BirGün gazetesinin dünkü sayısında (1 Kasım 2022) Hayri Kozanoğlu Çin üzerine bir makale yazdı. Başlığı; “Şi’nin üçüncü dönemi başlarken”. Kozanoğlu yazısında, Şi Cinping’in ÇKP Kongresi’nde üçüncü kez genel sekreter seçilmesinin ardından siyasi ve iktisadi bir Çin değerlendirmesi yapmış. Çin’de olan bitenleri ve olabilecekleri tartışıyor. Bu arada da Çin’le ilgili olarak yaptığı tespitlerin kritik noktalarında oldukça eleştirel. Fakat yaptığı tüm eleştirel gözlem ve tespitlere rağmen son noktada yine kendisini Çin’i savunan bir konumda görüyoruz. Bu da oldukça garip bir durum yaratıyor.
Bilenler bilir… Ne Hayri Hoca’nın ne de BirGün çizgisinin (ya da eski Dev-Yol diyelim) geçmişinde pek Çin taraftarlığı, Maoculuk vs yoktur. Hatta 12 Eylül öncesinde de, Deng döneminde de Çin’e eleştirel bir noktada durmuşlardır. Hatta yakın zamanlara kadar da Çin’in komünizmle, sosyalizmle filan pek de alakası olmadığını yazabiliyorlardı. Çin’in, dünya kapitalist sistemine bir şekilde eklemlenmiş ve aslında bu çarkın değişik türde, kendine özgü ve vahşi bir dişlisi olduğunu ifade edebiliyorlardı.
Fakat ne olduysa son yıllarda oldu. BirGün çevresine de Rusçu, Çinci, Avrasyacı hava hâkim oldu. Yıllarca Avrupa soluna yakın durduktan sonra, eski sosyalizm deneyimlerini özgürlük çerçevesinden eleştirdikten sonra bu epey önemli bir tavır değişikliği.
Kozanoğlu’nun son makalesini ilginç kılan da bir taraftan birçok eleştiri başlığı sıralamasına karşın hâlâ Çin’i savunmaktan eksik kalmaması. Yazının daha en başında Şi’nin üçüncü kez parti genel sekreteri olmasının (ki bu Çin’de en yüksek makam) teamüllere aykırı olduğu belirtiliyor. Yani artık görünürdeki “seçilme” olgusunun bile Çin’de umursanmadığı tespit ediliyor.
Ve ardından da Çin ile ilgili Batı medyasına yansıyan eleştiriler sıralanıyor. Bunlar; Şi’nin tüm yetkileri kendi elinde toplaması, ÇKP üst düzey yönetimine 60 yaş üstü erkeklerin egemen olması, cinsiyet eşitliğinin yokluğu, eski lider Cintao’nun bize göre anormal, Çin’e göre gayet normal bir şekilde yaka paça kongre salonundan çıkarılması gibi maddeler halinde veriliyor.
Ve Kozanoğlu da bu eleştirilere hak verdiğini belirtiyor: “Batı medyası kongrenin magazinsel yönlerini öne çıkartsa da, eleştirilerde doğruluk payı yüksek.” Gerçi ben ortada pek “magazinsel” bir şey göremedim. Her şey alabildiğine politik ve ideolojik. Herhalde Kozanoğlu, eleştirilere hak vermesini yumuşatmak için böyle söylemiş olmalı. Ne gerek vardı Hayri Hoca? Yılların özgürlükçü sosyalisti olarak Çin’e ve ÇKP’ye karşı bu kadar da özgürlük savunusu yapmak hakkını kendinize vermelisiniz. ÇKP üzülmesin (!) diye kendinizi neden bu kadar zahmete sokuyorsunuz ki?
Yazıyı okurken acaba Kozanoğlu gerçekten de Çin’in barışçı bir güç olduğunu ve ABD’nin onu savaş sahasına çekmek için kışkırttığını düşünüyor mu diye kendi kendime sormadan edemedim. Neticede söz konusu olan; tüm komşularıyla sınır çatışmaları yaşayan, hatta sosyalist Vietnam’ı bile işgal etmiş bir ülke.
Yazıda tabii ki Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yapılan Çin Soykırımı, toplama kampları, işkenceler yok. Olmasını da beklemem zaten. Hayri Hoca’dan o kadar da çok şey beklemeyelim. Ama acaba Kozanoğlu, Çin’de Kovid-19 dolayısıyla sadece 5225 ölüm olduğuna inanmış mıdır gerçekten? Herhalde kimse Kozanoğlu’nun istatistik biliminden bihaber olduğunu iddia edemez, değil mi? Yoksa ona da mı gözleri yummak gerekti?
Kozanoğlu’nun yazısının esas can alıcı kısmı sonda. “Çin üzerine kalem oynatmak her zaman zor,” diye başlıyor Kozanoğlu final bölümüne. Ardından da Çin’in emperyalistlerin boyunduruğunu kırdığını (kendisi emperyalist olarak mı?), halkını yoksulluktan kurtardığını (hangi halk?) vs anlatarak “…insan acımasız bir yargıya varmaktan çekiniyor,” diyor. Bundan sonrası ise “acımasız” değilse de ciddi Çin ve ÇKP eleştirileri:
“Bir yanda da, ülkede Komünist parti iktidarda olmasına, Çin’e özgü sosyalizm iddiası taşımasına karşın, demokrasi, özgürlük, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme sağlayamamış, gelir ve servet adaletini tesis edememiş, tek adam kültürünü yeniden canlandırma yoluna girmiş, tarihsel iddialarının uzağında otoriter bir Çin devleti gerçeği söz konusu olduğunun altını çizmek sorumluluğumuz bulunuyor.”
Bu eleştirilerin tümü de yerinde ve haklı. Ve aslında yazının içindeki Çin’i savunan kısımların tümünü çöpe gönderecek kadar da kritik noktalarda. Evet, Çin’de özgürlük ve demokrasinin zerresi yok. Kadın hakları, cinsiyet eşitliği söz konusu bile değil. Komünizm, sosyalizm söylemine rağmen ortalama bir sosyal demokrat ülke kadar dahi gelir adaleti yok. Ve elbette Çin, otoriterliğin zirvesine varmış, Şi Cinping “yarı tanrısına” tapınılan bir ülke! Hayri Kozanoğlu elbette haklı.
Peki, madem Kozanoğlu ve BirGün, tüm bunları biliyor ve eleştiriyor, o zaman neden hâlâ Çin’i savunuyor ki? Böyle bir rejimin ve ülkenin nesi savunulabilir? Ya savunmayın ya da Aydınlık gibi tam Çinci olun. Her şeyi güllük gülistanlık gösteren bir Çin Büyükelçiliği bülteni haline gelin. Anlaşılan on yılların “ne o, ne bu” siyasetinin, kendine has BirGün diyalektiğinin (!) alışkanlık haline gelmesinin sonucu bu. Ya da Rusya gibi Çin’in de kendisi için “fonlamalarla” yarattığı uluslararası “açık, gizli, ılımlı, şedit” vs çeşitli taraftarlar şebekesinin etkisi… Buna kendileri cevap versin: Çin’i eleştirmenin zorluğu ideolojik mi “duygusal” mı?
Ama nihayetinde Çin’de bırakalım bir sosyalizmi, temel demokrasi, özgürlük ve sosyal adalet kıstaslarına göre kabul edilebilir bir rejim dahi yok. Ama yine de Çin, bu çizgi için “üzerinde kalem oynatmanın zor” olduğu ayrıcalıklı konumunu koruyor.
Ama gariptir ki aynı çizgi için Kemalizm hakkında atıp tutmak her zaman kolay oldu. Her zaman Kemalizm’i, Atatürk’ü eleştirdiler. Asla savunmadılar. Tarihlerinin en laik ve cumhuriyetçi dönemi gibi görünen mevcut halde bile BirGün’de hakiki anti-Kemalist yazıların çıkmadığı “bir gün” bile yok!
Oysaki Kozanoğlu’nun Çin’e yönelttiği eleştiri başlıklarının tümünden uzak bir Kemalizm gerçeği var karşımızda. 100 yıl önce özgür, demokratik bir ülke kurmuş, kadınları özgürleştirmiş, ülkeyi çağdaşlaştırmış ve toplumsal adaleti sağlayabilmiş bir Kemalizm. Benim açımdan Çin’le kıyas bile normalde olmaz bir şey ama Kozanoğlu ve BirGün’ün garip tavrı anlaşılsın diye yazıyorum. Çünkü bizim sosyalistimiz son tahlilde yine Çin’i savunur ama Kemalizm’i savunmaktan ölümden kaçar gibi kaçar. Tabii bu kaçışın sonunda da bir yere varamaz. On yıllardır varamadığı gibi…
Oysaki Türkiye’de her türlü özgürlük, demokrasi, toplumsal adalet, çağdaşlık adımının temelinde Kemalizm var. Solculuk adına alınabilecek ve alınması gereken tek referans da bu. BirGün’ün ve benzerlerinin bunu anlamasını beklememek lazım. Zaten öyle bir niyetleri olsa çok sevdiklerini ve önder kabul ettiklerini söyledikleri Mahir Çayan’ın Kemalizm’i nasıl savunduğunu “unutmazlardı”.
Bu gerçekleri hatırlatmak ise hoşlarına gitmese de bizim sorumluluğumuz…