibi ilçelerde kentleşmenin gelişmesiyle sosyolojik yapının değiştiği ve AKP’nin eskiden rahatlıkla seçim kazandığı bu ilçelerde artık zorlanmaya başladığı değerlendirmeleri yapılmıştı.
Aslında bu tespitler, AKP’nin bir özeleştiri yaptığını ya da yaşanan bu sosyolojik dönüşüm için bir sonraki seçimlerde önlem alacağını göstermiyor. Çünkü, bu sosyolojik ve ekonomik dönüşüm konusunda AKP’nin elleri kolları bağlı. “Beyaz Türkler”den oy almak istiyorsa “Beyaz Türkler”i zayıflatma olarak özetlenebilecek politikalardan vazgeçmesi gerekiyor. Ancak, bu durumda da kendi bacağına sıkmış olacak çünkü orta sınıflar iktisaden güçlendikçe ve siyasi özgürlüklere kavuştukça iktidara daha da uzaklaşacaktır. Üstelik orta sınıfların AKP’ye daha çok oy veren asgari ücretlileri de etkileyip onları AKP’den koparma ihtimali de bulunuyor.
AKP’nin toplumu tarikatlarla yönetme ve biçimlendirme planı çöktü
31 Mart seçim sonuçları, AKP’nin tarikatlar vasıtasıyla yaratmak istediği toplumsal yapıya büyük bir direniş ve tepki olduğunu göstermektedir. AKP’nin devlet kurumlarını teslim ettiği tarikatlardan Menzil’in merkezi olan Adıyaman’da CHP’nin 1989’dan beri ilk kez seçim kazanması bu tepkinin en ilginç göstergelerinden biridir. Deprem konutlarının sözde bir “kura”yla hep Menzilcilere verilmesinden tutun da Menzilcilerin devlette kadrolaşmasına ve zenginleşmesine kadar örneklerini verebileceğimiz bu “tarikatlaşma” ve “kayırma” tepki görmüş ve Adıyaman’da “bile” CHP’nin kazanmasını sağlamıştır.
Ayrıca AKP’nin “tarikatlaşma” projesi, laik/modern/kentli bir yaşam tarzını benimsemiş orta sınıflarından büyük tepki görmüştür. Eğitimden sağlığa devletin kurumlarındaki tarikatlaşma “Beyaz Türkler”e AKP tarafından reva görülen “dışlama” politikasının örneklerinden biri haline gelmiştir.
Modernleşen Kürt, PKK/DEM’den kopuyor
Modernleşmenin bir başka kaçınılmaz sonucu da Kürt seçmenlerde kendisini gösteriyor. DEM’in batıda, özellikle büyükşehirlerde Kürt nüfus oranının çok çok altında oy alabilmesinin en önemli nedeni bu.
Kentleşme ve modernleşme, Kürtlerde de doğudaki aşiret yapısından bir kurtuluş sağlıyor. PKK/DEM kıskacından kurtulmalarını sağlayan en önemli olgu şüphesiz bu. İkincisi, PKK/DEM’in siyaseten güçlü ve adeta iktidar olduğu Güneydoğu’dan uzakta olmak, Kürtlerin kendi hür iradeleriyle siyasi tercihler yapabilmesinin de önünü açıyor. Kürtler zamanla kentlileşiyor, akraba/aşiret ilişkilerinden ve baskılarından kurtuluyor ve modernleşiyor. Modernleşen Kürt, PKK/DEM’in temsil ettiği ayrılıkçı/Kürtçü taleplerin peşinden koşmaktansa AKP’nin siyasal özgürlükleri ortadan kaldıran ve iktisadi açıdan “Beyaz Türkler”i fakirleştirmeyi hedefleyen politikalara direnmeyi tercih ediyor. Kısacası büyükşehirlerde son 10 yılda modernleşme sürecinin etkisiyle adeta “Beyaz Türkleşen” bir Kürt kesimiyle karşı karşıyayız.
CHP’li belediyelerin “Beyaz Türkler”i güçlendirmesi
2024’teki zaferin ilk adımı aslında 2019’da atılmıştı. İstanbul ve Ankara’da kazanılan belediyeler, öncelikle bu iki ilin içinde, ardından da bu illerin etrafında ciddi toplumsal dönüşümlerin yaşanmasını ya da daha doğru bir ifadeyle çeşitli sosyolojik dönüşümlerin ve modernleşme sürecinin hızlanmasını sağladı. İstanbul’da ve Ankara’da AKP’nin yıllardır kazandığı ilçelerde CHP’nin büyük bir zafer yaşaması, aslında bu iki ildeki büyükşehir belediyelerinin gerek belediyecilik gerekse “halka ulaşma” anlamında başarılı olmasının da bir sonucudur.
Ancak, CHP’li belediyeleri önümüzdeki dönemde bekleyen bir başka görev daha var: Toplumu dönüştürmek. CHP’li belediyeler, kentleşen ve modernleşen il ve ilçelerde “Beyaz Türkler”i gerek sosyal gerekse ekonomik açıdan desteklemelidir. Bu, “belediye rantı”nın dağıtılması anlamına gelmiyor. Kesinlikle hayır… Zaten “Beyaz Türkler” esas olarak maaşla çalışan eğitimli kesimi kapsıyor, belediyeden hangi ihaleyi alabilirler ki? “Beyaz Türklere destek” derken “Beyaz Türkler”in AKP’nin yarattığı kabile ekonomisi yüzünden yapamadıklarının önünü açmayı kastediyoruz.
Ne ister bir Beyaz Türk? Çocuğu iyi bir okulda okusun ister. Hafta sonları tiyatrodur, sinemadır, sergidir, kültürel etkinliklere katılmak ister. Kadın “Beyaz Türkler”, küçük çocuğunu kreşe vermek ister ki çalışabilsin. Mesleğinde kendini geliştirmek ister. Vs. Vs. Vs.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “belediye kreşleri” buna bir örnektir. “Beyaz Türkler”in AKP’nin yarattığı iktisadi ve toplumsal prangadan kurtulmasını ve nefes almasını sağlayacak adımlar CHP’li belediyeler tarafından atılmalıdır. AKP nasıl bir toplumsal yapı yaratmak istiyorsa, tersini desteklemek için çaba gösterilmelidir. Mesela, AKP kadınları eve mi kapatmak istiyor… Açın o zaman kreşleri, kadınlara özel istihdam merkezlerini… Hatta kız çocuklarının voleybol oynamasının önünü açmak, her mahallede bir kız voleybol okulu açmak bile uzun vadede büyük dönüşümler yaratacaktır.
Aydın, bu açıdan bir örnektir. Aydın, 1989 yerel seçimlerinde dahi SHP’nin kazanamadığı, merkez sağ eğilimli bir ildi. Cumhuriyet tarihi boyunca böyle olmuştur, nitekim Adnan Menderes’in de memleketidir. 2009’da bu görünüm ilk kez değişmiş ve CHP, 2024’te Kütahya’da yaşanana benzer bir şekilde sağ oyların birbirine çok yakın olması ve bölünmesini değerlendirerek %26’lık bir oranla aradan sıyrılıp kazanmıştı. Aydın’daki CHP’li belediye, parmakla gösterilecek, başarılı olan bir belediye değil. Mesela, bir Ankara değil, bir Eskişehir değil. Ancak yine de bu şehirdeki yıllardır süren CHP iktidarı, şehrin demografisini AKP aleyhine değiştirmeyi başarmış ve Aydın, CHP’li belediyenin aldığı tüm eleştirilere karşın adeta bir “İzmir” gibi CHP’nin kalesine dönüşmüş durumda. Emin olun, Kütahya’dan Adıyaman’a, Kastamonu’dan Afyon’a CHP zaferinin “şaşırttığı” şehirlerde önümüzdeki 4-5 yılda benzer dönüşümlere şahit olacağız.
Bir “tersine göç” mü başlayacak?
Önümüzdeki dönem, Türkiye farklı bir ekonomik ve toplumsal dönüşüme girebilir. “Sabit gelirli” diyebileceğimiz asgari ücretliler ve emeklilerin yaşam koşullarının artık çok pahalandığı kentlerden taşraya geri döndüğü bir tersine göç başlayabilir. Sonuçta AKP’nin tabanı, esas olarak 1960’lardan 1990’lara uzanan süreçte “taşrayı kente taşıyan” bir yaşam tarzını benimsemiş kesimlerdi. Şimdi bu kesimlerin İstanbul’da ayda 15-20 bin TL kira vermek yerine 2-3 bin TL kira verebileceği memleketlerine veya köylerine döndüğünü görebiliriz. Sonuçta alacakları emekli maaşı ya da asgari ücret aynı olacak, kentlerden uzaklaştıkları için ise giderleri azalacak. “Beyaz Türkler” açısından ise hayalini kurdukları laik/kentli/modern yaşam tarzı düşünüldüğünde böyle bir tersine göç söz konusu bile değildir.
Kısacası, artık kaç sene sürer bilemeyiz, ama özellikle büyükşehirlerde bir tersine göç, AKP tabanının taşraya geri döndüğü ve kentlerin 1960’lardan beri yaşadığı “gecekondulaşma ve taşralaşma” sürecinin tersine evrildiği bir süreç başlayabilir. Kim bilir, İstanbul’dan memleketine dönen bir sabit gelirli, hemşehrilerine göre nispeten daha “kentli” olduğu için taşradaki yaşam tarzının da zayıf bir şekilde bile olsa dönüştüğüne şahit olabiliriz.
Sosyoloji-siyaset ilişkisi
Sosyolojik dönüşümler her zaman aynı siyasi sonuçları vermez. Sonuçta son bir yüzyıldır tüm dünyanın yaşadığı bir modernleşme/kentleşme süreciyle karşı karşıyayız. Ancak bu sürecin her ülke için sonucu farklı oluyor. Sosyolojik dönüşüm, siyaseti anca destekleyebilir, tamamen belirleyemez. Bu anlamda muhalefeti, özellikle CHP’yi çok önemli bir görev bekliyor. Sonuçta 31 Mart zaferini getiren koşullar 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki dokuz ayda bir anda gerçekleşmedi. Ancak iki seçim önemli bir fark vardı: Kılıçdaroğlu… Kısacası, muhalefet siyasi düzlemde hata yaparsa sosyolojik koşullar teorik olarak kendisini desteklese bile yenilgiyle karşılaşabilir.
31 Mart 2024 seçimlerinin sonuçları tüm muhalif kesimlere AKP’nin çöküşünü net bir şekilde gösterdiği için çok olumludur. Tabii, Türkiye’de yaşanan AKP tabanının altını oyan sosyolojik dönüşümleri de net bir şekilde göstermiştir. Şimdi muhalefete düşen, doğru dersleri çıkarıp bu dönüşümü destekleyecek ve hızlandıracak politikalar izlemek olmalıdır.