Rusya’nın Ukrayna topraklarını karşı başlattığı haksız saldırının üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. Tüm dünyanın gözleri önünde şehirler bombalandı, masum siviller ve hatta çocuklar öldü. Bu bir işgaldi. Sivillerin katledildiği acımasız bir savaş…
Rusya kısa sürede alacağını alıp Ukrayna’yı pes ettireceğini düşündü. Ama öyle olmadı! Kiev’e giremedi. Askeri hiyerarşisi yok olmuş durumda, teslim olup Ukrayna tarafına bile geçenlerin olduğu söyleniyor.
Pazarlıklar başladı. Geri çekilmenin planlı bir hareket olduğu algısını yaratmaya çalışsalar da dünya öyle olmadığını biliyor.
Yaşadıkları büyük bir hezimet oldu.
Bu bana İgor Bölüğü Destanı’nı hatırlattı. Taa 1185 yılına ait bir yenilginin öyküsü…
İgor Alayı Destanı da deniyor, İgor’un Seferi Destanı da, İgor Destanı da… Orijinal adı “Slovo O Polku İgoreve”
Bir destan ama İgor’un yazdığı “destanın” değil, yenilginin öyküsü…
Çünkü bazen destan yazmak için çıktığınız yolda büyük bir hezimet yaşarsınız. Hatta kendinizi onun destan olduğuna da inandırmaya başlarsınız ama tarih haksız saldırılar karşısında mazlumun tokadını yüzünüze öyle bir vurur ki birileri o destanı sizin yerinize yazar, ama bu kez ibret olsun diye…
İşte İgor Bölüğü Destanı böyle bir hezimetin öyküsüdür.
Bugünkü Ukrayna topraklarında yaşanmıştır.
Tarihler 1185 yılını göstermektedir.
Don Dinyester ağırlık merkezi olmak üzere, Balkaş Gölü- Talas havalisinden Tuna ağzına kadar yayılan, Doğu Avrupa, Batı Sibirya bozkır bölgelerinin tamamını işgal eden Kuman Kıpçaklar, bugün hala Deşti Kıpçak diye anılan bölgede güçlü bir hakimiyet sürüyorlardı. Rus knezliklerinin kurulduğu, birbirleriyle de sürekli olarak mücadele ettiği bir dönemdir. Kuman Kıpçak akınlarının etkisiyle devletleşmeye, devletleşme sayılmasa bile güçlü “beylikler” kurmaya çalışıyorlardı. Ancak devletleşmek için 1500’leri, Korkunç İvan dönemini bekleyeceklerdir.
Rus knezlikleri ve Kuman Kıpçak beyleri sürekli savaş halinde değildir elbette. Dönem dönem barış anlaşmaları yapar, huzur içinde bu bölgede hayat sürmeye çalışırlar. Örneğin 1094 yılında Kıpçak beylerinin kızlarıyla Rus knezlerinin evliliği de vesile kılınarak bir barışta uzlaşırlar. Ancak barış uzun sürmez çünkü knezler kendi aralarındaki güç mücadelesinde Kuman Kıpçaklardan yardım ve destek almaya devam ederler. Kuman başbuğlarının adamlarının zaman zaman ortadan kaldırılması da gerginliği artırır. 1096 başlarında Kiev’e elçi olarak gönderilen İtler ve Kitan’ın maiyetleri ile birlikte öldürülmeleri bu gerginliğin üzerine tuz biber eker.
Kuman Kıpçaklar bu ihanete güçlü saldırılarla cevap verirler. Karşılıklı çatışmalar uzun yıllar devam eder. Kuman Kıpçaklar güç ve dirayetlerini kaybederler. Biraz toparlanır gibi olsalar da bu güçsüzlüğü fark eden Kiev Knezi tüm güney Rus knezliklerini toparlayarak Kuman Kıpçaklara büyük bir yenilgi yaşatır. 1184 yılındaki bu sefere katılmayan Novgorod Knezi İgor bir kıskançlık krizine kapılarak aynı zaferi kendisi de yaşamak ister. Çünkü Kuman Kıpçakları alt eden knezlik, güç mücadelesinde öne geçmektedir.
Amacı Don sahilindeki Kuman yurtlarını ele geçirip talan etmektir. Kardeşini, yeğenini ve birkaç knezi alıp, kendi askeri kıtasını da toplayarak sefere koyulur. Yol boyu hayaller kuran İgor, Donets’i geçip Oskol’a gelir. Onun bu romantik hayalleri Rus yıllıklarına da geçmiştir.
Kuman sahasına saldırıyı başlatırlar. Bozkıra ok gibi yağarak güzel kıpçak kızlarını kaçırırlar. Onlarla birlikte pahalı ipek kumaşları, altınları, kürkleri, değerli süs ve takıları bataklıklara atarlar. Sapı gümüşten al bayrağı ve ak tuğu en büyük ganimet olarak alırlar. Büyük bir zafer kazandığını zanneden İgor sabah olduğunda büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Hayretler içinde gördüğü şey güçlü ve büyük bir Kuman ordusudur.
Sonu büyük bir hüsran olur. İgor esir düşer, kardeşi ise ölür.
İşte bu büyük yenilginin ardından yazılan İgor Bölüğü Destanı Rus milli edebiyatının ilk yazılı örneği olarak karşımızda durur. Hangi yılda ve kim tarafından yazıldığı konusunda net görüşler olmasa da içeriği nettir: Kuman Kıpçaklar yani Türklerin yol açtığı Rus bozgunu.
Destan’da İgor’un bu mücadelesi başta övülse, cesareti ve yiğitliği alkışlansa da sonrasında yaşadığı hüsran epik bir dille yazılmış metnin içerisine ilmek ilmek işlenmiştir:
Ey Rus toprağı sen artık tepelerin altında kaldın!
İgor’un cesur alayları üzerine ok yağdırıyor.
Toprak uğulduyor,
Irmaklar bulanık akıyor,
Bozkırı toz kaplıyor.
Sancaklar şöyle diyor:
Kumanlar Don ırmağından
Denizden ve her yerden akın ediyor”
Rus alayları geri çekiliyor.
İgor’un cesur ordusu dirilmeyecek
Artık bayraklarınızı indirin,
Lekelenmiş kılıçlarınızı kınınıza sokun!
Çünkü artık atalarınızın şanı sizden çok uzaklarda
Siz birbirinize ihanet ederek,
Kumanlar’a Rus topraklarının,
Vseslav’ın zenginliğinin yolunu göstermeye başladınız
Çünkü Kuman topraklarından şiddet, aranızdaki geçimsizlikler yüzünden geldi.
Ah Rus toprakları,
geçmiş günlerini ve geçmiş knezlerini hatırlayarak inleyecek!
Bir zamanların Vladimir’ini
Kiev’in dağlarına çivilemek mümkün değildi
Şimdi onun sancaklarının bir kısmı Rurik’e
Bir kısmı da Davit’e gitti
Fakat onların sancakları birbirlerinden ayrı dalgalanıyor.
Mızrakları ayrı şakırdıyor…
İgor Bölüğü Destanı tarihçilerin ve edebiyatçıların ilgisini hep çekti. Ruslar, Sovyet dönemi de dahil olmak üzere destana pek çok açıdan yaklaşarak değerlendirmeler yaptılar. Türk tarih ve edebiyatçıların ilgisini çekmemesine zaten imkan yoktu. Türk-Rus karşılaşmasının erken dönem örneklerinden en çarpıcı olanıydı. Kazak Şair Olcas Süleymanov Az İ Ya adlı eserinde bambaşka bir bakış getiriyordu esere. Eski Türkçe kökenli kelimeleri ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor, iki topluluk arasındaki etkileşimi savaş ilişkisinin dışında da bir yerlere oturtuyordu. Bu aynı zamanda Türklerin de bir destanıydı. Kuman Kıpçakların tarihi açısından da çok değerliydi. Kumanlardan Ruslar için kendilerine verdiği “en büyük ceza” olarak bahsediliyor, Turan taktiği anlatılıyordu.
Destanla ilgili pek çok şey yazılabilir.
Pek çok farklı açıdan değerlendirilebilir.
Türk tarihi açısından da önemli bir hazinedir.
Ama bugün en çok Ruslara hatırlatılmalıdır. Putin’i alkışlayan, arkasında duran, onu geçmişteki Rus çarlarının bugünkü temsilcisi yerine koyan, yenilmez zanneden Ruslara ve içimizdeki Ruslara…
—
Not: Bucha katiamından sonra İgor’un bu özeleştirisi/ günah çıkartması aklıma geldi. Sahi, Putin çıkartabilir mi böyle günah?!
“Diriliş gününde Tanrı Kavalin nehrinde öfkesini gösterdi. Sevincin yerine üzüntü, feryat, eğlencenin yerine acı verdi.
İgor şöyle dedi :
“Ben Tanrı’nın Önünde günah çıkartıyorum çünkü Hıristiyan topraklarında kan döküp pek çok insan öldürdüm. Hıristiyanları korumadım. Pereyaslavl’in yanındaki Gleb şehrini kalkanla aldım ve o zaman masum ve suçsuz Hristiyanlara çok kötülük yaptım. Babayı akrabalarından, kardeşi kardeşten, arkadaşı arkadaştan, kadınları kız arkadaşlarından, kızları annelerinden, kız kardeşleri kız kardeşlerinden artarak herkesi esir aldım. Büyük bir acı oldu. Diriler ölülere imrendiler, ölüler ise hayatta iken bu isteklerini çilekeşlerin kutsal ateşi aldıkları gibi aldıklarına sevindiler. İnsanların çoğu yaralandılar, erkeklerin çoğu kılıçtan geçirildiler, kadınlar ise ırzlarına geçilerek kirletildiler. Bunların hepsini ben yaptım. Ben bu dünyada yaşamaya layık değilim ve şimdi Tanrı’nın benden intikam aldığını görüyorum” diyerek şöyle devamlı etti:
“Benim sevgili kardeşim, kardeşimin oğlu (yeğenim), oğlum, akıllı boyarlarım, cesaretli askerlerim sıralı alayları, atlarım ve o çok kıymetli askerlerim şimdi nerede? Tanrı bu kanunsuzluklarım (günahlarım) için beni sattı mı? Tanrı kanunsuzluğum ve kızgınlığım için bu günahları (felâketi) başıma verdi. Tanrı haklı ve mahkemesi doğrudur. Benim dirilerle yaşamak hakkım değil. Şimdi başka çilekeşleri düşünüyorum da niçin onların hepsinin yerine ben cezalandırılmadım? Her şeyi yaratan Tanrı beni savaşın sonuna kadar canlı bırakma ama yine de bunların da hepsi senin emrin. Biz esirlerine merhamet göster.”