Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ikinci tura kalan Macron ve Le Pen, canlı yayında karşı karşıya geldi. Türkiye’de yapılan yorumlar genellikle adayların karşılıklı tartışabildiği bir programa duyulan özlem üzerine oldu.
Rusya’nın Ukrayna saldırısı sonrasında görsel ve yazılı medyada sürekli olarak batının ne kadar ikiyüzlü olduğu propagandası yapılıyor ancak “demokrasi” adına verilen olumlu örneklerin hepsi yine batıdan geliyor. Örneğin Tayyip Erdoğan kimseyle tartışma programına katılmıyor.
Ancak bu durum sadece Türkiye için geçerli değil. Bazı kesimlerin seçenek olarak ortaya koyduğu “Avrasya bloğunda” da tıpkı Türkiye gibi başkan adayları tartışmıyor. Bu ülkelerde aday bile çık(a)mıyor.
Tartışmanın ortaya çıkardığı başka bir önemli gerçek ise Rusya’nın Ukrayna işgalini destekleyen Le Pen’in, partisi için bir Rus bankasından kredi aldığını açıklaması oldu. Le Pen’e göre hiçbir Fransız bankası kredi vermediği için bir Rus bankasından para almak zorunda kalmışlardı.
Bu iddiayı Putin muhalifi olduğu Rusya’da tutuklu bulunan ve esrarengiz biçimde zehirlenmeye çalışılan Aleksey Navalni de dile getirmişti.
Navalni’ye göre Le Pen, Fransız yasalarına göre Avrupa Birliği üyesi olmayan bir bankadan kredi alamayacağı için, Macaristan’da şubesi bulunan “First Czech-Russian Bank” adlı bir Rus bankasından kredi almıştı. Putin’in dostu Orban’ın Macaristan’ından 9 milyon Euro kredi alan Le Pen’in bizzat Rusya tarafından finanse edildiği ortaya çıktı.
Navalni’nin bir diğer önemli iddiası ise bahsi geçen bankanın kara para akladığı ve gerçek sahibinin de aslında Putin olduğu. Rus yöneticilerinin çocuklarının “ikiyüzlü batı ülkelerinde” büyük zenginlik içerisinde yaşadıkları düşünüldüğünde, Putin’in de içinde olduğu devlet elitlerinin bu tarz mekanizmalara dahil olması gayet doğal.
Le Pen’in “Rusçu” duruşunun tamamen “duygusal” olması, Türkiye’deki “Rusçuların” politik duruşlarının “sınıfsal” sebeplerini çok iyi açıklıyor. Sonuçta Rusya, sadece Fransa’daki muhalefeti fonlamıyor.
Türkiye’de geçtiğimiz aylarda iktidar medyası Avrupa Birliği’nden “fon yardımı” alan medya kuruluşlarını ve gazetecileri açıklamış, büyük bir gümbürtü kopmuştu. Ama görülen o ki Rus devletinin sağladığı fonların yanında AB fonları devede kulak kalıyor.
Biz tabii ki her türlü fonun azına da çoğuna da karşıyız. Gazeteci ve aydın “tam bağımsız” olmalı diyoruz. Örneğin Perinçek’in Aydınlık grubunun 1 haftadır Le Pen’i “Türk dostu” ilan etmesi, öncesinde Rus işgalini Ruslardan çok savunması elbette bir tesadüf değil. Doğu Perinçek’in eşi Şule Perinçek’in geçtiğimiz günlerde “Avrasya Üniversitesi” kuracaklarını açıklaması; bunun da Rus, Çin ve İran devletlerinin yardımıyla yapılacağını söylemesi son derece tuhaf. Bunu açıkça dile getiren Aydınlık’ın “AB’den fonlanan gazetecilere” saldırması çok büyük bir iki yüzlülük.
Elbette bu iki yüzlülüğün tek unsuru Perinçekçiler değil. Aydınlık grubu sadece en bariz örnek. Ancak bu grubun dışında, Avrasyacılığı öneren, Rusya’yı işgalci olarak görmeyen, Putin’in “dâhi” olduğunu düşünen, Rusya’ya “emperyalist” denildiğinde bundan rahatsızlık duyan geniş bir yelpaze var. Komünistlerden ulusalcılara, Türkçülerden İslamcılara kadar uzanan büyük koalisyonu Ukrayna olayında gördük.
Bugün NATO karşıtlığı yapan Le Pen, yarın bir ABD bankasından kredi aldığında pekala en aşırı NATO’cu olabilir. Le Pen’in Rusçuluğunun gerçek sebebini böylece anlamış olduk. En kısa sürede “içimizdeki Rus muhiplerini” Rusya’ya bağlayan “duygusal sebepleri” öğrenmek dileğiyle…