Dünya artan bir yoğunlukla nükleer silah tehlikesini konuşuyor. Dün gece Christiane Amanpour PBS yayınında Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov’a dosdoğru şu soruyu sordu: “Putin’in nükleer silah seçeneğini kullanmayacağından emin misiniz?”
Peskov rahat rahat cevaplıyor: “Hangi durumlarda nükleer silah kullanacağımızın yazılı olduğu bir güvenlik konsepti metnimiz var. Kamuya açık. Siz de okuyabilirsiniz. Eğer Rusya kendini varoluşsal bir tehdit içinde bulursa o zaman güvenlik konseptimize uygun olarak kullanılabilir.”
Ne kadar da rahat anlatıyor, değil mi? Metin varmış, orada her şey yazılıymış. Zirai ilaçlama mevzuatı mübarek! Hangi tehditte hangi izinleri alırsın, hangi ilaçları kullanabilirsin…
Yahu nükleer! En vahşi paylaşım savaşında bile kullanmazsın. Ganimet manimet kalmaz, her şey gider. Tüm dünyayı kaybedersin.
Efendim, işte Hiroşima Nagazaki… Doğru. İnsanlığın en büyük travmalarından biridir. Ama “büyük resim” meraklılarına hatırlatılacak soğuk gerçek şu ki, 1945’te ABD’ye mütekabil yanıt verecek bir güç yoktu. Nükleer karşılık olmayınca nükleer savaş da çıkmıyor. Ama sonra? Birkaç sene içinde artık karşılık verecek bir güç vardı.
Şu anda ABD ve Rusya ile birlikte bilinen toplam 9 ülke nükleer cephane sahibi. Bu şartlar altında nükleer silah –aklı başında bir devlet açısından konuşalım– patlatmak için değil, patlatmamak için var. Yani nükleer savaş başlıkları günümüz dünyasında bir denge unsuru. 1963’teki füze krizinde bile nükleer savaş çıkmamasının sebebi bu. Kimse kafayı o kadar yememişti!
Mesele Putin’in 27 Şubat’ta nükleer kartını masaya koyması ile başladı. Caydırıcılık Kuvvetleri’nin en üst düzeyde alarm durumuna geçmesi emredilmişti. Bu, kamuoyunu etkilemeye yönelik tipik dandik Kremlin söylemi de olabilirdi.
Siyasi tarih algılaması “Diriliş Novgorod” seviyesinin ötesine geçemeyen Rus kamuoyu nükleerli, hipersonikli propagandayla açlığını sefaletini unutabilirdi. Hatta Ukrayna’da yaşanan hezimeti bile hazmedebilirdi. Zira Putin’in Ukrayna savaşındaki bu ilk nükleer çıkışı, Rus ordusunun başına gelenlerin anlaşıldığı üçüncü güne denk geliyor.
İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace da bunun bir dikkat dağıtma hamlesi olduğunu söylemişti. O gün için tek başına mantıklıydı. Ama iş bununla kalmadı.
Birkaç gün sonra, sanki nükleer silah kartını masaya koyan Putin değilmiş gibi Lavrov kalktı dedi ki, “Nükleer savaş olasılığı konuşuluyor. Ancak bunu biz demiyoruz. Bize karşı gerçek bir savaş başlarsa bu planları yapanlar bunu düşünmeli.” Sonra da utanmadan şunu ekledi: “Ukrayna’da olanların nedeni, ülkenin NATO’ya katılma arzusu.”
Peskov’la birlikte değerlendirirsek temel argüman şu oluyor: “Ukrayna benim olmazsa Ukrayna’yı da yakarım, dünyayı da…” Nasıl büyük güç ama! Dünyanın alternatif kutbu! Batı’nın korkulu rüyası. Ama Ukrayna NATO’ya katılınca hemencecik varlığı tehdit altına giriyor, ordusu batınca da sustalıyı çıkarır gibi “Bak, nükleeri salarım ha!” diyor.
Lavrov, sonraki hafta Antalya’da nükleer savaşı gündeme getirenin Batı olduğu iddiasını tekrar etti. Fakat haftalardır Rus televizyonlarında Duma üyeleri, emekli askerler harita başında Polonya’yı, Baltıkları, İskandinavya’yı, her yeri nükleerle dümdüz etmekle meşgul. Kampanyanın başındaki Solovyov ise, Putin’in önemli propagandistlerinden. Bu artık kamuoyunu oyalamanın ötesine geçmiş, neredeyse “hazırlama” sürecine dönmüş.
Bu arada Rus ordusunun hem Çernobil’i, hem de Zaporijya nükleer santralini ateş etmeye çekinmeksizin ele geçirmesi tansiyonu yükseltmeye devam etti. Nükleer santral kubbelerinin bombalamalara ve büyük depremlere karşı dayanıklı inşa edildiği doğru ama değil nükleer santrale, yakınlarında ateş açmak bile sizi “nükleer terörizm” çemberine almaya yeter.
“Büyük devlet” iddiası ve bilinciyle hareket eden hiçbir merkez bir ay içinde böyle en üst seviyeden bu kadar beyanat vermemiştir. Üstelik varlığını bitirmeye kalktığı Ukrayna’da batağa saplanıp çocukların bile kanmadığı bir “varoluşsal tehdit” yalanıyla!
Moskova’nın kesintisiz tehdidi altında yaşayan hep Ukrayna oldu. II. Aleksandr’ın Ukraince duayı bile yasakladığı, ortada Naziler bile yokken milyonlarla soykırıma uğrayan, şimdi de hayâsızca istila edilen Ukrayna’dır varlığı tehdit altında olan! 18-19. yüzyıldaki soykırımlardan 1944 sürgününe, 2014’teki ikinci işgal dâhil, soykırımdan etnik temizlikten kurtulamayan Kırım’dan daha ağır varoluşsal tehdit nerede var?
Rusya’nın bir varoluşsal problemi varsa o da yüzyıllardır Korkunç İvan’dan daha barışçıl, daha demokratik, daha insancıl bir siyasi kültür ve sistemi oluşturamayacak kadar ilkel ve gaddar kalması… Askerini mafyanın ayağının altında ezdirecek kadar ödlek bir oligarşik iktidarla yönetilmesi.
Hem depoda, hem fırlatmaya hazır envanterde mahallenin ayyaş serserisi Rusya ABD’nin hep önünde. Nükleer başlık sayısında dünya lideri bir Rusya’nın varlığını, Kremlin’deki psikopatlar Putin, Lavrov ve Peskov’dan başka tehdit eden kimse yok ki!
Rus muhiplerinin “NATO’nun doğuya genişlemesi” zırvası bir yana… (O işin adı Doğu Avrupa ülkelerinin yalınayak NATO’ya kaçması ya, hadi neyse.) İsterse Çin, Kuzey Kore, Moğolistan ve Kazakistan da NATO’ya katılsın…
Nükleer Rusya’yı kim nasıl tehdit edecek? Sırf nükleeri var diye yamyam adasına dönmüş Kuzey Kore’ye bile kimse dokunamıyor. İşgalci Rusya’nın kendisi tehdit!