Davutoğlu’nun “Millet”le derdi ne?
Eskinin AKP Başbakanı Ahmet Davutoğlu, şimdilerde 6’lı masayı oluşturan partilerden birinin genel başkanı sıfatıyla bir takım “ilkeler”, politikalar, “çözüm” önerileri ortaya koyuyor ve Davutoğlu’nun ortaya koyduğu şeyler, 6’lı masanın, tüm muhalefetin sözleriymiş gibi algılanıyor.
Elbette Davutoğlu’nun söyledikleri şeklen 6’lı masayı bağlasa da muhalefeti bağlamaz. Çünkü muhalif kesimin çok ciddi bir oranı Davutoğlu’nu muhalif olarak görmediği gibi 6’lı masada ne işi olduğunu da sorguluyor.
Davutoğlu, Erdoğan’ın atamasıyla AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yapınca, kendi iradesiyle oldu zannına kapıldı, havalara girdi. Hâlâ çıktığı Kafdağı’ndan inebilmiş de değil. Sorsanız AKP’nin aldığı %49 oyu o tek başına almış.
Ama işte hayaller %49, hayatlar %1!
Davutoğlu’nun o kadar “büyük” lider olmasına rağmen muhtemel cumhurbaşkanı adayları arasında isminin geçmemesi de bir o kadar hayrete şayan!
Davutoğlu daha ittifaka dahil olur olmaz Millet İttifakı’nın ismiyle uğraşmaya başlamıştı. Davutoğlu’na göre ittifakın adı değiştirilmeliydi ve endişeli muhafazakâr kesim ikna edilmeliydi.
Biz ise o zaman “Davutoğlu’nun ‘millet’le derdi ne?” diye sormuştuk. 7 Şubat tarihinde yazdığım “Davutoğlu’nun ‘Millet’le derdi ne?” başlıklı yazıda şunları sormuştum:
“(…) Hem Davutoğlu’nun ‘Millet’le derdi ne? Millet İttifakı isminin nesini beğenmiyor da değiştirelim diyor? ‘Millet’ten daha kapsayıcı bir şey mi bulmuşlar? Güçlendirilmiş Millet İttifakı mı diyecekler? Ya da Geniş İttifak?
Davutoğlu AKP’deyken, ‘Millet’in önündeki Türk’ü silmişlerdi, sıra ‘Millet’e mi geldi?”
Aslında Davutoğlu’nun derdi çok açıktı. Her ne kadar AKP’den ayrılmış olsa da genlerindeki İslamcılığın millet düşmanlığı, Davutoğlu’nun söyleminde kendini göstermişti.
Şimdi Davutoğlu’nun 6’lı masa için nasıl bir tehlike olduğunu iki temel mesele üzerinden anlatmaya çalışalım.
Davutoğlu, vesayet rejimi hayali mi kuruyor?
Birinci meselemiz, 6’lı masa ittifakının seçimi kazanması halinde Türkiye’nin nasıl bir yönetime kavuşacağı tartışmalarıyla ilgili.
Davutoğlu, 1 Haziran tarihinde partisinin il başkanları toplantısında yaptığı açıklamalarla bir kez daha gündem olmuştu:
“Yeni Cumhurbaşkanı ister içeriden, ister dışarıdan olsun, ilkeler konusunda onun taahhüdünü isteriz, yetmez, 6 lider o Cumhurbaşkanlığı döneminde garantör olur. Pasif izleyici olmaz. Soru kimin aday olacağı değil, nasıl bir zihniyetle ülkeyi yöneteceğimiz. Aday ilan ettiğimiz anda aday kendi başına kampanya yürütecek, seçildikten sonra da kendi başına hükümet icra edecekse bu altılı masanın ne kıymeti harbiyesi var? O zaman biz hepimiz bir kişiye altın tepside Cumhurbaşkanlığı sunmak için bu çabayı sarf ediyoruz öyle mi? Kimse rüya görmesin! Biz o masadayken, sadece bir aday belirlenmeyecek, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin kaderi belirlenecekse o kaderde söz sahibi oluruz ve bu konuda hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyiz.”
Davutoğlu’nun yaptığı açıklamadaki bu sözleri Türkiye için de muhalefet için de en büyük tehlikelerden birini barındırıyor.
Davutoğlu’nun bu sözleri basına “ülkeyi altı parti yönetecek” şeklinde yansıdı. Ancak Davutoğlu’nun sözlerini farklı ve çok daha büyük bir tehlike olarak değerlendirmek gerekiyor.
Davutoğlu’nun yukarıdaki sözleri, seçimi kazanması muhtemel adayın ve o adayı seçen seçmenlerin iradesini yok saymak anlamına geliyor. Davutoğlu peşinen adayın belirlenen ilkelere uymayacağına hükmetmiş, aday ve onu seçen seçmenin iradesinin üzerinde 6 liderden oluşacak bir iradenin garantör olacağını söylemiştir.
Davutoğlu açıkça söylemese de bu sözlerinin tek bir anlamı var: Davutoğlu, Türkiye’nin geleceğinde bir vesayet rejimi hayal ediyor. Seçilecek cumhurbaşkanının üzerinde 6 liderin iradesinin olduğu bir paralel yönetim düşlüyor.
E zaten halihazırda bir vesayet rejimi var, vesayeti değiştirmek için mi seçim yapacağız?
Bunun adı da tek adam rejimine karşı demokrasi mücadelesi olacak öyle mi?
Davutoğlu’nun tavizsiz Kürtçülüğü
Davutoğlu’nun siyasi kimliğini oluşturan şey İslamcılığı ile birlikte Kürtçülüğüdür. Bu birliktelik, Cumhuriyet kurulmadan önce Milli Mücadele günlerinde Kuvayı Milliye’ye karşı, Cumhuriyet kurulduktan sonra ise Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı Kürt-İslam İttifakı olarak ortaya çıkmıştı. İşte Davutoğlu, bu ittifakın ete kemiğe bürünmüş hali olarak bugün 6’lı masaya oturmaktadır.
Davutoğlu’na yakın Karar gazetesinde dün (13 Haziran) bir haber yayınlandı: “Kürt sorununa 10 maddelik çözüm önerisi.” Davutoğlu, iki gün önce Diyarbakır’a gitmiş ve “Demokratik Geleceğimizin İnşası: Kürt Meselesi” çalıştayına katılmış. Çalıştayda 10 maddelik bir Kürt sorununa çözüm önerisi getirmiş.
Davutoğlu’nun önerileri ne mi? Başlıklarını sıralayacak olursak:
1- Yeni bir zihniyet.
2- Ortak ve yerli bir yaklaşım.
3- Sivil, özgürlükçü ve kapsayıcı anayasa.
4- Düşünce ve ifade özgürlüğü.
5- İmtiyaza ve ayrımcılığa dayanmayan eşit vatandaşlık.
6- Kapsayıcı muhataplık.
7- Anadilin eğitimde ve sosyal hayatta kullanımı.
8- Demokratik yerel yönetimler.
9- Sınır ötesindeki Kürtler.
10- Yeni bir sosyo-ekonomik kalkınma stratejisi.
Davutoğlu’nun önerileri başlı başına ayrı bir yazı konusu ama şu kadarını söyleyelim ki, bu öneriler yeni bir çözüm süreci demek!
Davutoğlu’nun AKP’den kurtulduktan sonra yönetmeye ortak olduğu Türkiye’ye önerisi, yeni bir çözüm süreci. AKP’nin yaptığı hataları aynen tekrar edecekse hiç zahmet edip seçime falan girmesin.
Davutoğlu, kendini hâlâ “Serok Ahmet” olarak görebilir ama muhalefet yeni bir ihanet sürecine alet olamaz. 6’lı masa liderlerinin, Davutoğlu’yla ya da Davutoğlu olmadan, çıkıp birlikte yeni bir çözüm sürecine gitmeyeceklerini açıklamaları gerekir. Davutoğlu da eğer 6’lı masada kendine yer bulmak istiyorsa, masanın iradesine saygı göstermesi gerekiyor.
Davutoğlu özeleştiri vermeden muhalefetin parçası olamaz!
Davutoğlu, AKP’den ayrıldı, muhalif oldu, muhalefetin kurduğu birliğe katıldı, zaman zaman muhalefetin sözcüsü gibi konuşuyor, 6’lı masa adına muhalif kesimlerin asla kabul edemeyeceği şeyler söylüyor, öneriler getiriyor.
Tüm bunları yaparken tek bir şey yapmıyor: Özeleştiri.
Davutoğlu, AKP’nin Başbakanı olmakla övünüyor ama AKP’deyken Türkiye’de olanların sorumluluğunu bir türlü üstlenmiyor. Konu oraya gelince AKP kıvraklığıyla “Benim zamanımda öyle değildi, benden sonra değişti,” deyip devam ediyor.
Kendisi o günleri çok hatırlamak istemiyormuş gibi görünse de bugün yaptığı önerilere bakınca hâlâ o günlerde kaldığı anlaşılıyor. Ancak Davutoğlu’nun bu ülkeye verdiği çok büyük zararlar ve özeleştiri vermesi gereken çok büyük yanlışları var.
Kürt açılımının mimarlarından biri olarak bölücülük yaptığı için Türk milletinden özür dilemesi gerekirken bugün hâlâ yeni bir Kürt açılımı programı sunarak aslında hiç değişmediğini ortaya koyuyor.
AKP’nin İhvancı rejimlerle ilişki kurmasına dayalı dış politika stratejisi ve Yeni Osmanlıcılık, Davutoğlu’nun dış politika stratejisiydi. Davutoğlu’nun bu konularda fikri değişti de mi şimdi muhalif geçiniyor?
Türkiye’nin Suriye’deki yanlış dış politikasının mimarı Davutoğlu’ydu. Ayrıca bugün Türkiye’nin en büyük ikinci sorunu olan göçmen sorununun müsebbibi de Davutoğlu’dur.
29 Ekim 2014’te, Cumhuriyet Bayramı’nda, Kobani’ye yardım bahanesiyle Barzani’nin peşmergelerinin Türkiye’den geçirilmesi, Davutoğlu denince benim aklıma gelen ilk şeylerden biridir. Davutoğlu çıkıp bunun hata olduğunu kabul etmeden, Türk milletinden özür dilemeden hangi yüzle insanların karşısına çıkıyor?
Ne Erdoğan’ın bölme çabaları, ne seçimlerde yapılması muhtemel hileler, çıkması muhtemel olaylar; Davutoğlu, gerek Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı ile olsun, gerek Kürtçülüğü ile olsun, gerekse AKP’den alıştığı vesayet rejimi özlemiyle olsun 6’lı masa için en büyük tehlikedir.