Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, dün yaptığı açıklamada Hatay’da yaşayan Suriyeli nüfus hakkında önemli tespitlerde bulundu. Savaş’a göre Hatay’da yaşayan neredeyse her iki kişiden biri Suriyeli ve doğumların %75’ini Suriyeli kadınlar yapıyor.
Lütfü Savaş, demografik yapının Türklerin aleyhine geliştiğini belirterek, 12 sene sonra Hatay’da Suriyeli bir belediye başkanının olabileceğini söylüyor.
Savaş’ın üzerine bastığı ikinci önemli mesele ise Suriyeli nüfusun zenginleşmesi; ihracat, ithalat ve altın ticaretini ellerine geçirmesi. Toprak satışı yasak olmasına rağmen, ara formüllerle yasağın delindiği de biliniyor. Maliyetler yüzünden ekim yapamayan köylünün toprağının Suriyeliler tarafından alındığını, devletin de bu iş için fon yarattığını söylüyor Lütfü Savaş.
Suriyelilerin ticarette etkisinin artması, kalıcı olmayı düşündükleri ve buna göre bir hazırlık yaptıkları anlamına geliyor. Bu durum ise meselenin sadece Hatay’la sınırlı olmadığını Türkiye çapında oluşan ticari bağların ve zenginleşmenin, Suriye’ye geri dönüşü daha da zorlaştıracağı ortada.
Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı “Suriyelileri geri göndermeyeceğiz” açıklaması düşünüldüğünde, iktidarın bu durumla ilgili bir sıkıntısı yok. AKP, Suriyelileri ilk günden beri Türkiye içi demografik değişim projesi için bir “fırsat” olarak gördü, “misafir” kelimesini kullanarak geçici bir durummuş algısını yarattı ve şimdi de açıkça Suriyelilerin kalıcı olacağını söylüyor.
Bu noktada, son dönemde belirli bölgelerde yapılan “seyreltme” politikasını da tartışmak gerek. İlk başta mantıklı gibi görünse de Suriyelileri, Türkiye’nin her tarafına dağıtma düşüncesinin altında da geri dönüşü daha da zorlaştırmak yatıyor.
Her tarafa dağılmış örgütlü bir nüfusu geri dönmeye ikna etmek çok daha zor olacak. Yani aslında kimilerinin eleştirdiği gibi “ırkçı” bir politika değil yapılan, altında entegrasyonu amaçlayan sinsi bir düşünce yatıyor.
Belirli bölgelerde yoğunlaşma; Hatay, Mersin, Gaziantep, Kilis gibi şehirler için büyük sıkıntı yaratsa da, zaten sancılı olan bir süreci denetim altına almanın farklı bir çözümü de yok.
Mersin Belediye Başkanı Vahap Seçer’in de “Suriyelilerin vatanlarına dönmek isteyeceklerini” söylemesi, bu konuda ortak bir fikrin oluştuğunu gösteriyor.
Kimsenin bugünden yarına bir çözüm beklentisi yok. Suriyeliler konusunda kişileri hedef alan yaklaşımlar da taban bulmuyor. Ancak, diğer taraftan “geçici koruma” gibi ucu açık ve belirsiz kavramlar toplumu iyice yormuş durumda. Bu durum daha büyük bir tepki ve gelecekte nefrete dönüşebilecek bir potansiyeli içinde barındırıyor. Soğukkanlı biçimde bu gerçeği ortaya koymak, “entegrasyon” fikrinin iki taraf içinde ancak “zorla” kabul edilebileceğini dile getirmek; gelecekteki sıkıntıları en aza indirecektir.