Ankara’dan yola çıkıyorum…
Deprem bölgesine doğru…
İlk durak olan Hatay’a doğru…
Yola çıkmadan önce ne ile karşılaşacağımı, nasıl bir cehennem göreceğimi biraz olsun tahmin edebiliyorum.
Ama nasıl büyük bir dayanışma göreceğimi de tahmin edebiliyorum.
Tüm bunların yanında terk edilmiş bir şehir göreceğimi de biliyorum.
Terk edilmiş bir şehir…
Depremin büyüklüğünü anladığımız ilk günden beri hepimizin aklını kurcalayan bir soru: Hatay, eski Hatay olacak mı?
Veya Antep?
Veya Kahramanmaraş?
Veya diğer şehirler?
Niğde’de görmeye başlıyorum depremin vurduğu illerin plaka kodlarını; dönüş yolunda değil ama gidiş yolunda…
İnsanlar geri gidiyorlardı işte şehirlerine…
Belki ailesini Ankara’ya, Mersin’e; güvenli bir yere bırakmıştı ama aklı da gönlü de şehrindeydi.
Şehre giriyorum ve enkaz duvarlarına yazılanlar dikkatimi çekiyor: “Hatay Türk’tür, Türk kalacak”, “Geri döneceğiz”, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” vs.
Daha önce de yazdık; deprem sonrası bölgenin demografik yapısında dönüşüm olabilir dedik, “dikkat” dedik ama gördüğüm bu tabloda benim umudum arttı.
Bir çadır kente uğruyorum. Selam veriyorum depremzedelere. Beni masalarına davet ediyorlar; yediklerinden, içtiklerinden ikram ediyorlar ve diyorlar ki: İnsanlar geri dönüyor. Gidiyorlar ama geri geliyorlar.
Hataylılar Hatay’a sahip çıkıyor diyorum, umudum artıyor.
Hatay, Atatürk’ün şahsi meselesiydi ama 6 Şubat sonrası Hataylıların da şahsi meselesidir artık.
Hataylılar Hatay’a sahip çıkacak.
Asırlardır Türk yurdu olan Hatay, Türk yurdu olarak kalacak.