Aklı önceleyen filozoflar insanı söyle tarif ederler: “İnsanla koyun arasındaki fark sudur: Koyun, her gün otlaga yayılıp otlar, ne bir gün öncesini hatırlar ne de bir gün sonrasına birikim yapar. Insanı ise tarihi olan varlıktır, bu sebepten geleceğe ilişkin kaygı ve düşüncesi vardır.”
Türk milleti binlerce yıllık tarihi yolculuğunda genelde aklın kılavuzluğunda yol almıştır. Elbette ki bu uzun yolculukta zaman zaman büyük açmazlara düştüğü, Siyasal İslam’ın zoru ile girdiği skolastik mağaralardan bir türlü çıkamadığı dönemler olmuştur.
Bu durumlarda tek çözüm vardır o da aklın millileştirilmesi, TÜRKLEŞTİRİLMESİDİR. Bu TÜRK TARIHINE geri dönüş anlamına gelir. TÜRK TARIHI ise bir bütündür; kabileci mantığı ve kafası ile tarihe bakılmaz.
Bunun için tarihi topluluk ve devletleri “Türk’tü-Türk değildi-Türk düşmanı idi” diye ayıramazsınız. Mesela Osmanlı Devleti’ni ve hükmettiği milletleri Türklük çizgisinden çıkaramazsınız. Bunun için Türk’ün bilge tarihçisi Nihal ATSIZ’ın bütün öğrencilerine söylediği: “OSMANLILAR da GÖKTÜRKLER kadar TÜRK’ tür Evladım.” sözü ya da vecizesi idraklara yerleşmeli.
Anlayacağınız, öncelikle varlığımızı borçlu olduğumuz tarihi idrak etmeliyiz. Tarih bir yönüyle akıldır ve Türk aklının “maya”lama özelliği vardır. Canlı varlığı (beser) insana dönüştürmek demektir. Demem o ki “Türk’ün Mayası” insan henüz “sıradan bir canlı” iken onu insana dönüştürür. Mayanın özelliği dönüştürme eylemidir. Aksi takdirde, yani dönüştürmüyorsa mayadan söz edilemez.
İnsan olmak ise kendi dışındaki tüm canlara karsı sorumlu olmaktır. Canı yanana canlı denir-canı yanan her varlık bağırır yani canlıdır. Ama başkasının canının yandığını hissedene, onu anlayana insan denir… Biz, tarihinden geri kalmış bir millet haline geldiğimiz için sorun yasıyoruz.
Biz yakın geçmişe kadar FELSEFÎILEŞMİŞ bir millettik. Yani neyi, nasıl ve niçin yaptığını bilen bir millettik. Bu idrak kül halinde halen mevcuttur. Yoksa bu konuları ne konuşur ne de sözünü ederdik. Ancak bu olguyu akıl ve bilgi ekseninde tekrar var etmeliyiz. Tekrar ediyorum, bu da ancak AKIL VE BILGIYLE olur.
Akıl ve bilgiyle yol almayan kişi ve milletler iyi niyet sahibi olsa bile en nihayetinde yok olurlar. Su konuda tekrar düşünün ve unutmayın.
Çağdaş bir felsefecimizin söylediği gibi: “1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan bu yana millet olarak yasadıklarımız gündüzün basına gelse gece olurdu.”
Biz ise millet olarak her ne pahasına olursa olsun aydınlığımızı korumayı bildik. Bunun en muhteşem şahidi İSTİKLAL SAVAŞI’dır.
O aydınlığı besleyecek aklı ve bilgiyi devreye sokmalıyız. Bunun için öncelikle kendi gettolarında (mahallelerinde) tek-tip düşünen ‘kabile-aşiret’ kafasını kesinlikle bırakmalıyız. Beş bin yıllık Türk tarihini ve zorlukla muhafazaya çalıştığımız “vatan” sathında, çok yönlü ve farklı düşünen “MILLET” yani; “OGUZ HAN” kafasıyla is görmeye başlamalıyız. O zaman her şey düzelir ve gerisi kendiliğinden gelir… ATATÜRK, Türk aklını geri getirmede son örnektir.
Günümüzden otuz yıl evvel bu gelenek tekrarlandı. En basta Alpaslan Türkeş olmak üzere bir grup Türkçü aydının organizasyonu ile “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İş Birliği Kurultayı” dünya tarihinde ilk kez; 21 Mart 1993 Cuma günü Antalya’da düzenlendi. Sonra bu 11 kere daha tekrar etti. Son olarak da 17 Kasım 2007’de Bakü’de düzenlendi.
Bu kurultaylara basta Türkiye olmak üzere bütün dünya Türklüğü aktif olarak katıldı. Devrin Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, özellikle kurultayı himayesine alan Başbakan Süleyman DEMIREL ve hükümeti, muhalefet partilerinin Başkanları Erdal INÖNÜ ve Bülent ECEVIT, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Ebülfez ELÇIBEY, Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Nursultan NAZARBAYEV, Kırgızistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Askar AKAYEV, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAS, Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı İslam KERIMOV ve Türkmenistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Saparmurat NİYAZOV bizzat katılımları ve katkıları ile kurultaylar düzenlenmeye başlandı.
Ve tarihte ilk defa topyekûn Türk dünyasının iktidarı-muhalefeti omuz omuza vererek el ele tutarak Ergenekon çıkısını temsilen örste demir dövdüler.
Oğuzhan’dan bu yana süre gelen Türk dünyasının birliği ve, bütünlüğü düşüncesi, bir kere daha düşünceden pratiğe, gerçekliğe dökülmüştü.
Bu kurultaylarda yapılan onlarca komisyon çalışmaları neticesi yıllarca etkisini sürdürdü ve yenilendi.
Ortak dil/alfabe çalışmaları basta olmak üzere sosyal ve siyasi hayatın her alanında büyük atılımlar ve yakınlaşmalar oldu.
Bu kurultaylar bütün Türk toplumlarını devletlerini ve topluluklarını etkiledi.
Basta Türk bürokrasisi olmak üzere bütün Türk toplulukları yönetimleri kendilerinin dışında her şeyi ile kendilerinden olan Türk toplumlarının da olduğunu fark ettiler.
Bunun ilk reel neticesi olarak da bütün Türk dünyasından Türkiye’ye binlerce öğrenci getirildi ve Türk üniversitelerinde eğitildi.
“Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları” Türk dünyasının ve Türkiye’nin gelecekteki siyasetini, stratejisini de tanzim etti; söyle ki küresel güçler tarafından, Çin Devlet Başkanı Si Cinping’e 2013 yılında ilan ettirilen ve daha sonra Çin Anayasası’na da sokulan “Bir Kuşak Bir Yol” (One Belt One Road-OBOR) projesi, bu asrın en büyük küresel projesidir.
Önümüzdeki 50 seneyi şekillendirecektir diye takdim edilen bu projenin, 2 trilyon dolarlık yatırımı ve 3 milyardan fazla nüfusu bünyesinde taşıyacağı iddia ediliyor.
65 ülkenin dâhil olduğu proje, Asya’nın en doğusu ile Atlas Okyanusu’nun Avrupa kıyılarını birbirine bağlamayı amaçlıyor.
Bu projede Çin’in Hubei eyaletinin başkenti Wuhan’dan, yani Doğu Türkistan’ın doğu sınırından yola çıkan bir trenin Fransa’nın Lyon şehrine 16 günde ulaşacağı söyleniyor. Bu güzergâhın ve bu yolun onda dokuzu Türklerin yasadıkları ülke, topluluk ve bölgelerden geçiyor. Aslında “Bir Kuşak Bir Yol” projesi tarihi “İpek Yolu”nun modern versiyonudur.
Tarihi İpek Yolu
İpek Yolu, Çin’den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığı ile Avrupa’ya kadar uzanan dünyaca ünlü tarihi ticaret yoludur. Bu yol sadece tüccarların değil aynı zamanda, doğudan batıya ve batıdan doğuya; bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuştur.
Herodot’un tarifine göre İpek Yolu, Tanrı Dağları’nın kuzeyinden geçmekte idi. Büyük bölümü, Türklerin yaşadığı coğrafyada uzanmaktaydı. İpek Yolu’nun, milattan önceki en aktif zamanı Sakaların ve Hunların hâkimiyet döneminde idi.
Dünya ticaretinin şah damarı sayılan, Çin ile Bizans’ı birleştiren büyük ticaret yolu, en aktif döneminde Türklerin elindeydi.
Tarihin en eski ve en uzun karayolu özelliğinde olan M.Ö. 2. yüzyıldan 1800 yıllarına kadar 2.000 yıl önemini koruyan İpek Yolu, doğu-batı, kuzey-güney etkileşiminin sağlanmasında etkin rol oynamıştır.
İpek Yolu farklı medeniyetlerin, farklı kültürlerin, farklı siyasi olayların, farklı dil ve dinlere sahip milletlerin, aynı anda üç farklı ırktan insanların yaşadığı coğrafyaları birbirine bağlamıştır.
Sözünü ettiğimiz bu küresel “Bir Kuşak Bir Yol” projesine Mayıs 2017’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da dahil ettiler. Böylece Türkiye de Uluslararası Is Birliği Zirvesi’ne katılmış oldu.
Ama bu projenin uygulamasında Çin ve onun arkasındaki güçleri (küresel güçleri) ürküten, uykularını kaçıran bir problem var; o da Türk yani Türk Dünyası.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi “Bir Kuşak Bir Yol” güzergâhı ve bu yolun onda dokuzu Türklerin yasadıkları ülke, topluluk ve bölgelerden geçiyor.
Yukarıda ayrıntılı bilgisini verdiğim “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultay”larının devamı mahiyetindeki “Türk Devletleri Teşkilatı” 2009 yılında kuruldu.
30 Nisan 2018’de Özbekistan da Türk Keneşi’ne katılma isteklerini açıkladı ve 14 Eylül 2019’da tam üye oldu.
Aynı yıl Macaristan ise gözlemci üye oldu, ancak gelecekte tam üyelik başvurusu yapabileceklerini belirtti.
2020 yılında Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Emine Ceppar, Ukrayna’nın gözlemci olmak istediğini söyledi.
2021’de Afganistan, Türk Keneşi’ne resmi olarak gözlemci statüsü başvurusunda bulundu.
12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda gerçekleştirilen 8. Türk Devletleri Teşkilatı, İstanbul Zirvesi’nde güç birliğini yinelediler.
Kazakistan Cumhurbaşkanı ve Türk Devletleri Teşkilatı Onursal Başkanı Nursultan Nazarbayev tarafından verilen bir önerge ile “Türk Dünyası 2040 Vizyonu” hazırlandı.
Bu belge; stratejik temel metin olarak kabul edildi.
Uygulanması için “2022-2026 Türk Devletleri Teşkilatı Stratejik Yol Haritası” hazırlanmasının talimatı verildi.
Bu belgelere imza koyanlar:
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev,
Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Cömert Tokayev,
Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov,
Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev,
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sayın Gurbangulu Berdimuhamedov,
Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban,
Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın Bagdat Amreyev.
121 maddelik Türk Evrensel (Turan) Bildirgesi’nde güncel olarak dikkat çeken ifadeler şunlardır:
– “Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi” 12 Kasım 2021’de İstanbul’da ‘Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler’ temasıyla toplanmıştır.
– Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kurulmasına dair Nahcivan Anlaşması’nın amaç ve ilkeleri doğrultusunda ve Türk dili konuşan halkların ortak tarih, dil, kültür, gelenek ve değerlerine dayalı işbirliği ve dayanışmayı derinleştirme ve genişletme konusundaki taahhütlerini…
– Özellikle egemenlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası kabul görmüş sınırların dokunulmazlığı ve iç islerine müdahale etmeme hususlarına saygı,
– Üye devletlerin güvenliğini ve istikrarını güçlendirme,
– Üye devletler arasında konsolide bir tutum geliştirmek için Türk Dünyası’nın çıkarlarını etkileyen bölgesel ve uluslararası konularda istişarelerde bulunma,
– Bildirinin 29. maddesinde “… Türkistan’da Türk devletleri için kurulacak ‘TURANSEZ’ özel ekonomik bölgesine katılma davetini memnuniyetle karşıladıkları” ibaresi ile “TURAN” kavramı vurgulanmıştır.
21. yüzyıl dünyası su an yeniden şekillenmektedir.
Birinci ve İkinci Dünya Savası öncesinde olduğu gibi bir kutuplaşma var.
Saflar netleşiyor. Herkes alabildiğine kazanımlar pesinde. Taraflar, yeni strateji bilgileri, doktrinler açıklıyorlar
Bu yüzyılda ana iki şey var:
Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi farklı dengeler kuruluyor. Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri karşıtlığına alışmışken simdi Amerika Birleşik Devletleri ve Çin karşıtlığı oluşuyor.
Bu karşıtlığın arka yüzü ve anlaşılabilir tercümesi su:
Ulus devletler ile küresel güçler, “firmalar” çarpışıyor. Dünya buna göre yeniden şekillensin isteniyor. İşte tam da bu arada ‘Türk Dünyası’ bir çıkış yaptı ve kendi tarafını kurdu. Bu kurulusun adı ‘Türk Devletleri Teşkilatı’dır.
Bunun önemi ne?
Jeopolitik olarak önemi çok büyük ama klasik mantıkla bakıldığında; büyük bir “Ortak Pazar” oluşuyor; enerji burada, petrol burada, doğalgaz burada, maden burada ve aynı zamanda Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”nin geçiş güzergâhı burada.
Böylece dünyanın en önemli projelerinden biri sayılan “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”, Türk Dünyası’nın merkezinde yer almaktadır.
Peki Türkiye İç Politika ve Yönetimiyle Bu Konuların Neresinde?
Bizim içeride çok ciddi problemlerimiz var.
Ekonomi, adalet ve sosyal siyaset çöküntünün eşiğinde. Yirmi yıldır “Siyasi İslam İdeolojisi” güden bir ekip tarafından yönetiliyoruz. Bu ekip son beş senedir Türkçü-Milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin de desteğini almaktadır. Söz konusu iki partinin de liderlerinin Türk dünyasına ve Türk birliğine bakışları maalesef ciddi anlamda olumsuzdur.
Mesela, Recep Tayip Erdoğan’ın Türk dünyası için “Müslümanlıkları yok sayılır, Türklükleri de bizi ilgilendirmiyor” sözü kayıtlara geçmiştir.
Zaten 20 yıllık iktidarları döneminde Türk ve Türklük kavramını çağrıştıran bütün kayıtları levhalardan ve söylemlerden çıkardığı herkes tarafından izlendi.
İktidarın destekçisi partinin lideri Devlet Bahçeli’nin ise Türkeş’ten sonra, kurultaylara, “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı”na olumsuz tavır almıştır.
Peki bu durumda günümüzde ne olacak?
Yukarıda sözünü ettiğimiz ve “11 kere tekrarlanan Kurultaylar” Türk dünyasında ve bütün dünyada müthiş bir sinerji oluşturdu.
Artık ne Türkiye’de ne de bütün Türk dünyasında Türk birliğinin gerçekleşmesinin önünde kimse duramaz.
Burada net olarak ifade edeyim ki karşıtları tarafından istense de istenmese de Türkiye büyüyecek, Türk dünyası büyüyecek, bu yüzyıl Türklerin yüzyılı olacak.
Biliyorsunuz eskiden böyle bir birlikten bahsetmek nerdeyse suç demekti, ama iste bir rüya gerçekleşti; Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu. Ve hepimiz gurur duyuyoruz. Aman bir aksilik olmasın diye de içimiz titriyor.
Her biri bir Türk devletinin başkanı beş esas ve iki gözlemci üye geldi, aynı masaya oturdu ve 120 maddelik bir sonuç bildirisi açıkladılar.
Merak edenler bunu hemen bulup okuyabilir. Diğer devletlerin bu kurulusu nasıl karşılayacakları, yani bakış açılarını ABD üzerinden değerlendirelim.
Türk Devletleri Teşkilatı, Amerika’nın Türkiye’ye bakısında biraz daha temkinli olmaya zorlayacaktır. Çünkü sonuç olarak burada bir pazar var ve burada muazzam bir üretim olacak. Sonuç olarak burası “Bir Kuşak Bir Yol”un ana güzergâhı. İşte Amerika bundan dolayı Türkiye’yi öncelikle yanına almaya çalışacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin’e karsı G7 ile geliştirdikleri bir proje var. Buna da “Yeşile Kuşak” diyorlar. Bu proje ile “Geri kalmış ülkelerin altyapıları için 40 trilyon dolar gibi bir kaynak ayıracağız” dediler.
Joe Biden, Amerika’nın kendi içinde altyapı hazırlaması için 200 milyar dolar kaynak zor çıkarttı. Bu bile büyük tartışmalara yol açtı. Ayrıca 40 trilyon dolar bir kaynak batıda var mı yok mu bu da tartışılır. Su an Amerika diğer ülkelere, özelikle de Türkiye’ye “Gel bizim, Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yolu’na karsı kurmuş olduğumuz bu proje içerisinde yer al” diyecektir. Gelmeyeceğini gayetle iyi biliyor ama Türkiye ile bir şekilde Türk dünyasına nüfuz etmek isteyecektir.
Dış dünyadaki etkin devletler istese de istemese de, ülke içindeki etkin güçler ve liderler istese de istemese de Türk Devletler Teşkilatı kurulmuştur.
Süreç yürüyor; Türk dünyasının gençleri 2022 yılında “Tuna Nehri’nden Orhun Vadisi’ne İpek Yolu Rallisi”ne katılmaya hazırlanıyor. “Altaylardan Tuna’ya” gecelerinden “Tuna’dan Orhun’a” rallilerine geldik.
Dışarıda etkin devletler, içeride falan parti başkanı, filan reis vız gelir; süreç yürüyor ve yürüyecektir.
Türkiye’nin ve Türk dünyasının önünde geleceğe bir kapı açılmıştır: 4. Sanayi Devrimi, yani dijital
dünya, hemen önümüzdedir artık.
Dört asırdır kaçırdığımız treni yakalayabiliriz. Bir sonraki makalemde bunu anlatacağım…