Geçtiğimiz hafta (17 ve 18 Mayıs) Yunan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, ABD’ye resmî bir ziyarette bulunup, ABD Kongresi’nde bir konuşma yapmıştı. Yaptığı konuşmada, doğrudan Türkiye’yi hedef almış, zaten F-35 projesinden çıkartılmış bulunan Türkiye’ye F-16 da verilmemesini istemiş, ayrıca Kıbrıs’ta iki devletli bir çözümü asla kabul etmeyeceklerini belirtmişti. Yaptığı bu Türkiye aleyhtarı konuşmayla da dinleyiciler tarafından (ABD’li senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri) ayakta alkışlanmıştı.
Doğrusu Yunanistan’dan ve bir Yunan devlet adamından gelmesi son derece muhtemel ve hatta olağan çıkışlardı bunlar. Bunun da ötesinde ABD’lilerin Yunanistan yanlısı tavrı ve Miçotakis’in ayakta alkışlanması da hiç şaşırtıcı değil. 1964’te Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini engellemek için yazılan Johnson Mektubu’ndan beri pek de değişen bir şey yok aslında o cephede.
Fakat bu tarafta artık Kurtuluş Savaşı ve Lozan Kahramanı sıfatlarını hakkıyla taşıyan bir İsmet Paşa yok maalesef. Ve dolayısıyla gelen tepki de o çok sert ama son derece diplomatik “Başka bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır”ın çok çok uzağında bir “küsme” ile “posta koyma” arası seviyede.
Aslında Türkiye’nin daha o saatte tepki vermesi gereken bir konuda Erdoğan, aradan beş gün geçtikten sonra konuştu ama konuşması da insana keşke hiç konuşmasaydı dedirten türden oldu.
Pazartesi günü (23 Mayıs) Erdoğan’ın konu ile ilgili olarak söyledikleri şöyle:
“Biz bu yıl stratejik konsey toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşme yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz sözünde duracak, şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis düşünsün.”
İnsan bunları duyunca acaba Erdoğan, Miçotakis’i sosyal medyadan çıkarmış ya da engellemiş midir diye soruyor kendi kendine… Sanki bir “seviyordum ama artık unuttum” içerikli liseli ayrılık sonrası kızgınlığı konuşması bu! Acaba Erdoğan, Miçotakis’in ayakta alkışlanmasını, Biden’ın “ilişkiler hiç olmadığı kadar iyi” şeklindeki teveccühüne mazhar olmasını mı kıskandı? Muhtemelen öyle çünkü kendisinin Türkiye’nin millî meselelerinde bu kadar hassas olduğuna pek şahit olmadık, hassasiyetleri daha çok “Şahsî” konularda zirve yapıyor…
Ayrıca yıllar önce Yunan hariciyesi mensuplarının, Erdoğan’ın Denktaş düşmanlığı yaptığı zamanlarda onun hakkında kendi meşreplerince yaptıkları “İlk defa karşımızda bir Attila yok” övgüleri de ne kulaklarımızdan ne de zihinlerimizden silindi.
İşin daha da fenası, belki Erdoğan bu küskünlük ve kırgınlıkla Miçotakis’i unutmaya çalışacak ama gerçekten unutma ihtimali de çok çok düşük maalesef. O unutsa dünya unutmayacak gibi. Ne de olsa Miçotakis ismi en azından 1974’te şimdiki oğul Miçotakis’in babası Konstantinos Miçotakis, Nea Dimokratia (Yeni Demokrasi) adlı Yunan merkez sağını işgal eden partiyi kurduğundan beri dünya siyasetinde iki kuşaktır var. Ve maalesef yine AKP dış politika cambazlıkları sayesinde F-35’ten inip F-16’ya binebilmek için kapısını aşındırmak zorunda kaldığımız Biden’ın nezdinde de bu isim epey muteber.
Kısacası dış politika romantik serzenişlerle, kapris kokan çıkışlarla, küsmelerle sonuç alınabilen bir saha değil. Böyle bir tarz ise hariciye geleneğimizde, Osmanlı devri de dâhil olmak üzere, hiç olmamış ve aslında AKP de Erdoğan’a rağmen böyle bir çizgiyi uygulayamıyor.
Bunu da aslında en iyi Erdoğan’ın kendisinin biliyor olması gerek. Ne de olsa ortada, kavgada edilmeyecek sözlerle kapışılmış BAE ile bir barışma ve kendi çapında bir soğuk savaşa dönüşen on yıllık gerginlikten sonra İsrail ile yeniden dost olma tecrübeleri var.
Önemli bir örneği daha hatırlatalım. Erdoğan, 2016’da çok kızdığı Irak Başbakanı İbadi için şunları söylüyordu:
“Şahsıma hakaretler ediyor, sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin… Kim bu? Irak Başbakanı. Önce haddini bil…”
Fakat daha bu konuşmanın Ortadoğu semalarında yarattığı ses dalgaları ortadan kaybolmadan, sadece iki yıl sonra 14 Ağustos 2018’de Irak Başbakanı İbadi, Saray’da ağırlanırken aynı Erdoğan, aynı İbadi için tüm seviye, muhataplık ve kırat kriterlerini bir kenara bırakmış halde şöyle konuşuyordu:
“Kardeşim İbadi’ye ülkemize hoş geldiniz diyorum. Sayın İbadi ile bugün kapsamlı bir görüşmemiz oldu…”
Çok zaman geçmeden Miçotakis için de bol “kardeşim” ve “sayın” içeren bir konuşmanın gelmeyeceğini kim garanti edebilir?
Ben edemem ama Erdoğan’ın fevri “unutma” planının işlemeyeceğini garanti edebilirim.
Bu arada yine bu vesileyle, “gelmesinler, kendilerini yormasınlar,” denilen İsveç ve Finlandiya heyetlerinin de üçlü zirve için bugün Ankara’da olacağını hatırlatalım.
Kısacası dış politikada söz gümüşse sükût altındır. Sözün de ancak ölçülmüş, biçilmiş tartılmış olanı gümüştür. Geri kalanlarsa sadece çok ses çıkartıp, değersizliğiyle meşhur olmaya mahkûm olanlar…