Bedava kömürden bedava konuta
Tayyip Erdoğan’ın “Yüzyılın Konut Projesi” başlığıyla açıkladığı proje AKP iktidarının yaklaşan seçimler dolayısıyla yaşadığı yeniden iktidar olamama korkusunu ortaya koyuyor. Mercimek, bulgur ve kömür gibi yardımların bile artık AKP’nin toplumsal tabanını “kesmediği” düşünüldüğünde masaya daha büyük vaatlerin konulması artık bir zorunluluk.
İki sene içinde 250 bin konut yapımı ve 100 bin arsanın satışı ile başlayan; ilerleyen senelerde yeni konutlarla ve iş yerleriyle daha da büyüyeceği söylenen devasa bir paket bu. AKP’nin geçmişte de bu tarz “TOKİ paketleri” vardı ancak yaklaşan seçim süreci ve iktidar bloğunun oylarının erimesi, bu yeni açılımın diğerlerinden farklı olacağını ve AKP’nin bunu bir fırsat olarak kullanacağını gösteriyor.
Erdoğan yaptığı açıklamada projenin ilk temellerinin yeni yılla birlikte atılacağını söylüyor. Konutların nerede yapılacağı henüz belli değilken ve daha projeler bile netleşmemişken temel atma tarihinin verilmesi acelenin göstergesi.
Proje var ama para yok
Açıklanan proje bugünün fiyatı üzerinden 356 milyar TL’lik (yaklaşık 20 milyar dolar) bir proje. Bunun anlamı ise devletin iki sene içerisinde 5 tane Çanakkale Köprüsü’nü kendi cebinden para harcayarak yapması. Böylesi büyük projeleri “Hazineden para çıkmayacak” diyerek büyük inşaat firmalarına ihale eden devletin bu kadar büyük bir maliyeti bu kadar kısa sürede nasıl üstlenebileceği belirsiz. Konut projesini alkışlayanlar, bu projenin gerçekleşmesi için gereken büyük kaynağın nasıl yaratılacağını soramıyor.
Proje hakkında Habertürk’e konuşan İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) Genel Başkanı Tahir Tellioğlu “projenin çok büyük bir atılım olduğunu, konut sektörüne büyük bir canlılık katacağını ve çok geniş bir istihdam yaratacağını” söyleyerek projeyi alkışlıyor.
AKP’li kamu müteahhitleri bile batıyor
AKP’nin neredeyse memuru haline gelmiş kamu müteahhitlerinin böylesine bir seçim propagandasının açıklandığı gün şerh koyacak halleri elbette yok. Tellioğlu projeyi alkışladığını söylüyor ama diğer taraftan da Türkiye’deki kamu müteahhitlerinin zor durumda olduğunu devletle yapılan sözleşmelerin “gerçek enflasyon rakamlarıyla” güncellenmemesi halinde 40 bin kamu müteahhitinin batacağını dile getirerek Erdoğan’dan yardım istiyor.
İMKON’un Nisan ayında açıkladığı rakamlara göre kamu müteahhitlerinin yüzde 10’u battı, yüzde 40’ı da batmak üzere. Yani “AKP’li müteahhitler” açısından bile açıklanan bu “çılgın proje” bir risk gibi duruyor çünkü Erdoğan’ın oluşan projeden kaynaklanan büyük maliyetleri müteahhitlere de “bölüştürmek” gibi bir amacı var.
Bu yüzden de “AKP’li müteahhitlerin proje üzerinden zengin olacağı” söylemi çok gerçeği yansıtmıyor. Bunun sebebi de devletin artık iktidara yakın bu müteahhitlere ödemelerini yapmaması, gecikmeli yapması ve yapılan ödemelerin de dövizin artışı karşısında erimesi. Tellioğlu gibi iktidara yakın bir ismin bile “gerçek enflasyon rakamı” vurgusu yapması boşuna değil. Devletin açıkladığı rakamlara hiç kimse inanmıyor. AKP’nin zenginleştirdiği AKP’li müteahhit bile yeni Türkiye ekonomisinin farkında ve kendisini güvence altına almaya çalışıyor. İktidar ise “Sizi biz zengin ettik, şimdi bize olan borcunuzu ödeme vaktidir,” diyerek onları da oluşacak büyük yükümlülüğün altına sokmaya çalışıyor.
Müteahhitlerin tedirginliği de bundan kaynaklanıyor çünkü piyasada iş yapan herkes devletin kamu müteahhitlerine ödeme konusunda yaşattığı sıkıntıların da farkında. Kısaca bu projeyi AKP’li müteahhitlere yönelik bir “sermaye transferi” olarak tanımlamak çok da doğru olmaz.
Daha çok inşaat daha çok “büyüme”
AKP’nin en çok kullandığı sihirli sözcük olan “büyüme”nin devamını sağlayacak, istihdamı arttıracak ve her şeyden önemlisi dar gelirlilerin önemli bir kısmının iktidara olan psikolojik bağlılığını arttıracak bir seçim yatırımı hedefleniyor.
Projenin ilk etabından 350 bin hanenin doğrudan faydalanacağı düşünüldüğünde hane halkıyla birlikte hesaplandığında önemli sayılar ortaya çıkıyor. Kaldı ki 1 milyon seçmeni doğrudan ilgilendiren bir “umut”, bu seçmenlerin ailelerinde ya da sosyal çevresinde de doğrudan etkili olabilir.
“Kirada oturmak yerine erken yaşta taksitle ev sahibi olan üniversite öğrencisi” sloganı muhalefeti öfkelendirse de proje kontenjanının %20’nin genç kesimlere ayrıldığı düşünüldüğünde etkili olabilecek bir slogan.
Diğer taraftan emeklilere de aynı sayıda kontenjan ayrılması, bugünün şartlarında ev sahibi olamayacak emeklilere de umut satmak anlamına geliyor.
Türkiye’de 2006’dan beri konut sayısı artsa da konut sahipliği oranı %56’dan %49’a düşmüş durumda. Her geçen gün konut sahibi olan insan sayısı azalıyor ve toplumun çok geniş bir kesimi için ev sahibi olmak artık bir “hayal”.
Böylesi bir dönemde AKP topluma “umut satıyor” ve karşılığında da toplumun desteğini istiyor. Bu toplumun zayıf noktasıdır ve söylenildiği gibi “2.500 TL taksit ile ev sahibi olma” vaadi önünde durulması zor güçlü bir vaat. Bunun gerçekçi olmadığı, ödemelerin zamanla artacağını, oluşan maliyetlerin halkın sırtına yük olarak bineceğini söylemek doğru olmakla birlikte karşılık bulmuyor.
Bunu en yakın zamanda “kur korumalı mevduat” olayında yaşamadık mı? Kur artışından kaynaklanan zararı devlet üstlenerek bankada parası olan orta ve üst sınıfları memnun etme yoluna girmiş, bunda da başarılı olmuştu.
Şimdi aynı yöntem daha düşük gelirli kesim için kullanılıyor. Ayrıca düşük gelirli diyebileceğimiz nüfus (asgari ücretle çalışan ya da hiç çalışmayan) toplumun çoğunluğunu oluşturduğu için, TOKİ’nin çılgın projesi toplumda daha geniş bir kesimi ilgilendiriyor.
AKP’nin yarattığı ekonomik düzen önce insanları evlerini satıp şehrin dışındaki daha ucuz yerlerde kiraya çıkmak zorunda bıraktı, şimdi de yoksullaşan bu kesimlere ev sahibi olma vaadinde bulunuyor. Borçlu sayısının artması iktidarın kendi siyasi gücünü korumak için ve kitleleri kendisine bağımlı kılmak için bulduğu en pratik yöntem.
TOKİ’nin 2019’da başlattığı konut projeleri içinde olan bazı konutların hâlâ inşasına başlayamadığı düşünülürse, Erdoğan’ın yeni yılın başlangıcında atılacağını söylediği temellerin sembolik olacağı da ortada.
Devletin ödemeyeceği, müteahhitin üstlenmeyeceği, hedeflenen dar gelirli kesimin ise ödeyeceği peşinatlarla ancak çok ufak bir kısmını karşılayabileceği büyük bir hesap var ortada.
Finansmanın nasıl karşılanacağını hiç kimse soramıyor. Arsa maliyetinin olmayacağını sadece inşa maliyetinin olacağı söylemek de çok anlamlı değil; ortaya çıkacak maliyet her halükarda çok yüksek olacak.
Ancak AKP iktidarı toplumu yine zayıf noktasından vurmuş durumda. Böyle bir projede hak sahibi olmak ya da çekilişe girip kazanma ihtimali siyasi dengeleri etkileyip iktidara ihtiyacı olan gücü geçici bir süre sağlayabilir. AKP’nin ihtiyacı olan şey de tam olarak bu toplumsal desteği görebilmek.