Pakistan’da neler oluyor?
Türkiye iki haftadır Pakistan’daki gelişmeleri tartışıyor.
Bilindiği gibi iki haftadır Pakistan’da İmran Khan hükümeti düşecek mi, düşmeyecek mi konusu özellikle Aydınlıkçılar ve iktidara yakın medya tarafından sürekli manşetlere taşınıyor.
Özellikle Aydınlıkçılar o kadar heyecanlılar ki, sanki Pakistan’da iktidar düşse, düşen iktidar Aydınlıkçıların iktidarı olacak. Gerçi çok da haksız sayılmazlar; Pakistan’daki İmran Khan iktidarı Çinciydi.
Şimdi bütün bunları geride bırakalım ve bakalım, Pakistan’da neler oluyor?
Pakistan’da İmran Khan başbakanlığındaki hükümete karşı muhalefetin güven oylaması isteği ülkeyi geriyordu.
Güven oylamasının asıl nedeni, İmran Khan hükümetinin yolsuzlukları, kötü yönetim ve ekonomik gidişle ilgiliydi.
İlk başlarda kendinden oldukça emin gözüken İmran Khan, koalisyon ortağı bazı milletvekillerinin da muhalefet ile hareket edeceklerini açıklamalarından sonra tutuşarak bildik söylemlere sarıldı.
ABD, İmran Khan’a karşı darbe girişiminde bulunuyordu. “Yerli ve milli” İmran Khan Amerikancı darbeye karşı en anti-Amerikan, en antiemperyalist söylemlerle direniyordu(!). Direnirken de Çin’e dayanmaktan çekilmiyordu.
İmran Khan, Çin kendisine can simidi atsın diye o kadar abartmıştı ki, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurlara soykırım uygulayan Çin’in Hz. Muhammed’in takipçisi olduğunu bile söyledi.
Pakistan’ın partili Cumhurbaşkanı Arif Alvi, meclisi feshederek İmran Khan’ı kurtarma girişiminde bulundu.
Ancak Pakistan Yüksek Mahkemesi, 7 Nisan’da aldığı kararla hem Cumhurbaşkanı Alvi’nin meclisi fesheden kararını iptal etti hem de güven oylamasının önünü açtı.
Şeriatla yönetilen, başında İmran Khan ve Arif Alvi gibi tiplerin bulunduğu Pakistan’da bile işleyen devlet ve adalet mekanizmasının olduğu, muhalefetin bu mekanizmaları işletebilecek gücünün ve ferasetinin bulunduğu da ortaya çıktı.
Oylama yapıldı ve İmran Khan sadece iki oy farkla iktidardan düşürüldü. Pakistan’da yaşananlar tüm dünyaya ama özellikle de Türkiye’ye örnek olmalı. Bu bakımdan gündeme getirilmesi gerekiyordu.
AKP de benzer bir darbe sonucunda iktidara gelmişti!
Pakistan’daki süreç bu şekilde ilerlerken ve iktidar medyası ile Aydınlıkçılar canhıraş bir şekilde İmran Khan savunmasına girişirken, AKP iktidarı sözcülerinden ve Erdoğan’dan hiçbir ses çıkmaması dikkat çekiyordu.
Öyle ya, İslam ülkesinde ABD meclis eliyle darbe yapacaktı ve “İslam dünyasının lideri” Tayyip Erdoğan sessiz kalacaktı. Rüyamda görseydim inanmazdım.
Ancak Erdoğan iki hafta boyunca sessizliğini korudu. Sessizliğini koruyan sadece Erdoğan değildi, AKP içerisinden hiç kimse Pakistan’da yaşanan gelişmeler hakkında tek kelime yorum yapmadı. Bunun iki nedeni vardı:
Birincisi ABD ile buzları yeni yeni eritmeye başlayan AKP, ABD ile karşı karşıya gelmesine sebep olacak bir çıkış yapmak istemiyordu.
İkincisi ise AKP, Pakistan’da yaşananların ne demek olduğunu kendi tecrübelerinden biliyordu. Çünkü AKP’de 2002 yılında böylesi bir darbe sonucunda iktidara gelmişti.
2002’ye dönelim ve o günleri yeniden hatırlayalım mı?
AKP yeni kurulmuş bir partiydi ve lideri Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı. Buna rağmen ABD’de Bush’la görüşüyor, AB büyükelçilerinden destek alıyor, Soros’la aynı masaya oturuyordu. Sonrasında bugünkü iktidar ortağı Bahçeli’nin tetiklediği bir meclis darbesiyle hükümet düşürüldü ve seçime gidildi. Sonrasında neler olduğunu hepimiz acı tecrübelerle yaşayarak öğrendik.
Şimdi Pakistan’da da aynı şey oluyor olabilir. ABD, aynen 2002 Türkiye’sinde olduğu gibi istemediği bir hükümeti meclis içi bir müdahaleyle indiriyor olabilir. Bu işte ABD’nin parmağı yoktur diyemem çünkü kendi ülkemizden biliyoruz ki, ABD böyle şeyler yapar.
AKP’nin ilk iktidara geldiği dönem, aynı zamanda Türk Solu’nun yeni çıkmaya başladığı dönemdi. Türk Solu’nun ilk sayılarında ABD ve AB’nin içerideki işbirlikçileriyle, TÜSİAD, Aydın Doğan, liberaller eliyle Türkiye’de nasıl bir darbe tezgâhladığı ve AKP’nin iktidara nasıl getirdiği üzerine ilk değerlendirmeleri biz yapmıştık.
AKP ve Tayyip Erdoğan, Pakistan’da neler yaşandığını en iyi kendileri bildiği için ve insanların “Size ne oluyor, siz de aynı şekilde iktidara gelmediniz mi?” diye sormamaları için ses çıkarmadılar.
Sadece ses çıkarmamakla kalmadılar, Erdoğan, Pakistan’ın yeni başbakanı Şahbaz Şerif’i arayarak tebrik etti.
O nedenle Erdoğan’ın darbe karşıtı söylemlerinin bizim gözümüzde hiçbir kıymeti yoktur.
ABD darbe yapıyor diye İmran Khan’a sahip mi çıkacağız?
Aslında İmran Khan ve partisi ile AKP ve Erdoğan arasındaki benzerlikler sadece İmran Khan’ın iktidardan düşürülmesi ile Erdoğan’ın iktidara gelişi arasındaki benzerlikten ibaret değil.
Her iki lider de Batı desteğiyle iktidara gelip sonradan Batı karşıtı popülist söylemlerle otoriter yöntemlerle iktidarlarını sürdürme yolunu benimsediler.
İmran Khan iktidara gelir gelmez “Yeni Pakistan’ı kuracağız” diyerek zaferini ilan etmişti. Erdoğan’ın da Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşması ve “Yeni Türkiye” söylemleri hepimizin malumu.
Her iki lider de dini siyasete alet etmeyi yöntem olarak kullanıyor. En son İmran Khan’ın “Çin, Hz. Muhammed’in takipçisi” açıklamalarını sadece İmran Khan’ın Çinciliği ile açıklamamak lazım. Sonuçta İmran Khan tabanını nasıl bir arada tutacağını biliyor.
Her iki ismin de iktidara geldikleri seçimlerde hile iddiaları ayyuka çıktı. Hal böyleyken, ABD devirmek istiyor iddiası var diye Tayyip Erdoğan’a benzeyen birine sahip mi çıkacağız?
Aynı şeyin Türkiye’de olduğunu düşünün. Bundan birkaç yıl öncesine gidelim ve şöyle bir senaryo yazalım:
Henüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmemiş, Erdoğan Başbakan ve Abdullah Gül de Cumhurbaşkanı. ABD destekli muhalefet de Erdoğan için güvensizlik oyu vermek istiyor. Tayyip Erdoğan her zamanki üslubuyla darbe falan diyor.
Gül’ün oylamayı engellemek için Meclis’i feshetmesine mi destek olacağız?
Sırf arkasında ABD var diye muhalefetin Erdoğan’ı düşürmesine karşı çıkıp Erdoğan’ı mı destekleyeceğiz?
Zor sorular. Hele hele yeniden parlamenter sisteme dönme vaadinde bulunan muhalefeti destekleyenler için daha da zor sorular.
Sırf ABD’ye karşı olduğun için Tayyip Erdoğan gibi birini destekler misin? Bu bir nevi Aydınlıkçı olur musun diye sormakla aynı şey.
Ben kendi adıma olmam. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın hiçbir şeyine inanmadığım gibi anti-Amerikancılığına da antiemperyalistliğine de inanmıyorum.
İsteyen “deliğe süpürülen” Erdoğan’ı savunabilir, ben savunmam.
Pakistan dersleri
Pakistan’da yaşananlar her ne kadar Türkiye’de fazlaca abartılıyorsa da Türkiye açısından pek çok ders çıkarılacak şeyler barındırıyor.
Öncelikle muhalefetin Pakistan’daki süreci çok iyi incelemesi gerekiyor. Yeniden parlamenter sisteme dönülecekse, özellikle muhalefet partilerinin dış müdahaleye karşı kendilerini nasıl koruyacaklarını, nasıl bağımsız hareket edeceklerini iyi düşünmeleri gerekiyor.
AKP’nin iktidara geliş sürecinde gördük ABD’nin darbeyi Meclis içinde nasıl tezgâhladığını. Aynı şeylere mahal vermemek için ne gibi tedbirler alacaklar, şimdiden düşünsünler.
Tamam Pakistan’daki olaylarda ABD’nin parmağı var. Ama Pakistan’da işleyen bir devlet mekanizması ve iktidarın aleyhine karar verebilen bir yüksek mahkeme de var. Şeriatla yönetiliyor diye küçümsediğimiz Pakistan’da her şeye rağmen işleyen bir devlet mekanizması var.
Diyeceksiniz ki o mekanizmayı ABD işletiyor. Ama zaten parlamenter sistem dediğiniz şey böyle bir şey. İktidar olsun, muhalefet olsun dışarıdan destek görür, yardım alır. 2002’de AKP aldı dış desteği iktidara geldi. Sistem değişti, hâlâ iktidarı kaybetmemek için neler yapıyor görüyorsunuz. Muhalefetin AKP’yi iktidardan indirmek için dışarıdan destek aramasını anlarım. Desteklemem ama anlarım.
Pakistan meselesine geri dönecek olursak; Pakistan’da elbette ki ABD’nin darbe girişimine karşıyım. Ancak ABD’ye karşıyım diye Tayyip Erdoğan kopyası bir adamı da destekleyecek değilim.
Muhalefete gelince, onların da ABD güdümünden çıkıp bağımsız bir seçenek haline gelmeleri kendileri açısından en doğrusu olacaktır.
Aydınlıkçı olmaya falan gerek yok yani, bağımsız tavır alınabilir. Aydınlıkçılar Çin’in el attığı her yeri kutsal belleyip savunabilirler ama bizim onlardan farkımız Çin parasıyla ve kafasıyla değil kendi kafamızla düşünebilme yetimizdir.
Aynı şeyi Aydınlık etkisindeki “ulusalcılar” için de dilerim.