TED Ankara mezunu Onur Şener, başkent Ankara’nın en nezih semtlerinden Ümitköy içinde, Casetta adlı barda, kendi kaliteli dinleyici kitlesini oluşturacak kadar uzun süredir çalıp söyleyen bir rock müzisyeniydi.
Onur Şener, dün gece programı sırasında mekâna gelen ikisi kadın, beş kişilik bir grubun şarkı isteğini kibarca reddediyor. İsteği reddedilenler taşkınlık çıkarınca mekândan atılıyor. Ama üç erkek dışarıda pusuya yatıp bekliyorlar ve Onur Şener evine gitmek için mekândan ayrılırken kırık şişelerle boynuna ve yüzüne saldırarak onu yere yıkıyorlar. 40’lı yaşlarının başındaki iki çocuk babası müzisyen, aldığı ölümcül yaralar sonucunda kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
Bu arada ortaya çıktı ki, Onur Şener’i katledenlerin ikisi Çalışma Bakanlığı bürokratı, biri de TAI/TUSAŞ’ta mühendis. Dışarıdan bakınca böyle bir mekâna uğraması garipsenmeyecek bir profildeler. Gerçi bu tür orta sınıf mekânlarda “istek şarkı” kavramına da yer yoktur. Grubun/sanatçının müdavimi olan kalabalık, tezahürat yoluyla zaten repertuarda olan bir parçayı hatırlatabilir, o başka. Ama “istek parça” gibi asosyal, buyurgan ve varoş bir tavır gösterenler böyle mekânlarda kibarca meyhaneye yönlendirilir.
Eskinin Taksim Tepebaşı’sından, Ankara Dışkapı’sıdan, Kızılay SSK’dan bahsetmiyoruz. Cinayet mekânı bir türkü bar veya pavyon değil. Sahnedeki adam da torbacıya borç takmış yeni yetme bir arabeskçi değil. Yanlış anlaşılmasın. Cinayeti, suçu, yalnızca belli mekânlara ve sanatçılara mâl etmiyorum. Ama hayatın olağan akışında istek parça üzerine gerçekleşen kavga gürültülerin, hatta mafyatik hesaplaşmaların bile daha çok böyle mekânların hanesine yazıldığını görüyoruz. Kaldı ki, parça istemek de bir âdap konusudur. Yani eskiden öyleydi, herhalde.
1930’larda ütüsüz gömlekle girenin ayıplandığı İstiklal Caddesi’ni anlatmayalım tabi. Ama eğlence kültüründeki değişim, toplumdaki değişime dair önemli ipuçları barındırır. Dün gece işlenen Onur Şener cinayetini bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. AKP’nin ülkede yürüttüğü tahribatın boyutlarını anlamak açısından son derece önemli bir olay.
Ortaya çıkan değişim, iki, üç misli bir değişim. İstek parçadan hır gür çıkaracak avam profil eskiden ne TAİ’de mühendis olabilirdi, ne de bir bakanlıkta bürokrat, müfettiş falan olabilirdi. Yine kimse yanlış anlamasın. Verdiğim örnek, olağan hayat tablosudur. Üstüne bir de bu tipler türkü barlarına, meyhanelerine, pavyon köşelerinde sığamıyor, rock barlara tebelleş oluyor.
Ama AKP’nin semirttiği getto farelerine o da yetmiyor! Bu cinayet bir anlık münakaşayla gerçekleşmedi. Üç kişilik AKP teknokrasisi, birlikte plan yapıp öldürme amaçlı pusu kuruyor. Siz bir de gerisini düşünün.
Dünyanın neresinde anlatırsanız anlatın size uzaylı görmüş gibi bakarlar. Başkentte iki bakanlık bürokratı ile Türk savunma sanayi şirketinin bir mühendisi rock müzisyenini öldürdü! Niye? İstedikleri parçayı bilmiyormuş, çalmamış.
Müzisyen öldürmek, dünyanın her yerinde takıntılı sapık tiplerin işidir. 2004’de Dimebag Darrell’ı sahnede katleden de böyle eziğin, sapığın tekiydi mesela. Paranoid şizofren olduğu gerekçesiyle deniz kuvvetlerinden atılan 25 yaşındaki Nathan Gale.
Gündemde benzer bir haber var. Spot aynen şöyle: “Alperen Ocakları Genel Başkanlığı yaptıktan sonra hâkim olan ve Adalet Bakanlığı Daire Başkanı olarak atanan Serkan Tüzün, eşini öldürdükten sonra intihar etti.”
AKP’nin toplumda gerçekleştirdiği adam kayırmacılığın basit bir nepotizm kazası olmadığını bilelim. TÜGVA listeleriyle tüm devlete nüfuz eden AK gençliği siz nerede arıyordunuz ki?
Yani Onur Şener cinayeti, önümüzdeki yıllarda bizi bekleyen yeni katiller bürokrasisinin işaret fişeği aynı zamanda. Daha da göremediyseniz, iki haftadır İran sokaklarında gençleri katleden rejim muhafızlarına bakın. Onlar da bizdeki benzer mülakat ve eleme süreçleriyle polis, komutan, bürokrat yapılan sorunlu, kompleksli, takıntılı tipler değil mi?