Deprem anında insanlar ilk olarak annesine, babasına, eşine, kardeşine, çocuğuna seslendi, onları aradı, onları korumaya çalıştı ya da onlardan yardım istedi.
Çünkü önce aile vardı…
Ama hemen ardından insanlar “devlet nerede?” diye sormaya başladı.
Demek ki devlet, aileden sonra gelen en yakınımızdı bizim.
Ve “devlet nerede?” sorusunun can alıcı noktası, “asker nerede?” şeklinde ifade edilmesiydi.
Demek ki devlet, öncelikle ordu ve asker demekti.
Evet, deprem anında ortaya çıkan bir gerçek var, toplumlar, bir aile ile, devlet ile ve ordu ile var olabilir.
“Dünyanın bütün sosyologları birleşseler” yine de bu en saf ve doğal gerçeği değiştiremezler.
…
Deprem, bize can güvenliğimizi hatırlattı ve tam da bu noktada devleti aradık, devlet nerede dedik. Demek ki devlet, bizim can güvencemizdi, onsuz hayatta kalamazdık, hayatımızı kurtaracaksa da o kurtaracaktı.
Evet, bu anlamıyla devlet bizim büyük ailemizdi, sanki uzak bir akrabamızdı ama en zor anımızda imdadımıza yetişirdi.
Son 20 yıldır AKP iktidarı ile birlikte bu devletin temellerine saldırıldı ve ilk saldırılan temel de Ordu idi. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla Türk Ordusu çökertilirken kimileri demokratikleşiyoruz sanmıştı ama işte deprem olunca gördük: Çökertilen aslında demokrasi imiş.
Ordusu olmayan devlet olmayacağı gibi devletin olmadığı yerde bir demokrasi de olamaz. Ordu, hem devletin hem de demokrasinin taşıyıcı temelidir.
İşte AKP bu temeli yıktı ve depremde tüm millet sokakta, bir başına kaldı. Ve herkes asker nerede diye sordu, çünkü milletin tek kurtarıcısı asker olabilirdi.
Deprem, asker düşmanlığı ile geçen 20 yıl sonra asker ihtiyacımızın en temel ihtiyacımız olduğunu bize bir kez daha hatırlattı.
…
İnsanlar, depremden sonra çok doğal olarak devlet nerede diye sordular. İktidar ise “devleti yıpratmayın” diye cevap verdi. Oysa insanlar, zaten devletin ortadan kalktığını ve olmadığını ifade etmek istiyordu bu şekilde.
Çok açık: AKP sadece Ordu’yu değil tüm devleti yıktı. Bu nedenle de “devlet nerede” sorusu, en devletçi tavırdır. Ama AKP’nin “devleti yıpratmayın” söylemi, en devlet düşmanı tavırdır.
Biz, devletimiz olsun istiyoruz onlarsa bu ülkeyi devletsiz, kabile gibi yönetmek istiyorlar. Bizi, millet olarak da görmüyorlar, vatandaş olarak da, hatta insan olarak da.
Biz, onlar için bir sürüyüz, kendilerini de çoban sanıyorlar.
Şimdiye kadar örnekleri de hep bu olmadı mı?
Muhalefeti eleştirirken iki koyunu güdemezler demediler mi?
Fırat’ın kıyısında iki kuzu kaybolsa biz sorumluyuz demediler mi?
Ama gördük ki çoban kesilenler aslında kasapmış…
…
Biz “devlet nerede?” dedikçe onlar “devlet herkese nasıl yetişsin ki!” diye kendilerince kurnazca bir cevap veriyorlar. Pek çok insan da, doğru diyor buna saf saf.
Oysa devlet, herkese ama herkese, istisnasız her vatandaşına yetişen organizasyondur. Devlet, herkese yetişemiyorsa o devlet değildir. Öylelerine çadır devleti denir.
Bizim Göktürk kitabelerimizde bile aç milleti doyurmaktan, çıplak milleti giydirmekten bahsedilir ve devlet tanımı böyle yapılır. Devlet, tek bir vatandaşını bile aç ve açıkta bırakamaz. O nedenle depremden sonra aç ve açıkta kalan her insan, ortada bir devletin olmadığını bir kez daha göstermiştir.
Binlerce yıl önceye değil 100 yıl önceye gidelim, bu devlet ve Cumhuriyet hangi anlayışla kuruldu?
Atatürk, “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” derken, olması gereken devletin tanımını yapıyordu.
Tayyip Erdoğan’ın devleti ise, hiç kimsenin hiçbir şeyi değil!
…
AKP ve reisi, ideolojik köken itibariyle devlet düşmanıdırlar.
Ülkemizdeki hemen hemen her İslamcı, devlet lafını da millet lafını da ağzından düşürmez ama devletten kasıtları iktidardır, otoritedir.
Millet ise onlara göre zaten yoktur, sürüden bahsederler.
Oysa devlet ve millet bir bütündür. Devlet ancak milletin olduğu yerde olur ama işte o milleti yok etmek isteyenler de o milleti yok etmek için önce devleti yok ederler.
Devletsiz millet saldırıya açık millettir. Savaş olmasa bile işte deprem gibi büyük bir afette devletsiz millet yine açıkta kalır.
Millet ile devleti birleştiren ise Ordu’dur.
Ordu, bizim Marksist ulemanın tefsirlerinde bahsedildiği gibi “hâkim sınıfların baskı aracı” değildir, milletin devlet idaresine katıldığı organdır ve aynı zamanda milletin kendi kendini koruması için yarattığı aygıttır.
İşte çok Marksist geçinenlerin bile depremden sonra “asker nerede?” diye sorması bu nedenledir.
Pratik en güzel öğretmendir.
Deprem ise en acı öğretmenimiz oldu bizim.
Bu milletin en önemli değerinin Ordusu olduğunu sanırım hepimiz anlamışızdır.