Altılı Masa’nın son toplantısında, masaya dâhil olmak isteyen Bağımsız Türkiye Partisi’nin (BTP) talebi reddedildi. Bu olayı basit bir siyasî gelişme olarak okumaktansa Türkiye’deki mevcut tarikatlar savaşının Altılı Masa’ya yansıması olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Ne olduğunu anlamak için olayı başından itibaren bir hatırlayalım. BTP’nin genç genel başkanı Hüseyin Baş, katıldığı televizyon programında “Bizi Millet İttifakı’na alın” çağrısında bulunmuştu. Hüseyin Baş, BTP’nin kurucu genel başkanı olan rahmetli Haydar Baş’ın oğlu ve halefi olarak bugün partinin başında bulunuyor. Yaptığı çağrıya en olumlu ve net cevap İyi Parti lideri Meral Akşener’den geldi. Akşener, Baş’ı ziyaret etti ve ilk Altılı Masa toplantısında konuyu gündeme getireceğini açıkladı.
Fakat daha en baştan itibaren Altı Masa’da BTP’ye karşı yoğun bir direniş olduğu görülüyordu. Zaten Hüseyin Baş da “bizi alın” çağrısı yaparken kendilerinin aslında konuyu daha önce CHP’ye ilettiklerini ama CHP’nin de önce Saadet’le olan sorunu çözmeleri için Temel Karamollaoğlu’nu işaret ettiğini söylemişti. Baş, Saadet’in onları “çok Atatürkçü bir parti” oldukları için istemediğini de açıklamıştı. Evet, BTP, Atatürk’le ilgili olumlu söylemleri olan bir parti. Ama acaba Saadet’i BTP ile ilgili olarak ilk sırada rahatsız eden bu konu mu? Sonuçta CHP’nin ve İyi Parti’nin de Atatürkçü söylemleri var…
Akşener’in konuyu gündeme getirmesinden önce CHP de BTP’nin katılımına olumlu baktıklarını açıkladı. Ama BTP’ye karşı direniş, Altılı Masa’nın İslamcılarından geliyordu. En net karşı çıkış DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’ndan geldi. Yeneroğlu şunları söylemişti:
“Tartıştığımız BTP ticarethane mi, tarikat mı, siyasî parti mi? Sürekli kadın erkek eşitliğini vurguluyoruz, değil mi? Gelin görün ki konuştuğumuz parti kurucusunun eşlerinin sayısını vermenin zor olacağı bir denklemle karşı karşıyayız.”
Evet, BTP gerçekten de Kadirî tarikatının bir kolunun şeyhi olan Haydar Baş’ın kurduğu ve onun oğlunun ve halefinin yönettiği bir parti. Kamuoyunda eskiden “İcmalciler” ya da “Başçılar” olarak da bilinirlerdi. Parti de bu tarikatın ya da cemaatin mensupları tarafından örgütlenmiş bir yapı. Diğer taraftan tarikatın birçok ticarî işletmesinin, eğitim kurumunun, televizyon kanalının, hastanesinin vs olduğu da zaten sır değil. Ama bu özelliklerin hepsi aslında Altılı Masa’ya bir şekilde dâhil olmuş İslamcı partilerin canla başla savunduğu diğer tarikatlar için de geçerli değil mi?
Aynı şey elbette kadın erkek eşitliği açısından da geçerli. Ne yani? Kadirîler bu konuda çok geri de Nakşîler çok mu ileri? Nakşî şeyhleri arasında – hadi sizin anlayacağınız dilden konuşayım – “taaddüd-i zevcat” yani çok eşlilik hiç mi görülmez? Mesele bu mudur?
Gerçekte konu, Saadet’in bahane ettiği BTP’nin “Atatürkçü” söylemi olmadığı gibi Mustafa Yeneroğlu’nun laik görünüşlü muhalefeti de değil. Aslında tek mesele var ortada. Altılı Masa’daki İslamcılarla buraya katılmasını istemedikleri BTP’nin tamamen farklı tarikat köklerinin olması. Tabii BTP çevresinin katı Nakşibendî karşıtlığı da buna eklenmeli.
Saadet Partisi, Erbakan’ın Millî Görüş partilerinin son versiyonu olarak kökenini Nakşibendî tarikatının Halidî kolunun İskenderpaşa alt kolundan alıyor. Ama işte AKP de buradan çıktığı gibi, onun içinden çıkan ve şimdi “muhalif”, “muhafazakâr demokrat” görünen Babacan’ın ve Davutoğlu’nun partileri için de aynı şey geçerli. Mesela buyursun Mustafa Yeneroğlu yaptığı eleştirileri Nakşî grupları için de tekrarlasın. Görelim…
Diğer taraftan bu konuda çok sesi çıkmasa da DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın, Yeni Asyacılar olarak bilinen Nurcu cemaatle ilişkisi de herkesin bildiği sırlardan! Ve Nurculuğun kurucusu Saidi Nursi de elbette Nakşibendî medreselerinde yetişmiş bir tarikatçı. Demek ki bu kadar da olsa bir ortak köken Altılı Masa’nın Nakşî İslamcılarında müsamaha duygusu yaratabiliyor ama tamamen farklı bir tarikat karşısına çıkınca çok demokrat kirpilerimizin dikenleri bir anda sağa sola batmaya başlıyor!
İşte tarikatın mantığı ve “ruhu” tam da bu noktada anlaşılabilir. Bizim Altılı Masa tarikatçıları açısından mesela elbette türbana özgürlük vardır. Fakat başka bir tarikata asla ve kat’a özgürlük, var olma hakkı yoktur. Zaten tarikatın özü de buradadır: Kendi tarikatı dışında kimseye ve elbette başka herhangi bir tarikata da özgürlük, hatta yaşam hakkı tanımamak…
İşin Türkiye açısından en kötü yanıysa tarikatlara ve tarikatlar savaşına sadece iktidar cephesinin değil muhalefetin de sahne olması. Ve muhalefeti temsil eden Millet İttifakı’nın ana öğesi olan CHP’nin bile tüm bu tartışmaların tek ilacı olan laikliğin kıymetini bir türlü tam olarak anlayamaması…