Aytun Çıray’ın dünkü Halk TV yayınında dile getirdikleri birçok açıdan gündeme oturdu. Ama asıl kızılca kıyameti koparacak ayrıntı, sessizlikle geçiştiriliyor veya önemsiz bilgi gibi araya serpiştiriliyor.
Aytun Çıray’ın konuk edildiği program, aslında “CHP medyası” dediğimiz kompleksin İyi Parti’den 3-6 Mart’ın hıncını almasının bir etabı gibiydi. Bu açıdan programda sorulan çanak sorular ve Aytun Çıray’ın bunlara verdiği yanıtlar bu yazının konusu değil.
Esasen Aytun Çıray’ın bugünlerde kişisel gündemi, İyi Parti’den istifasına ilkesel görünüm kazandırma çabası. Bu yüzden “Benim İdris Naim Şahin’in aday olduğu yerde işim olmaz!” cümlesini sarf ediyor. Programa damga vuran cümle de bu zaten.
Ama Çıray, 2019 yerel seçimleri için İdris Naim Şahin’in adaylığını Ümit Özdağ ile birlikte engellediklerini anlatırken ortaya bir istihbarat emaneti bırakıyor;
“Ben Genel Sekreterken Millî İstihbarat Teşkilatı’na ve Polis İstihbarat Teşkilatı’na Milletvekili aday listelerini göndererek, bunun içinde FETÖ’cü var mı diye soracak kadar hassas birisiyim. Kendi imzamla göndermiştim.”
Anladığım kadarıyla bu ne sunucu Şule Aydın, ne de gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan’da bir rahatsızlığa sebep olmamış.
Hakkını yemeyelim, sonradan Timur Soykan’ın konuya dikkat ettiğini anlıyoruz ama o da gazeteci gibi değil, istihbarat elemanı gibi dikkat etmiş! İstihbarattan gelen cevap neymiş? Parti aday listesinde FETÖ’cü var mıymış? Ne diyorlarmış?
Buraya kadar yazdıklarıma “Ne var bunda?” diye çıkışacak çok okuyucu vardır. Şaşırmam. Ama hayır, AKP’nin muhalefeti ve muhaliflerin zihin yapısını bile 21 yılda dönüştürdüğünden bahsetmeyeceğim.
Aytun Çıray meselesi, bu ülkede 200 yıla varan aydın probleminin siyasetteki uzantısı.
Düşünsenize. Kılıçdaroğlu Genel Başkan seçilince Süleyman Demirel (Baba) ön ayak oluyor ve CHP’ye giriyorsunuz. Bir zaman sonra bu sefer Kılıçdaroğlu’ndan izin alıp İyi Parti kurucusu ve ilk Genel Sekreteri oluyorsunuz. Ama kişilik ve özgüven yine yerine gelmiyor. Bu sefer de istihbarat kurumundan medet umuyorsunuz.
Halen “Ne olmuş yani?” diyenleri duyar gibiyim. Devletin istihbaratı canım! Değil mi?
Eh, kardeşim, istihbaratçılar parti kursun o zaman! Niye kurmuyorlar?
40 yıl boyunca milletin ensesinde boza pişirmediler mi “askeri vesayet” var diye? Hatta Aytun Bey’e sorsak darbeler hep Demirel’e karşı yapıldı. Asker deyince tüyleri diken diken oluyordur. Peki, istihbaratçı vesayetini ne yapacağız? Asker iki hötdöt edip susuyor. İstihbarat rejimi öyle mi? Al sana Sovyetler, al sana Kuzey Kore, al sana Çin!
Ha, partinde kim nedir, ne değildir bilmek istiyorsun ama yanındaki adamı karşına oturtup ne olduğu anlamaktan mı acizsin? Adliye ne güne duruyor? Devlet zaten siyasi partiye üye olurken ve milletvekili adayı olurken vatandaşa bir sicil kâğıdı veriyor.
Bunun ötesi nedir biliyor musunuz? Sadece bilindik polis devleti örnekleri değil. Aytun Çıray’ın tam da bahsini ettiği tarikatçılık, Fetullahçılık var burada. Aklını kiraya vermek var. Tarikat sana pusulada isim soyisim telefon veriyor. Arayıp buluşup onunla evleniyorsun. Yani insan haysiyetinden istifa ediyorsun. Ha eşini söylemişler, ha milletvekili adayını. İkisi de namus!
Şimdi biraz ağır olacak ama sormak zorundayım. Madem Aytun Bey çok hassas… Ailesini de soruşturuyor mu böyle? Mesela evlenmeden önce karısını da bir dilekçeyle istihbarat kurumlarına soracak kadar küçültmüş müdür kendisini?
Nereden baksan zavallılık.
En beterine daha gelmedik. Aytun Bey’in programda ısrarla altını çizdiği “millî burjuva” meselesi bence de önemli. Ama işte bu, demin bahsettiğim, bizim 200 yıldır sınıfta kaldığımız millî aydın meselesiyle koşut.
Çağdaş ve sivil bir merkez sağa ihtiyaç var diyeceksin. Sonra da askerî vesayetten beter, Kuzey Kore usulü istihbarat şeflerinin kapısına yüz sürüp aklın sıra kendini garantiye alacaksın. Sen o bahsini ettiğin millî burjuvanın oluşmasındaki en büyük engelsin! Vergisini verip üretimini yaparak ülkeyi kalkındırmak isteyen hangi iş adamı senin gibi Saparmurat Niyazov kafalı bir istihbarat kılkuyruğunun yanında dursun? Adam salak mı?
Yahu, istihbarat da istihbarat olsa! Bir tarafta Hakan Fidan, öbür tarafta Süleyman Soylu! Biri 15 Temmuz’a Erdoğan’ın eniştesiyle uyanmış, öbürünün gözü önünde Türkiye narkotik ana istasyonu haline gelmiş. Hey yavrum… Güvenliğe bak! Perinçek de “Bize MİT’in ulusal kanadından bilgi geliyor” diyordu. Acı acı gülersin yani.
Yani Aytun Çıray, partisinin namusu olarak elindeki emaneti Fidan-Soylu ikilisinin kasap tezgâhına koymuş. Ama millî burjuvazi çok önemli. Yersen!
Adını koyalım mı artık?
Aytun Bey, oyuna talip olduğu milletin yatak odasına girenlerle iş çevirmiş ve bununla övünüyor. Bakın, tartıştığım şey istihbaratın kendisi değil. Devlet istihbarat toplar. Toplamalıdır da. Ama istihbaratçı ve gazeteci, istihbaratçı ve siyasetçi, istihbaratçı ve öğretmen, istihbaratçı ve imam bir arada olmaz!
Adam gibi istihbarat, kendi elemanını yetiştirip bilgi toplar. Okulda hoca devşirip ona öğrencisini gammazlatmaz, öğrenci devşirip hocasını, arkadaşlarını rapor ettirtmez. Komşuyu komşuya, gazeteciyi editöre düşürmez. İmam, cemaatini punduna getirmez. KGB rejimi bu! Aytun Çıray ise, gözünü kırpmadan partili yol arkadaşlarını kasabın tezgâhına atıvermiş!
Türk siyasetinin üzerinde dev gibi bir istihbarat ipoteği var. Caferağa Mahallesi’nin birkaç sokağını mesken tutmuş sol fraksiyonundan AKP’sine MHP’sine… Siyaseti ne idüğü belirsiz istihbarat şefleri yönetiyor. Sadece siyaseti mi? Basın ve akademide de büyük bir istihbarat kontrolü var.
Ve keşke derdimiz Aytun Çıray’dan ibaret olsa. Bu artık kanıksanmış, normal kabul edilen bir hastalık. Mesela Aytun Çıray’ın yerden yere vurduğu Meral Akşener bile Buğra Kavuncu’nun arkasında durmak için “devlete” sorduk diye açıklama yapmak zorunda hissetmişti. Gerçekten yaptı mı bilemem. Ama zillet bu.
Sonra soruyoruz. Siyaset neden tıkanıyor? Neden çıkmazdayız? Neden bir yol açılmıyor? Fikri hür, vicdanı hür olanlar siyasete ağırlığını koymadıkça bir yol açılmayacak. “Bir polis tanıdığından GBT sorma” basitliğiyle çürümeye devam edeceğiz.