24 Şubat’ta Ruslar Ukrayna’ya ilk saldırıyı başlattıklarında, Rusya’nın Türkiye masası memurları da eş zamanlı bir operasyona başlamışlar, bu isimlerin en önde gelenlerinden Banu Avar “artık yeni bir dünya düzeninin kurulduğunu” söyleyerek işgali selamlamıştı.
Oysa çok değil 11 Şubat’ta aynı Banu Avar “Rusların Ukrayna’ya saldırmak gibi bir amacının olmadığını”, “Rusya’nın istese sadece doğalgaz ve elektriği keserek Ukrayna’nın işini bitireceğini” yazıyordu.
O günlerde ABD dışında kimse Rusya’nın saldıracağına ihtimal vermiyor, ABD’nin ısrarlı uyarıları ise “kışkırtıcılık ve provokasyon” olarak görülüyordu. Rusya’nın kendi toprakları dışında bir yeri işgal etmeyeceğine dair güçlü bir inanç vardı. Bunu savunan her kesimin kendine göre bir gerekçesi vardı. Banu Avar gibi bazı Türkçüler, Putin’i hayalini kurdukları lider olarak görüp, O’nun gibi bir “dâhinin” böyle bir çılgınlık yapmayacağını düşünüyor, sosyalistler ise Rusya kapitalist bile olsa “sosyalist anavatanın çocuğu olduğu için” işgalci olmayacağını söylüyorlardı. Tam da bu dönemde “Rusya emperyalist mi?” başlıklı makaleler kaleme alıp, “sosyalist anavatana” gönül borçlarını ödemeye çalıştılar.
Rusya işgale başladığında eski argümanlar geçersiz kaldığı için yeni tezler üretmek gerekti. “Rusya kışkırtılmış ve NATO tarafından kuşatılmıştı”. “Rusya saldırmaz” diyenler, Rus saldırısının ne kadar haklı olduğunu anlatmak için gerekçeler aramaya koyuldu. “Meksika’da Ruslar füze üssü kursa ABD izin verir mi?” gibi çok akıllıca görünen ama aslında işgali meşrulaştırmak gibi basit amaçlar taşıyan sorular atmaya başladılar ortalığa.
Bunlardan bir tanesi de sosyalist Fatih Yaşlı oldu. Ukrayna’nın Minsk Anlaşmaları’na uymamasını işgalin gerekçesi olarak gösteren Yaşlı’ya cevap Putin’den geldi. Rus devlet başkanı bizzat yaptığı açıklamayla tüm dünyaya Minsk Anlaşması’nın artık geçersiz olduğunu ilan etti.
Ruslar’ın beklentisi kolay bir zaferdi ancak Ukrayna tüm tahminlerin ötesinde büyük bir direniş gösterdi. “1 haftada Kiev’i ele geçirecek ve iktidarı değiştirecek” Rus Ordusu, büyük bir bataklığa saplandı. Yüzlerce kilometrelik Rus askeri konvoyunun hareket edememesi ve açık arazide av olması dalga konusu haline geldi. Ukrayna’yı işgal edemeyen Rus Ordusu hıncını yol boyunca marketleri yağma ederek çıkarmaya çalıştı.
Rusya’nın “Zelenski’yi tanıdığını söylemek zorunda kalması” ve “iktidar değişikliği gibi bir amacının olmadığını” bildirmesi de büyük hezimetin itirafıydı. Yine bu dönemde Ceyda Karan’ın “Ruslar zaten Kiev’i alacaklarını söylememişlerdi” demesi, Rusya’nın bile saklayamadığı bozgunun Türkiye’deki Rus muhipleri tarafından nasıl örtülmek istendiğinin en veciz ifadesi olarak tarihe geçti.
Tam da o dönemde Türk Solu’nda “Rusya, Ukrayna’da bataklığa saplandı” tespitini yapmış ve ABD’nin Vietnam’da düştüğü durumu örnek göstermiştik. Bugün bu durum hala devam ediyor ve işgal karşılıklı bir savaşa dönüşmüş durumda.
Rusya işgal ettiği toprakların çok önemli bir kısmından çekilmek zorunda kaldı ve hakim olduğunu söylediği Donetsk Lugansk bölgelerinde bile çok yoğun çatışmalar yaşanıyor.
Somut duruma bakmak gerek. İşgalin karşılıklı bir çatışmaya dönüşmesi, yazının başlığında vurguladığımız “yeni dünya dengesinin” oluşmadığının en net göstergesi. Dünyanın en büyük ikinci silahlı gücü denilen Rusya, “kolay lokma” olarak gördüğü Ukrayna’yı yenemedi ve büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı.
Yenilen bir askeri gücün siyasi bir merkez yaratması ve batı bloğuna karşı ayrı bir kutup oluşturabilmesi zaten imkansız. Türkiye – Rusya ilişkilerini düşünün. Daha geçen sene sadece gücünü ispatlamak için Erdoğan’ı kapıda dakikalarca bekleten Putin, bugün Erdoğan her aradığında cevap vermek zorunda. Keramet elbette Erdoğan’da değil, bugünlerde üçüncü dünya ülkelerinden gelen temsilciler bile Kremlin’e çok çabuk ulaşabiliyor.
Putin’in masasının boyu her geçen gün daha fazla kısalıyor. En büyük dayanak olarak gördükleri Çin bile Rusya’dan yana açıkça tavır almadı ve üstelik bazı yaptırımlara da dahil oldu. Diyebiliriz ki “yeni dünya” sadece içimizdeki Avrasyacıların fantezi dünyalarında kuruldu. Ama Bahçeli, Perinçek, Ethem Sancak, Banu Avar ve Ceyda Karan gibilerin bir araya gelmesinden ayrı bir kutup çıkmaz, kimsenin yemeyeceği bir çorba çıkar.
Bu şebeke, yaptırımlar ilk açıklandığında “Rusya’yı yok etme planı” diyerek batı bloğunu hedef alıyordu. Oysa şimdi yaptırımların Rusya’yı daha da güçlendirdiği, rublenin dolar karşısında değer kazandığını, Rusların daha çok birleştiğini söylüyorlar. Madem bu yaptırımlar bu kadar yaradı Rusya’ya, bu durumda yaptırımların desteklenmesi gerekmez mi? Neden karşı çıkıyorsunuz ki? Yaptırımlar gerçek anlamda bir bumerang gibi batı bloğunu ve kapitalizmi vuracaksa “savaşın bitmemesi” daha iyi değil mi? O zaman neden Ukrayna’ya silah veriyor diye batıyı samimiyetsizlikle suçluyorsunuz?
Bu “hisler” elbette Rusya’nın hiçbir zaman yıkılmayacağına inanan bir illüzyondan kaynaklanıyor. Bazıları için Rusya her ne kadar kapitalist olsa da “sosyalist anavatandan” kalan bir miras. Grup Yorum’un işgalin başladığı günlerde Moskova’da konser vermesi birçok şeyi anlatıyor. Putin bazıları için Lenin’den kalan “baba yadigarı”. Yaptırımlar da Rusya’yı öldürmediğine göre güçlendiriyor demektir!
Ancak kapitalist çağda Instagram kullan(a)madığı için hıçkıra hıçkıra ağlayan Rus kızının Putin’in zırvalarına daha ne kadar dayanacağını göreceğiz. VPN kullanamayanların, marketlerde istediğini ulaşamayanların, 21. yüzyılda bütün görsel medyada sabahtan akşama devlet yetkililerine maruz kalmak zorunda kalanların “güçlü Rusya” hikayesine daha ne kadar tepkisiz kalacaklarını düşünüyorsunuz ki? Kendi çocukları hala batıda yaşarken, bu tür “şerefli yokluk hikayeleriyle” halkı terbiye etmeye çalışmak geçmişte kaldı. Artık tutmaz.
Kim bilir Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması Türklere nasıl bir milletleşme dayattıysa, Putin’in çarlığının da çöküşü Rusları sömürgeci ve zalim geçmişleriyle yüzleştirecek, onlara belki gerçek bir milletleşmenin de kapısını açacak. Elbette bu gerçek özgürlük demektir. Hem Rusya için hem de Rus ruhuna maruz kalıp mankurtlaşan tüm uluslar için. Gerçek bir “yeni dünya” ancak böyle kurulabilir.