Son günlerde AKP medyası yerli SİHA’lar ve “Bayraktar” markası üzerine fırtınalar yaratmaya, efsaneler yazma işini iyice abarttı. Buradaki amaçlardan biri Türkiye’nin özellikle hava ve deniz savunmasında AKP döneminde içine sürüklendiği büyük zafiyet tamamen gizlemek. Propaganda da etkili oluyor. Hatta muhalifler bile masalların etkisine giriyor.
Türkiye’nin üreteceği SİHA veya başka bir ürünün başarısı kimseyi rahatsız etmez. İtiraz edilen şu: Bunca reklam, kamu tekeli pozisyonu, devlet dış politikasının bile pazarlama stratejisine dâhil edilmesiyle bir markanın “başarı” elde etmesi Türkiye için de bir kazanç sayılabilir mi? AKP liderinin talimatıyla, devlet olanaklarıyla yaratılan “Bayraktar” markası damat için başarı sayılabilir ancak Türk savunma stratejisi için hiç de böyle değildir. Her kararın bir maliyeti vardır. “Bayraktar” ve efsaneler üzerine kurulan hava savunma stratejisinin maliyetini sorgulamak da bizim görevimiz.
Türkiye’nin F-16 ve F-35 cephesinde yediği büyük darbe asla reklamcılık stratejisiyle kapatılamaz. Bunu siyasi saiklerle de söylemiyoruz. Sadece ve sadece verileri ortaya koyacağız ve ne demek istediğimiz anlaşılacak.
Merkezi İsveç’te bulunan SIPRI (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) her sene dünyadaki silahlanma ile ilgili istatistikleri açıklıyor. Bu istatistikler kesin değil çünkü ülkeler bu ticareti bazen şeffaf yapmıyorlar. Ancak SIPRI her sene en güvenilir istatistikleri veren ve kendi verilerinde de gerektiğinde düzeltme yapan tek kurum gibi.
SIPRI raporlarında hangi ülke ne kadar silah ihraç ediyor, ne kadar ithal ediyor, ne kadar askeri harcama yapıyor konularında veriler bulunuyor. SIPRI 2022 raporunu bu hafta açıkladı.
Sayılar ortada. Türkiye AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2018’e kadar hem oransal hem mutlak olarak askeri harcamaları düşürdü. 2018’den itibaren ise bir miktar artış var. Ancak “AKP savunma sanayisinde devrim yaptı, tüm dünya Bayraktar alıyor” iddiası tamamen uydurma.
SIPRI’nin açıkladığı verilere göre Türkiye silah ihracatında 2021 yılında da ilk ona dahi giremedi. 2012-2021 yıllarında toplam silah ihracatında ise ülke olarak 15. sırada.
Türkiye’nin silah ihracatı 2021 yılında toplam 380 milyon dolar oldu. Bu Türkiye’nin 2021 ihracatı olan 225 milyar doların sadece binde 1,69’una düşüyor. Türkiye’nin 2021’de sadece hububat ihracatı 9 milyar 157 milyon dolardı. Yani savunma sanayindeki ihracatının tam 24 katı.
Evet, Türkiye’nin son 10 yılda silah ihracatında belirgin bir artış var ama bu dünya ticareti ve Türkiye’nin ticareti açısından önemsiz bile sayılamayacak bir artış.
Ve hepinden önemlisi; Aşağıda son 10 yıldaki silah ihracatı kalem kalem gösterilmiş. Türkiye’nin toplam 2 milyar 208 milyon dolarlık ihracatında zırhlı araç ve gemi kalemleri 1 milyar 816 milyonluk pay ile ana gövdeyi oluşturuyor. Havacılık alanındaki ihracat ise sadece 90 milyon dolar. Yani Türkiye’nin toplam silah ihracatının 20’de biri bile değil. Kaldı ki bu satışın ne kadarı “Bayraktar”a ait o da belli değil. Çünkü “Bayraktar” haricinde de SİHA ve İHA üretimi var.
Kimisi diyebilir ki; 380 milyon dolar az mı? Evet az. Önemsiz. Türkiye son 10 yılda dünyadaki silah ihracatında sadece %0,7’lik bir paya sahip olabildi.
Ancak bir kaşık suda fırtına kopmaya da devam ediyor. Artık sadece ulusal değil uluslararası medyada bile bir “Bayraktar” sözüdür dolaşıp duruyor. AKP lideri bu işi damadının bedava reklamı olarak görüyor olabilir ancak bu şamata Türkiye’nin dış politikası için çok tehlikeli bir pazarlama stratejisine dönüştü. Gerçekten de attığı taşla ürküttüğü kuş arasında hiçbir oran olmayan “Bayraktar” markası Baş “Pazarlamacı”, Bay Kayınbirader ve trolleri yüzünden Türkiye’nin şimdiden başını ağrıtmaya başladı.
Ayrıca “Bayraktar” şamatacılığının bir diğer büyük zararı Türkiye’nin havacılık sanayinde F-35 programından çıkarılarak yediği büyük darbenin gizlemek için saçma bir propagandaya dönüşmüş olması.
Kimse Türkiye SİHA veya İHA yapmasın demiyor ancak drone ile uçağı karşılaştırmak için cehaletten öte zekâ geriliği de şart. Evet, ikisi de uçuyor! Ancak bunlar birbirinin muadili bile değil. Kalaşnikof ile tankı aynı kefeye koymak gibi. İkisi de kara muharebesinde kullanılıyor.
Ukrayna savaşı hava savunması olmayan bir ülkenin ne kadar kötü bir duruma düşeceğini yeniden gösterdi. 100 adet drone hem maliyet hem işlev olarak tek bir F-35 bile etmiyor.
Şöyle bir örnek verelim. Türkiye son teknoloji ürünü ve üretimine kendisinin de katıldığı 100 adet F-35 uçağı için 25 milyar dolarlık bir anlaşma yapmıştı. Yani tanesi 250 milyon dolara denk geliyordu. Bu uçakların üretimi için oluşturulan büyük havuza Türkiye de dâhil olmuştu. Yaklaşık 1,5 milyar dolarlık F-35 yatırımı Türkiye’de bulunuyordu. AKP medyası çok değil bundan 5 yıl önce, F-35 satışlarından Türkiye’nin de 12 milyar dolar kazanacağının propagandasını yapıyordu.
2017 yılında, tam olarak 6 tane uçağın tamamlandığı ve Türkiye’ye teslim edileceği tarihte, ne hikmetse S-400 krizi çıktı. Bundan sonra Türkiye hem bu programdan tamamen çıkarıldı hem Türkiye’deki F-35 sanayisi tasfiye edildi. Türkiye’nin yapımı tamamlanan 6 uçağı da teslim edilmedi. Tam olarak 3 milyar dolarlık bir kayıp!
Bunları neden hatırlatıyoruz? Şundan. Ukrayna bile Türkiye’yi “Bayraktar” diye gaza getiriyor. Kayınpederin zaaflarını çözmüş onlar da. Ancak Türk insanı asla gaza gelmemeli. Maliyetleri ve sayıları insanlar bilsin.
Sadece 6 adet F-35’in Türkiye’ye maliyeti son 10 yıldaki bütün silah ihracatımızdan fazla. Ve SİHA, İHA satışımız da bu ihracatın 20’de birini bile oluşturmuyor. Ayrıca şu anda F-16’larımızı da modernize edemiyoruz. Ve PKK terörüne en ağır darbeyi de hep F-16’lar vurdu. SİHA’ların ve İHA’ların işlevi başka. Kimse su bulandırmasın. “F-16’ye ihtiyacımız yok artık zaten, Bayraktar var” diyen ya yalancıdır ya da kasıtlı bozguncu.
Peki ya S-400? Onlar da hiçbir işe yaramıyor. Bu mu şimdi savunma alanında büyük başarı?!
Türkiye şu anda hava savunmasında ve deniz savunmasında büyük bir risk altında. Tayyip’in “kişisel dost” ilan ettiği İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile yaptığı son buluşmadan sonra, Türkiye’nin “milli uçağını İsrail ile üreteceği” açıklandı.
Deliliğe bak sen. Milyarca dolar harcadığın uçak projesinden güya “eyyy Batı” diyerek çıkıyorsun daha doğrusu kovuluyorsun, şimdi de İsrail’in kapısında uçak dileniyorsun. Bunun adı da “milli uçak” yapmak oluyor. Bu resmen Türkiye’ye AKP eliyle atılmış bir kazıktır.
Kimileri diyebilir ki; “Batı’ya silah açısından bağımlı olmamak için yerli ve milli amaçlarla atıldı tüm bu adımlar.” Bu da yalan. Türkiye’nin son 10 yıllık silah ithalatı verileri de ortada. Silah ihracatımızın iki katından fazla silah ithalatı yapmışız: 6 milyar 626 milyon dolar. Yani bağımlılığımız bitmemiş. Üstüne üstlük bu ithalatın %50’si de ABD’den.
Sanki ortada Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarmak için kusursuz bir kumpas var ve bu da “eyyy Batı” diye bağırıp duran sözde anti-Amerikancı şarlatanlara uygulatılmış. Eee, peki madem biz ABD’ye rest çekmek için tüm bunları yaptık, öyle ise niye şimdi yine ABD’nin dizinin dibindeyiz? Bari F-35’lerden olmasaydık.
Hadi hepsini bir yana bırak. Diyelim ki gerçekten de milli bir yönelime girmek istiyorsun ve ABD’ye bağımlılık bitsin diye adımlar atacaksın. Önce parasını verdiğin F-35’leri teknolojisiyle birlikte alır, sonra yoluna bakarsın. Türkiye’de kurulan F-35 sanayisinden de kaptığın “know-how” yanına kâr kalır. 100 uçak söz konusu, 100! Basit bir şey değil, Türk Hava Kuvvetleri belki de çeyrek yüzyıllık bir darbe yedi.
Bunların hepsi Tayyip ile Putin arasında neden gerçekleştiği hâlâ belli olmayan “kapı arkası” diplomasisinden dolayı yaşandı. Kişisel bir hesap veya borç mu vardı? Çözülemedi hâlen bu işin esası. Kullanmayacaksak neden aldık S-400’leri?
Hem ABD hem Rusya bu işten kârlı çıktı. Türkiye hiç kullanmadığı ve kullanmayacağı S-400’ler için Rusya’ya şu ana kadar 344 milyon dolar ödedi. Hadi stratejik ortaklık kurmak için yaptı bu ticareti desek, o da değil çünkü “damadımın dronelarını Ukrayna’ya sattık” diye sabah akşam neden davul zurna çalınsın ki o zaman?
Bu yazıda Deniz Kuvvetlerimizin son yıllarda yediği darbeleri yazmayacağız. “Mavi Vatan” diye diye Ege’de kaç adamız Yunanistan’a teslim edildi? Ege’de 50 yıldır ilk kez Türkiye büyük darbe aldı. Hava ve deniz üstünlüğünü kaybetti.
Bunlar gerçekten büyük ihanetler ve hezimetler. AKP sonrası hesabı sorulacaklar listesine ekleniyor.