Polis belgelerinde Uygurlar
Adrian Zenz öncülüğünde sızan “Sincan Polis Dosyaları”, 10 ülkeden (Nor., İsv., Fin., Dan., Alm., Jap., İng., Fr., ABD, İt.) toplam 14 medya kurumunun oluşturduğu bir uluslararası konsorsiyumunun ortak projesi. Doğu Türkistan’da Kaşgar’a bağlı Konaşehir ve İli’ye bağlı Tekes ilçelerindeki Çin polis veritabanı hacklenerek elde edilen veriler toplamda 10 GB’ı geçiyor.
Konaşehir ve Tekes’ten sızdırılan belgelerin içeriğinde Uygurlara ait binlerce tutuklama belgesi, çoğu toplama kampında çekilmiş olan vesikalık resimler, Çinli yetkililerin kapalı toplantı konuşma metinleri, kurumlara, toplama kamplarına, güvenlik birimlerine gönderilmiş yönergeler, tatbikat raporları ve yine polis tarafından tutulmuş binlerce fişleme tablosu var.
Uluslararası medya konsorsiyumunun esas rolü, ele geçirilen verinin orijinalliğini (özellikle dijital kaynak kodlarıyla) teyit etmek. Veriler, BBC, Der Spiegel, USA Today, DW, The Times, El Pais, Le Monde, NHK gibi kuruluşlardan teyit elde edildikten sonra dünyaya duyuruldu. Tüm veriler, yıllardır Çinlilerin yalanladığı iddiaları doğrular nitelikte. Kamplardan kurtulan, Çin’den kaçabilen Doğu Türkistanlıların anlatımıyla kampların iç işleyişi bire bir örtüşüyor. Sızıntı, 2021 Aralık ayında sonuç bildirgesi yayınlanan Uygur Halk Mahkemesi’ni de doğrular nitelikte.
Sahte suçlamalar, aile bağları, VPN kullanmak, Kur’an başta olmak üzere geleneksel Uygur kimliğini biçimlendiren herhangi bir geleneksel metin, sigarayı bırakmış olmak, tespih bulundurmak gibi türlü bahaneler polis notlarında yer alıyor. Bunların her biri “aşırılık, dinî fanatizm ve bölücülük” diye özetledikleri meşhur “3 Kötülük”ten birine dâhil olmaya yetiyor.
En çok karşılaşılan fişleme notu, IJOP veri tabanının anlık bildirimi. Çin’in Doğu Türkistan’da 2017’de devreye soktuğu devasa yapay zekâ algoritması IJOP (Bütünleşik Ortak Operasyonlar Platformu) birbirine bağlı milyonlarca güvenlik kamerası aracılığıyla sokakta Uygurların her ânını takip eden bir tekno-faşizm aparatı.
Sürekli müdahalelerle Pekin’in isteklerine uyarlanan IJOP, kota usulü çalışıyor ve yüz ve beden hareketlerini işleyerek kendince tehlikeli ve zararlı Uygurları işaretliyor. Bütün bu işlem birkaç saniyede, Uygurlar polis kontrol noktalarından geçerken meydana geliyor ve hemen oradaki polislere mobil olarak bildiriliyor.
Yani IJOP bir bakıma kendini Xi Jinping’in yerine koyuyor, tipini beğenmediği Uygur’u toplama kamplarına gönderiyor. Bu faşist yapay zekânın gözüne hoş görünmeyenlerden biri 22 yaşındaki Hezritiomer (Hazretiömer) Obul. Bir başkası 29 yaşındaki Bumeryem Kadir. 20 yaşındaki Zorigul (Zühregül) Yasin, 19 yaşındaki Abdugheni (Abdülgâni) Ekber… Böyle devam ediyor.
Konaşehir kayıtlarında izine rastlananlar arasında, Çin dışına çıkmış yakınları tarafından kayıp ilanlarıyla adı duyurulanlar da var. Bunlardan biri, kendisi de kamplarda aylarca işkence görmüş Uygur eğitimci Abduweli Ayup’ün (Abdülveli Eyüp) kardeşi Erkin Ayup. 26 Temmuz 2017’de tutuklanarak toplama kampına alınan Erkin Ayup’un, kızının toplama kampında hayatını kaybettiğinden haberi yok.
“Kaçan öğrencileri öldürün” talimatı
Öncelikle, Çin’in işkence literatürüne kazandırdığı “kaplan sandalyesi”nin yaygın biçimde kullanıldığı gerçeği bir kez daha doğrulanmış oldu. Zira Tekes polisinden ele geçirilen eğitim ve tatbikat görsellerinde, sorgulama için bu sandalyelerin yerleştirildiği görülüyor.
Çinlilerin “Mesleki Eğitim ve Staj Okulu” dediği, Türkiye’de ise Aydınlık çevresinin büyük bir pişkinlikle Cumhuriyet’in Köy Enstitüleri’ne benzettiği toplama kamplarında, polise “öğrencileri” öldürme yetkisinin verildiği yine kayıtlarda ortaya çıkan gerçeklerden.
Konaşehir Toplama Kampı’na gelen 9 Ocak 2018 tarihli yönergede, tam olarak “…öğrenciler ikaza uymayıp kaçmaya devam ederse polis onları ateş ederek öldürebilir” ifadesi geçiyor. Yönergenin tıbbi müdahale ve sorgulama için uygun birime sevk etme maddeleri, ateş edildikten sonra hasbelkader ölmemiş olanlar için.
Çin bürokrasisinde toplama kampına alınan Uygurlar bir yandan suçlu, tutuklu, bir yandan da öğrenci, stajyer, kursiyer gibi ifadelerle anılıyor. Ama ne denirse denilsin Doğu Türkistan halkı sistematik işkence ve soykırıma tabi tutuluyor.
İnsanların kaçma gereği duyduğu ve kaçanların doğrudan öldürüldüğü yerlere “Toplama Kampı” denir. “Meslekî Eğitim ve Staj Okulu” değil. Köy Enstitüsü, hiç değil! Kamplarda 14 yaşında çocuklar da var, 77 yaşındaki yaşlılar da… Bunlar sistematik işkencehaneler.
Tekes’ten ele geçirilen dokümanlar arasında kamp düzenine dair çok ilginç ayıntılar göze çarpıyor. Han Çinlisi polislerin başta QBZ olmak üzere makineli piyade tüfeklerle donanmış olduğu, bölgenin yerlisi Uygurların ise, daha çok “yardımcı polis” sıfatıya istihdam edildiği ve çoğunlukla silah olarak “sopa” taşıdığı anlaşılıyor. Bu da ırkçı faşizmle idare edilen bir ülke için son derece tipik. Nazi Almanyası’nda, kamplardaki düzeni sağlayanlar Yahudi “capo”lardı.
Toplama kamplarında Uygurların aileleri ile görüşmek için 10 günde bir 10 dakikalık telefon hakkı var. İtinayla hazırlanan telefonla görüştürme yönergeleri elbette daha çok fişleme ve baskının aracı.
Konaşehir, Kaşgar’ın küçük bir ilçesi. Buradaki toplama kampı, Doğu Türkistan geneline yayılmış yüzlerce toplama kampı içinde sadece bir tanesi. Ele geçen dokümanlara göre Konaşehir polisinin gözaltı/tutuklama yaptığı Uygurların sayısı 286.000’i buluyor. Bu da neredeyse ilçenin 2018’deki tüm nüfusuna denk geliyor.
Dışarıdaki Doğu Türkistanlıların gönüllü bir girişim olarak başlattığı, “Xinjiang Victims Database” (Sincan Kurbanları Veritabanı) dâhilindeki bazı isimlerin akıbeti, Konaşehir polis sızıntısı ile teyit edildi. Fakat aradan geçen 4 yılın ardından Doğu Türkistan’da olup bitenler halen belirsiz.
Çeşitli tahminlere göre 2017’den beri toplama kamplarına yolu düşen Doğu Türkistanlıların sayısı ise en az 8,5 milyon. Bu tahmini rakamın kaçı hayatta, kaçı içeride can verdi şu an bilmek mümkün değil. Fakat tek bir ilçedeki polis kayıtlarına, tutuklanma gerekçelerine, kampların içinden ilk defa bu kadar net sızan fotoğraflara göz attığınız zaman Doğu Türkistan’da olup bittiği konusunda bir fikir edinmek mümkün hale geliyor.
BM’nin insan hakları fiyaskosu
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in geçen haftaki Doğu Türkistan ziyareti işte bu Konaşehir sızıntısı eşliğinde gerçekleşti. Fakat ziyaretin tam da Çinli kurt diplomatların dilediği gibi “tatil” havasında geçtiği anlaşılıyor. Bachelet, yabancı basına yasak getirilen çalışma ziyareti boyunca Katerina’nın Potemkin köyleri gibi ayarlanmış birkaç hapishaneyi gezmekle yetindi.
Basın toplantısında ise, “yeniden eğitim kamplarının tasfiye edildiğine dair” Çin hükümetinden teminat aldığını anlatmakla yetindi. Bachelet’in ifadesiyle bu bir “soruşturma ziyareti” değildi. Şili eski devlet Başkanı Bachelet, kendisi de Pinochet döneminde işkenceden geçmiş, hatta işbirliği yapmayı reddeden general babasını işkence sonucu kaybetmiş biri. Fakat 6 günlük ziyaret, Uygur diasporasının ıstıraplı bakışları önünde Wang-Yi ile samimi pozlar vererek sonlandı. Bachelet’in tuhaf ziyareti, BM tarhinin en büyük fiyaskolarından biri olarak tarihe geçecek.