İki gün önce Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Diyanet’in fiyat artışı ile ilgili fetvası çok tartışıldı. Yandaş medya ise Cumhuriyet’in fetvayı çarpıttığı ve amacın dinle dalga geçmek olduğunu ileri sürdü.
Sabah gazetesi fetvanın tam metnini yayınladı. Cumhuriyet’in haberini yalanlayan bir durum yok. Hatta tam tersine bir durum var. Cumhuriyet gazetesindeki haberde tarafgir bir dil yok ancak Diyanet’in eleştirildiği çok açık. Ancak özellikle Sabah gazetesindeki haberi okuyunca gerçekten de dinle dalga geçildiğine emin oluyorsunuz. Dalga geçen de Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu gibi görülüyor.
Kamuoyunda “fetva” olarak bilinen ve sıklıkla haberleşen bu Diyanet fiyaskoları aslında yukarıda belirttiğimiz kurumun “sorulan sorulara” verdiği dini yanıtlar. Bazen çok fantastik ve hatta bel altı konularda dahi fetvaların ortaya çıkması ve insanları hayret içinde bırakmasının sebebi bu…
Ortalama insanın yaşamında kafasına takılan soruların önemli bir kısmı bel altı oluyor. Adam (veya kadın) harbiden merak ediyor.
“Acaba şu haltı yersem günah olur mu? Bunu şöyle değil de böyle yapsam, haram yerine mekruh ile yırtar mıyız?” v.s.

Aslında çok da anlaşılabilir bir kaygı. Her insanın ahlaki kaygıları vardır. Her kişi de yaşadığı çember içinde, kendi çapında çelişkilere düşer, derdi neyse kafasına o takılır, ancak o kadarını sorar.
Türkiye gibi bir ilginçlikler ülkesinde Diyanet’e nelerin sorulduğunu hayal bile edemiyorum. Dilin kemiği yok ya, soran da en olmadık saçmalıkları sorabiliyor. Burada esas sorun vatandaşta değil. Temel mesele esas Diyanet’in dilinin hiç ama hiç kemiğinin olmaması. Her sorulan soruya yanıt vermek zorundalar mı?
“Efendim bize sordular, biz de müminlere görüş bildirmek zorundayız” savunması hiç inandırıcı değil. Her deli saçması soruya yanıt verdiklerine inanmıyorum. Ancak şurası kesin ki fantastik ve bel altı fetvaların yanı sıra, Diyanet iktidar yalakalığı yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Şimdi son fetvaya gelelim. Sorulan soru bu sefer çok mantıklı görünüyor: “Ticarette kâr haddi var mıdır?”
Bu soruyu dini kaygısı olan bir tüccar da sormuş olabilir, fiyatların fırlayıp gitmesinden muzdarip dar gelirli bir vatandaş da. Etik bir kaygı da olabilir. Hatta çok bilinmez ama klasik liberal iktisat kuramı 18. yüzyılda İngiliz etik felsefesinden evrilmiş ve daha sonra bağımsız bir sosyal bilim olma iddiasıyla gelişmiştir.
Sorunun kendisi “niyetliyken amuda kalkıp, sakız çiğnersem orucu yemiş olur muyum” gibi bir cevhere sahip değil. Ancak Diyanetin yanıtı kendi öz saçmalama potansiyellerine yönelik bir rekor denemesi gibi. Kurnazlık yapmışlar. AKP’nin rezil ekonomi politikalarını aklamak ve bolca yaltaklanmak için bir fırsat bulduklarını düşündükleri için coşmuşlar.
Şimdi yanıta bakalım: “Konuyla ilgili olarak Allah resulü, fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur, ‘Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden herhangi birinin malına ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle o kimsenin hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.’”
Şimdi hadis ve bağlamıyla ilgili bilgim yok. Din bilgini değilim. Fakat konu iktisadi zaten dini değil. Burası kesin. Ancak şaşırtıcı olan şu. Vatandaş bunu sormamış ki! Fiyatlar kontrol edilebilir mi, devlet ekonomiye müdahale etmeli mi vesaire. Bunlar başka bir iktisadi konu. Soran çok net sormuş; piyasa koşullarında dahi kâr haddinin bir sınırı var mıdır? Diyanet ise bambaşka bir telden saçmalamış.
Sabah gazetesi diyor ki; Cumhuriyet gazetesi “fiyatı Allah tayin eder” ifadesini cımbızlamış. Diyanet her gün artan hayat pahalılığını aklamaya çalışıyor algısı yaratmış.
Ha şunu diyeydin. Hayat pahalılığı var değil mi? Her gün artıyor değil mi? Bu durumda sırf iktidarın rezil ekonomi politikalarını meşrulaştırmak için, sorulan soruyla hiçbir alakası olmayan “fiyatı Allah tayin eder” gibi kel alaka bir fetva veren gerçekten de Diyanet değil mi?
Demek ki Hadis ile veya genel olarak dinle dalga geçen iyice Ak-trolleşen Diyanet “âlimleri” oluyor.
Fetva burada da durmuyor: “İslam dininin, alım satım akitlerinde kesin bir kâr haddi koymadığı, bunu piyasa şartlarına bıraktığı…”
Nasıl? İslam “piyasa”ya mı bırakmış? Diyanet mi bu Bloomberg TV mi?
Ya arkadaş sen bizim gönül telimize dokunsana, uhrevi âlemlere kapı açsana, genel ahlaki hükümler verip yol göstersene… Mikro iktisat kitabı mısın, din insanı mı? Sana ne arz talep dengesinden?!
Bir taraftan aptallara has bir soyutlama yeteneği. “Her şeyi Allah belirler.” Elbette. Dini inanç bunu söylüyor. Yani bir trafik kazası olsa da Allah önceden bilir. Ama kazanın sorumlusu kim saptıyoruz yine de değil mi? Şoför alkollü mü, yaya hata yaptı mı, kim kuralları ihlal etti?
İnsanların da Türkiye ekonomisini kim batırdı, bunca soygun, bunca yeteneksizlik, bunca yoksulluk ve bunca pahalılık neden diye sormaya hakkı var.
Diyanet ise kurnaz mı kurnaz! Önce “her şeyi Allah belirler”den giriyor ki kimse itiraz etmesin. Haşa, sen Allah her şeyi belirlemez mi diyorsun?!
Utanmasalar, “fiyatlara itiraz, Allah’a isyandır!” diyecekler.
Sonra daha birkaç cümle geçmeden “fiyatı piyasa belirler” diye kestirip atıyor. Tövbe, tövbe! Adamlar AKP’yi aklayacağım derken üç cümlede şirke koşmuş. Fesupanallah!
“Fiyatı Allah belirler” birinci önerme. “Kâr haddi piyasa şartlarına bırakılır” ikinci önerme. Üçüncü önerme insanın aklına geliyor ve tüyleri ürperiyor. Diyanet’e göre ayrı bir “İktisat Tanrısı” mı var? Piyasa uhrevi bir güç mü?
Hocaefendi, hocaefendi biraz ağır ol! Sen iyice ilahiyattan çıktın iktisadın alanına daldın.
Öyle terminolojik fetva mı olur? Piyasa diyorsun. Ne tür piyasa? Oligopol mu, monopol mu, rekabetçi mi? Bin çeşit ürün, bin çeşit piyasa var. Her piyasanın fiyat belirleme mekanizması çok farklıdır. Bununla ilgili de sayısız kuram var.
Hadi şimdi ben de soruyorum. Gerekirse “Alo Fetva”yı da ararım. Piyasalarla ilgili Diyanet’in pozisyonu ne? Hangi öğretinin görüşene yakınlar. Klasik mi, Keynesci mi, neo-klasik mi, moneratist mi?
Şaka bir yana peygamberimiz gerçekten “piyasa” mı demiş Hadis’te? Yani bu terimi kullanmış mı? Çok merak ediyorum. Gerçek din bilginleri bizi aydınlatsın. Ama mümkünse Diyanet bordrolu olmasın. Mesela o dönemlerde menkul değerler borsaları var mıymış? Piyasanın nabzı nasıl tutuluyormuş? Arz talep eğrileri, fiyat esnekliği, statik denge, dinamik denge konuları hakkında da görüşler var mı?
Cumhuriyet fetvayı eksik vermiş diyen Sabah gazetesinde yayınlanan “tam” fetvada bir fecaat daha var. Aynen aktarıyoruz:
“Ayrıca Hz. Peygamberin (S.A.S), kendisine kurbanlık bir koyun satın alması için para verdiği Hakîm b. Hizâm’ın bir dinara satın aldığı koyunu iki dinara satıp, sonra bir dinara bir koyun satın almasını (diğer bir rivayette bir dinara satın aldığı iki koyundan birisini bir dinara satmasını) kınamamış, üstelik ona hayır duada bulunmuştur (Ebû Dâvûd, Büyû’, 28; Tirmizî, Büyû’, 34).”
El insaf! Diyanet hem “kâr haddini biz saptayamayız, piyasa belirler” diyor hem de %100 kâr haddi de fena olmaza getiriyor! Bu “âlimimiz” Kayserili galiba.
21. yüzyılın en müfrit neo-liberal ve kapitalist piyasalarında bile böylesine bir kâr haddi kabul edilmez, müdahale edilir. Onca anti-tröst yasası, rekabet yasası var. Diyanet işine gelince “şartına, yerine, zamanına göre değişir” diyor, işine gelince de %100 kâr haddinden pazarlığı açıyor.
Bir de şöyle bir sıkıntı var. Diyanet’tekiler AKP liderine yalakalık yapmak için şirki bile göze almış, en aşırı liberal iktisatçıların bile koymadıkları bir mevkie koymuş “piyasa”yı. Pek Allah korkuları yok gibi. Ama Tayyip’ten çekindikleri belli. Bari biz uyaralım.
Siz reisinizi tashih mi ediyorsunuz? O her gün bağırıp çağırıyor. Fiyatları arttıran stokçular varmış, dış güçler varmış, Geziciler varmış. Bunlara müdahale edeceklermiş.
Ee… Ne oldu şimdi? Çıkıp “hayır efendim İslam dinine göre fiyatları arz ve talep dengesi belirler” diyebilecek misiniz?
Tekrar başa dönersek. Ben Diyanet’in veya başka bir dini otoritenin çeşitli konularda görüş bildirmesini çok doğal kabul ediyorum. İşte anlatın insanlara. İyi ahlaklı olsunlar, sabırlı olsunlar, kul hakkına girmesinler, bu dünya zahiri, öteki sahici. Şunu bile deseniz anlarım “bu dünya sınavdır, sadece iktisadı sıkıntılar değil yaşamın tüm zorluklarına karşı tevekkül sahibi olun.”
Ama piyasaydı, fiyattı, arzdı, talepti. Ne yapıyorsunuz ya?
Bir dur be, bir dur! Azıcık ayarınız olsun. Bu kadar da iktidar yalakalığı, yaltakçılığı olmaz ki