Türkiye’de en komünist en Ortodoks Marksist en sosyalist iddialar taşıyan fraksiyon zihniyetine bakın. Biraz kazıyın. Altından ya bir Kürt veya Ermeni şovenisti ya da bir burjuva hatta sosyete sosyalisti çıkar. 19.yüzyılda Avrupa’da bu tipolojiye güzel isimler takılmıştır. “Salon sosyalisti”, “şampanya sosyalisti” v.s.
3 Mart 1923 tarihinde Hilafetin ilga edilmesi önemli bir tarihtir. Türkiye’de Laiklik devriminin önemli dönemeçlerinden biridir. Bu sene, yıllarca Kürtçü şovenizme ve AKP faşizmine “burjuva düzenine karşı çıkma” adına destek olan pek çok “sol” fraksiyon, bu günü “laiklik için mücadele günü” ilan etti. Eylem yapanlar oldu. Toplantı ve bildirgeler düzenlendi.
Ama 3 Mart’ta ne oldu, laiklik ilkesi Türkiye’ye nasıl geldi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran devrimci lider kimdi bunların hiçbiri yoktu. Laikliğin “önemini” kavrayan ancak Atatürk düşmanlığına tam gaz devam eden tatlı su “sosyalistleri”, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz bir laiklik mücadelesi icat etti. Mücadele de değil, sanki anma.
Şu anda TKP, TİP ve Sol Parti (eski ÖDP) çevreleri “laiklik” meselesinde bir hassasiyet kazanmış görünüyor. EMEP gibi Kürtçü şovenizm güdümündeki fraksiyonlar ve fondaş feminizmi de konuya farklı saiklerle ilgi duyuyor.
Peki bu hareketler “laikliği” savunuyor mu? Okan İşbecer arkadaş konu ile ilgili son derece güzel bir makale yazdı. Atatürksüz laiklik mücadelesi adeta bir oksimoron gibidir. Bu fraksiyonların savunduğunun laiklik olmadığı belli. Yaşam tarzı ve kimlik siyasetinin bir unsuru olarak belki istismar edilecek bir alan bulmuş olabilirler.
TKP ve TİP’in 1990’Lardaki adı SİP’ti. Sol Parti ise ÖDP’ydi. Her iki grubun laiklik ile ilgili tespiti aynıydı. “Laiklik burjuva gündemi”ydi. TSK’nın ve burjuvazinin dayattığı sahte gündemdi. Dinci terörün katlettiği Kemalist aydınlar ise zaten “TC’nin kirli savaşının destekçisi”ydi ve yaratılmak istenen sahte laiklik gündeminin hem piyonları hem de kurbanlarıydı. Oysa esas gündem “kirli savaş” ve işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşıydı.
Gerici faşizmi 90’li yıllarda adım adım iktidara yürürken, hem SİP hem ÖDP aynı afişlerle sokakları donatıyordu. Biri “ne şeriat ne darbe” derken, öbürü “ne takunya ne postal” diyordu. ABD Irak’a saldırırken “ne Sam ne Saddam” afişleri ile ruhsuzca ABD soykırımını destekleyen tipler de aynıydı.
Aradan 30 yıl geçmiş. Dinci faşizm ülkeyi ele geçirmiş, kaç kuşağın hayatını karartmış, ülkeyi felakete sürüklemiş. Şimdi bakıyoruz SİP ve ÖDP çevresi laikliğin “Kemalistlerin sahte gündemi”, “burjuvazinin aldatmacısı” olmadığını keşfetmiş! Bravo be size “bilimse sosyalistler”!
Utanmadan bir de Kemalistlere laiklik mücadelesi öğretecekler. Laiklik asla tam olmamış. Cumhuriyet şu yüzden becerememiş. Zaten kadın hakları da verilmemiş. Emekçi Cumhuriyeti ve gerçek feministlerin mücadelesiyle çok daha iyi bir şekilde bunlar olacakmış. Bir yığın deli saçması.
Bu kadar halktan kopuk olmalarının nedeni ne? 90’larda Anadolu’nun herhangi bir şehri, kasabası veya İstanbul’un semtinde yaşayan çok iyi görüyordu, yaşıyordu ve mücadelesini de veriyordu. Laiklik yok ediliyordu. Dinci bir faşizm geliyordu. Ve Atatürk’ün kadınlara verdiği özgürlükler ortadan kaldırılıyordu.
Mesele şuydu. Bu “şampanya sosyalistleri” zaten halkın içinde olmadıkları için, güpegündüz en asalak ve en uçuk tipinden “burjuvalar” oldukları için kafalarındaki şablonları yaşatabiliyor, elde kılıç “burjuva” dediği gölgeye ve onun sahte gündemi ilan ettiği “laikliğe” karşı mücadele verebiliyordu.
Laiklik yok edildikten sonra laikliğin değerini keşfetmeleri (!) de bunların onca keskin sözüne, tavrına, uzlaşmaz “sınıfçı” tafralarına rağmen, aslında en ödlek ve en korkak ve en kavga kaçkını toplumsal kesimlerden gelmeleriydi.
Halkın özgürlük sorunun en temelinde bulunan laiklik gibi bir ilkeye, “Kemalist burjuva uydurması” diye saldırmak ancak halkla hiçbir teması olmayan ve asla halk diye bir derdi olmayan şımarık züppelerin tavrı olabilir.
Bugün bunlara “Cihangir-Kadıköy solcusu” deniyor. Laikliği keşfettiler. Ancak ulusal bağımsızlık, ulusal kimlik ve ulusal kültür düşmanlığı hiç bitmezmiş gibi görünüyor. Hele işin içinde işsiz güçsüz tayfayı besleyecek 10 milyonlarca Euroluk bir fon ekonomisi varsa… Bunlar ultra-Kürtçü ve etnik şovenizmi meslek edinmiş bir ekonomik segment iken, son 10 yıldır AB’nin fon bütçesinin kalemleri değiştikçe, mülteci fanatizmine evrildiler.
AKP’li kodamanlar köle emeği gibi sığınmacıları sömürebilsin, Suriye, Irak gibi ülkeler emperyalizm tarafından parçalanıp, halklar yersiz yurtsuz sürülsün diye mücadele veren “mülteci sosyalizmi.” Bir de utanmadan “mülteci savunmayan solcu olamaz, Avrupa’da böyle” demezler mi? Eyyy “salon sosyalisti” o zaman bir de sor bakalım. AKP ve MHP neden mülteci yanlısı? Onlar solcu biz sağcı öyle mi?
Eski ÖDP’lilerin yayın organı BirGün gazetesinde bin türlü yazı çıktı bu minvalde. Ancak hayretler içinde kaldık ki; BirGün bu konuda çark etmiş. Pazar eklerinde yeni açılım getirmişler. Meğersem Türkiye’nin göçmen deposu olmasını desteklemek “sosyalist ve enternasyonalist olmanın şartı” değilmiş. Tam tersi İslamcı gericilik ve emperyalizmin projesiymiş. Ve hatta BOP karşıtı, neredeyse ulusalcı bir jargon. Aynen aktarıyorum:
“Göçmen Deposu Olarak Türkiye ve İslamcılık
Büyük Ortadoğu Projesi’nin yarattığı yıkım şimdi Filistin’de sürüp giderken, Türkiye’nin payına da büyük bir göçmen akını düştü. ABD ve NATO, Türkiye’yi Batı için bir göçmen deposu olarak konumlandırıyor. Seçim sonrasında AKP’nin dış politikasını ABD-NATO hattında güncelleme çabaları; bunun parçası olarak NATO’nun genişlemesine verdikleri onay da bunu ortaya koyuyor: AKP daha uzun yıllar Batı’nın isteği doğrultusunda göçmen siyasetini devam ettirecek (…)
Türkiye bugün çoğu kayıtsız milyonlarca göçmenin insanlık dışı şartlarda yaşadığı bir ülke. Bu göçmen politikasının bir yanı AKP için bir siyasal İslamcı güç devşirmekten ucuz işgücü arzusuna, kayıtsız seçmenlerden Ortadoğu stratejisine kadar pek çok motivasyona sahip. Hepsinin öncesinde de emperyalizmin bugün Türkiye’den en büyük talebi ve Erdoğan’a desteğinin nedeni de bu göçmen politikası. Büyük göç dalgasının yönetilmesi için ümmetçilik ve siyasal İslam önemli bir işlev görüyor.”
Muazzam tahlil. Altına aynen imza atıyorum.
Günaydın beyler! Ne güzel analizler bunlar. İyi de Kemalistler, gerçek sosyalistler, gerçek antiemperyalistler, ulusalcılar, milliyetçiler yıllardır bu uyarıları yapıyor. Ve siz yine localarınızda sosyalizm taslayıp, kapınıza suşinizi getirecek Afgan kuryeyi beklerken, bizlere faşist, göçmen emekçi düşmanı diye saldırmıyor muydunuz?
Demek ki yıllardır AKP’li kodamanların köle emeği sömürüsünü asıl destekleyen sizmişsiniz. Emperyalizmi, gericiliği destekleyen sizmişsiniz. Ve sadece hiçbir bağınız olmadığı gibi açık gizli nefret ettiğiniz Türk halkının değil, göç dalgaları ile yerinden yurdundan edilen tüm Ortadoğu halklarının da esas düşmanı sizmişsiniz.
Laiklik yok edildikten sonra laikliği keşfeden bilimsel (!) sosyalistlerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal yapısı ve ulusal bağımsızlığı yok edildikten sonra ulusallığı keşfediyor. “Türkiye BOP’un göçmen deposu” yapılmak isteniyormuş. Vay be ne öngörü! Ama ne Sam ne Saddam öyle değil mi? ABD girsin yok etsin her yeri. “TC” de yok olsun. O iş AKP’ye emanet. Nasılsa “başka bir Cumhuriyet” mümkün. 20 yıl geçsin, önce yıkılsın. O zaman “Cumhuriyet’in değeri, ilerici kazanımları” üzerine teorik değerlendirme yapılır nasılsa!
Laiklik konusunda bu “sosyalistler” ne kadar samimiyse, ulusal kimliğimiz, sınırlarımız ve bağımsızlığımız konusunda da o kadar samimidirler.
Bal gibi emekçi düşmanısınız. Bal gibi halk düşmanısınız. Bal gibi Cumhuriyet düşmanısınız. Kendinize sosyalist demeniz, her şeyden önce sosyalizme hakarettir.