Yazıma Kudüs’te yayınlanan İsrail gazetesi Jerusalem Post’ta çıkmış bir yazıyı aktararak başlamak istiyorum. (Seth J. Frantzman, “İsrail’in Devrim Muhafızları’ndan Zahidi’yi öldürmesi İranlı komutanlar için bir dönemin sonuna işaret ediyor”, Jerusalem Post, https://www.jpost.com/israel-hamas-war/article-794936)
*
“Zahedi’nin ölümü, İran ve onun bölgedeki vekillerinin yaşadığı bir dizi kaybın ardından geldi.
İslam Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Rıza Zahedi’nin Şam’da düzenlenen hava saldırısında ölmesi, İran için bir dönemin sonunu temsil ediyor. Dönem, sosyal medyada dolaşan, Zahedi, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani, Hizbullah lideri İmad Muğniye, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve Devrim Muhafızları komutanı Ahmed Kazemi’yi gösteren bir fotoğrafla özetleniyor. Bu adamlardan dördü artık öldü, geriye yalnızca Nasrallah kaldı.
Bu semboliktir çünkü İran’ın önemli ajanları ve müttefiklerinden oluşan bir neslin nasıl öldürüldüğünü göstermektedir. Bu daha geniş bir düzeyde semboliktir çünkü İran’ın Suriye’deki kontrolünü nasıl kaybettiğini, İran’ın Devrim Muhafızları komuta zincirinin orada kayıplar yaşadığını gösteriyor. Bölgede Zahedi’nin kaybı izleniyor. Örneğin BAE’deki Al-Ain medyasında fotoğrafı inceleyen ve Nasrallah’ın “onların sonuncusu” olduğuna dikkat çeken bir makale var.
“İran konsolosluğu saldırısında yedi İranlı askeri danışman ve subay öldürüldü; bunların en önde gelenleri, hava ve kara kuvvetlerinin komutasını üstlenmenin yanı sıra İran Devrim Muhafızları Harekat Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Muhammed Rıza Zahedi idi.”
Fotoğrafta diğerlerinin akıbetine de dikkat çekiliyor. Örneğin Kasım Süleymani, Ocak 2020’de Bağdat havaalanı yakınında ABD’nin insansız hava aracı saldırısında öldürüldü. Süleymani, İran destekli Kataib Hizbullah’ın lideri Ebu Mehdi el-Muhandis ile görüşmek için gelmişti. Muhandis ve Süleymani, drone araçlarını hedef aldığında ve onları öldürdüğünde bir araç konvoyunda ilerliyorlardı. Fotoğrafta da yer alan Kazemi, 2006 yılında uçak kazasında hayatını kaybetmişti. Muğniye ise 2008 yılında Şam’da suikasta kurban gitmişti.
Al-Ain, Zahedi’nin Aralık ayından bu yana “Devrim Muhafızları’nın suikasta kurban giden dördüncü önde gelen lideri” olduğunu söylüyor. İran saldırıdan İsrail’i sorumlu tuttu. İran konsolosluğunun yanındaki binaya düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. Al-Ain, binanın “Devrim Muhafızlarının askeri karargahı” olarak hizmet verdiğini belirtiyor.
“Zahedi’nin ölümü, İran ve onun bölgedeki vekillerinin yaşadığı bir dizi kaybın ardından geldi. Mesela Aralık 2023’te Devrim Muhafızları Komutanı Razi Musavi de Suriye’de öldürülmüştü. Ocak 2024’te Şam’da beş Devrim Muhafızı üyesi daha öldürüldü. İran o dönemde intikam sözü vermişti. İran’ın tek kayıpları bunlar değil. Önemli dostları ve müttefikleri de öldürüldü.
Lübnan’da ikamet eden Hamas’ın önemli komutanlarından Salih el Aruri Ocak ayında öldürülmüştü. Hizbullah üyesi Wissam Tawil de öldürüldü. Hizbullah’ın roket ve füze biriminin komutan yardımcısı Ali Abed Akhsan Naim, Mart ayı sonlarında Lübnan’da öldürülmüştü.
İran ve vekilleri bu adamları değiştirmekte zorlanacaklar. Bunun nedeni, birçoğunun çeşitli kapasitelerde onlarca yıllık deneyime sahip olmasıdır. Bunlar aynı zamanda İran’ı Irak ve Suriye’deki milislere bağlayan ve daha sonra İran’ın Şam’daki ağını Lübnan’daki Hizbullah’a bağlayan İran ağının kilit düğüm noktalarıydı.”
*
İran ile İsrail arasındaki tango aslında kanlı bir danstır ve İran rejiminin kendi iç çelişkilerinin, bir başka ifadeyle Devrim Muhafızlarıyla reformist mollalar arasındaki çelişkinin dışa yansımasıdır. 10 yıl önce ilk olarak ortaya koyduğum Şii Hilali tezlerimde vurguladığım gibi “etnik ve dinsel olarak Şii yönetimlerinin oluşturduğu bir kuşak”tan giderek politik Şii militarizmi, Irak’tan başlayarak Akdeniz’e kadar giden bu militarizmin askeri yapılanmasını son yıllarda yoğun olarak gördük. Nasıl ki, YPG Batı’da “IŞİD’e karşı mücadele eden laik güçler” olarak görülüyorsa, Devrim Muhafızları olarak İran’ın devrimi yayma konusu değiştirilerek, bu kuşak üzerinde Şii nüfusu birbirini bağlayacak askeri şeflerin bu bölgelerdeki liderliğinin ortaya çıktığı bir yapı söz konusudur. Bu olayların bütününe baktığımız zaman, İran’da iktidara muhalefet yapan dış cepheyi oluşturan güçlerin liderlerinin İsrail tarafından nokta atışlarıyla vurulması (başlangıçta yaptığımız uzun alıntıda belirtildiği gibi), MOSSAD ve CIA karşı istihbaratının İran içinde olduğunu düşündürebilir. Acaba, İran yönetimi, İsrail’le işbirliği yaparak bu noktaları, saniyesine varana kadar saat bilgileriyle birlikte vererek Şii Hilali’nin askeri şeflerini öldürtmüş müdür? İran ile İsrail arasındaki tangonun karanlık noktası budur.
Şii teolojisinde ve örgütlenme yapısında gizlilik çok önemli bir yer almaktadır ve gruplar ancak Şii ulemanın hedef göstermesiyle hareket etmektedir. Akdeniz kıyısındaki Şii örgütlenmelerin omurgasını oluşturan Levant grubunun Hizbullah’tan başlayıp Devrim Muhafızlarının merkezi liderliğine kadar olan toplantının Golan tepelerindeki bir buluşmasını İsrail’in bu kadar netlikle bularak tespit edip vurabilmesi, istihbarat açısından da tartışılmalıdır: Ya MOSSAD/CIA çok detaylı bir istihbarata sahip ya da İran ile MOSSAD/CIA arasında bir işbirliği var. Bu nokta operasyonları, İran’ın Şii Hilali’ndeki askeri liderliğini temsil eden güçlerin tasfiyesine yöneliktir.
İran-Irak Savaşı’nda “İran fedakarlığı” temelinde örgütlenen ve faaliyet yürüten Devrim Mücahitleri, savaştan sonra “devrim ihracı” amacına yönelmiş ve İran merkezi yönetiminden farklı bir dizi politika izlemeye başlamıştır. Bu durumun en belirgin kanıtı son yaşanan suikast olaylarıdır. Bunun bir diğer açıklamasını yine İsrail’de yayınlanan şu haberde görebiliriz: (David Daboud, “Analiz: IRGC-QF Orgeneral Muhammed Zahedi’nin öldürülmesine Hizbullah’tan beklenen yanıt”, https://www.longwarjournal.org/archives/2024/04/analysis-hezbollahs-expected-response-to-irgc-qf-gen-mohammad-zahedis-killing.php)
*
“Suriye Ordusu’ndan yapılan açıklamaya göre İsrail, 1 Nisan günü saat 17.00’de Golan Tepeleri üzerinden Şam’da, Suriye’nin başkentindeki İran konsolosluğu olarak tanımladığı bir binayı hedef alan hava saldırısı düzenledi. Ortalık yatıştıkça, İsrail’in hassas saldırısının hedeflenen binayı yok ettiği, birçok bina sakinini öldürdüğü ortaya çıktı; aralarında en öne çıkanı Brig’ti. İran İslam Devrimi Muhafız Kolordusu Kudüs Gücü’nün (IRGC-QF) Lübnan ve Suriye operasyonlarından sorumlu olan General Muhammed Rıza Zahedi, namı diğer “Hassan Mahdawi.
Diğer kayıplar arasında Devrim Muhafızları’ndan isimler de vardı: General Haji Rahimi, Hossein Amanollahi, Mehdi Celalati, Mohsen Sadghat, Ali Aghababai ve Ali Salehi Rouzbahani. Daha sonra kesin rolü açıklanmayan bir Hizbullah figürü olan Hüseyin Rıza Yusuf’un da saldırıda öldürülmüş olabileceği ortaya çıktı.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 8 Nisan’da Zahedi’nin grup için önemine değinerek biyografisini kısaca anlattı. Nasrallah’a göre Zahedi, henüz gelişme aşamasında olan Devrim Muhafızlarının ilk üyelerinden biriydi; örgüte 20’li yaşlarının başında katılmıştı; hayatının on yılını İran-Irak savaşında savaşarak geçirmişti. Savaşın sona ermesinin ardından, 1998 yılında o zamanki komutan Kasım Süleymani tarafından Kudüs Gücü operasyonlarını ve Lübnan, Suriye ve İsrail’deki faaliyetlerini yönetmek üzere atanana kadar örgütün saflarında yer aldı.
Böylece Zahedi’nin ilk bölgesel görev turu başladı; Nasrallah, Zahedi’nin bu sırada Hizbullah’ın o zamanki askeri komutanı İmad Muğniye ile yakın işbirliği içinde çalıştığını söyledi; bu, 25 Mayıs 2000’de İsrail’in güney Lübnan’dan çekilmesine ve Hizbullah’ın “bir sonraki aşama” için planlarını oluşturmasına yardımcı olmasına yol açtı. 2002’de İran’a döndü ve Devrim Muhafızlarının kara kuvvetlerinin komutasını devraldı ve Muğniye’nin Şubat 2008’de Şam’da öldürülmesinden yalnızca birkaç hafta sonra alışılmadık bir hamleyle Süleymani tarafından eski görevine yeniden atandı. Zahedi’nin tekrar Lübnan’da görev yaptığı bu ikinci Levant görev turu, 2014 yılına kadar sürdü. Nasrallah, bundan bahsetmese de, bu yıllarda Zahedi şüphesiz Hizbullah’ın Beşar Esad rejiminin çöküşünü önleme kampanyasına yardım etti. Bu görev turunun sonunda Zahidi, İran’a döndü ve üçüncü ve son görev turu için Lübnan’a yeniden görevlendirildi. Bu görev, 2020’de Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından başladı ve Zahedi’nin ölümüne kadar sürdü. 1 Nisan 2024.”
*
Görüldüğü gibi, Şii Hilali’nin Akdeniz’e ulaşma hedefinde Levant grubunun merkezinde yer alan ve Türkiye’nin ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun Suriye’den çekilmesini isteyen, boşalan bölgeye de Rus güçlerinin değil kendi Şii Levant güçlerinin geçmesini isteyen isimdir İsrail’in suikastının hedefinde olan. Burada sorun şudur: Şii Hilali, Esad üzerinde egemenliğini tesis ederek aslında Rusya’yı da tasfiye edip yeni bir çelişki mi yaratıyor? Yoksa, İran’daki merkezi iktidar ile Devrim Muhafızları’nın devrimi ihraç etme düşüncesi arasındaki çelişki mi belirleyici?
Bu neticede görüldüğü gibi, Şii Hilali’nin askeri gücünün Türkiye sınırında ve Levant kıyılarında zayıflaması ve bundan Türkiye’nin de olumlu bir şekilde etkilenmesi de karşımıza çıkmaktadır. Böylece bir taşla birkaç kuş vurulmasının da ötesinde birkaç el aynı anda taş atmaktadır. Birincisi, İran’ın Suriye’de egemenleşmesi Rusya açısından olumlu bir durum değildir. Bu iktidar gücünün İran dışında bu kadar egemen olması, Stalin’in İspanya İç Savaşı’ndaki komünist tugayları ülkeye döndüklerinde infaz etmesi gibi İran tarafından yok edilmektedir. Türkiye açısından da, Özgür Suriye Ordusu’na düşmanca saldırı yapan Devrim Muhafızları’nın zayıflatılması olumludur.
İran’ın iç politikasına kaba hatlarıyla baktığımızda, Devrim Muhafızları’nın liberal cumhurbaşkanı seçilmesine tepkisel kaldığını ve meclisleri belirleyecek bir şekilde kitlesel gücünü kullanmaktan çekinmediğini görüyoruz. Nitekim, Devrim Muhafızları’nın bir İran uçağını vurarak 200 kişiyi öldürmesi tepkileri çekmiştir. Benzer şekilde, baş örtüsü direnişlerinin tüm İran çapında sert bir biçimde bastırılması da Devrim Muhafızları’nın bir isteğidir. Nitekim, baş örtüsü eylemleriyle birlikte gündeme gelen “liberal” cumhurbaşkanı talepleri de Devrim Muhafızları’nın direnişiyle gerçekleşememiştir. Bu askeri gücün Şii Hilali boyunca gücü, ülke içindeki gücünü yaratmaktadır. Dışarıdaki kuşak boyunca Devrim Muhafızları’nın tasfiye edilmesi aslında İran içinde daha liberal bir kesimin iktidara gelmesini sağlayacaktır.
İran yönetimi, Şii Hilali’nin mimarı ve “devrim ihracı” yanlısı Devrim Muhafızları’nı tasfiye ederek, kendi iç meselelerine yoğunlaşıp ekonomiye düzeltmeye, bunun için de gerekirse Batılı ülkelerle ve Çin’le daha iyi ilişkiler kurmaya yönelebilir.