Ukrayna’da Rusya işgalci, saldırgan, yayılmacı ve haksız taraftır
Rusya’nın eski Sovyetler Birliği topraklarını, egemenlik alanı olarak gördüğü ve buralara yeniden yerleşmeyi temel strateji olarak belirlediği kimse için sır değil. Hatta Rus devlet yetkilileri de zaman zaman bu yaklaşımlarını biraz daha diplomatik dille de olsa açıklamaktan geri durmuyorlar. Kaldı ki bunu yapmasalar dahi Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesinden bugüne kadar olan bitenler bunu zaten açıkça ortaya koyuyor.
Ve şimdi Rusya, Ukrayna’yı işgal ve belki de ilhak etmenin son hazırlıkları içerisinde. Ukrayna’nın Rus işgali altında olan kesimleri sadece Kırım’dan ibaret değil. Özellikle Donbass adı verilen ülkenin doğusundaki Rus kökenli nüfusun yoğun olduğu kesimler çoktandır hukuken Ukrayna toprağı olsa da, kendi söylemlerinde bağımsız ve fiilen Rusya’ya bağlanmış durumda. Şu anda her şey o kadar göz göre göre ilerliyor ki Rusya’nın savaş planları bile açık. Hangi birliklerin Kırım üzerinden güneyden, hangilerinin doğudaki Donbass’tan ve kuzeydeki Belarus’tan başkent Kiev üzerine yürüyeceği bile dünya basınının malumu…
Ve gerçekte Rusya’nın, Ukrayna ile arasındaki krizde de –daha öncekilerde olduğu gibi– işgalci, yayılmacı, emperyalist ve haksız olduğu da herkesin malumudur. Ama buna rağmen Türkiye’de Avrasyacılar ile bir kısım “ulusalcı” ve bir kısım “sosyalist”, Rusya’yı inanılmaz bir şevkle savunmaktadır. O kadar ki herhalde Sovyetler’in en sosyalist devrinde bile Ruslar bu kadar müdafaaya mazhar olmamışlardır!
(“Ulusalcılar” derken Aydınlıkçıları dışında tutuyorum. Sol, sosyalist vs. olmadıkları gibi ulusalcı da değiller. Aslında siyasi anlamda hiçbir şey değiller. Üzerinden siyasi bir değerlendirme yapılamayacak noktadalar.)
“NATO, Rusya’yı kuşatıyor” savunusunun tutarsızlığı
Rusya’yı savunanların temel tezi; NATO’nun, ABD’nin ve AB’nin Rusya’yı kuşatmakta olduğudur. Bu teze göre dünyadaki saldırgan unsur Batı’dır. Rusya ve Çin ise sütten çıkmış ak kaşıktır! Uslu uslu, barış içinde memleketlerinde oturmaktadırlar. Aklı başında tek bir insanın bile buna inanmayacağı ortadadır fakat işte bu savunulmaktadır. İşin daha fenası, ideolojik körlük insanların gerçekten de aklını başından o kadar almaktadır ki bazı isimler bu fikirleri inanarak da savunmaktadır…
Bir tarafta ideolojik boş inançlar varsa diğer tarafta da gerçeklik var ve bunun adı da en az Batı kadar sömürgeci, yayılmacı olan Rusya.
Rusya’nın Putin yönetimi altında yaptıklarını kısaca hatırlamakta yarar var: Gürcistan’a müdahale, Ukrayna’nın Rus nüfuslu doğu ve batı bölgelerinde fiilî işgal ve ilhak, Kırım’ın işgali ve ilhakı, Karabağ’a “barış gücü” adı altında Rus birliklerinin yerleştirilmesi, Tataristan’ın “özerk cumhuriyet” statüsünün ortadan kaldırılması, işbirlikçi iktidarın çağrısı ile Kazakistan’a yönelik işgal… Bu tabloyu gördükten sonra birileri hâlâ “Rusya kuşatılıyor” derse iyi ki kuşatılıyormuş, bir de kuşatılmasa neler yapardı demek haktır.
Kaldı ki ortada gerçek bir kuşatma olduğu da söylenemez…
İşgal hazırlığı gerçek, yaptırım ihtimal!
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı ve işgal hazırlığı başlatmasının gerekçesi olarak öne sürdüğü neden Ukrayna’nın NATO’ya katılma “ihtimali”. Evet, bu kadar planlı programlı bir saldırı, işgal hazırlığının gerekçesi “bir ihtimal var”dır. ABD’nin vakti zamanında Irak saldırısına bulduğu “preemptive strike” (önleyici saldırı) kılıfının Rus hali gibi bir şey. (Amerikan salatası/Rus salatası). Fakat o zaman ABD’ye o kadar karşı çıkan “antiemperyalistler” aynı tarz Rusya tarafından sahaya sürüldüğünde bunu çok normal karşıladılar.
Kırım’ın 2014’teki işgali için “Kırım’ın Rusya’ya katılması” ifadesini kullananlar, Rusya’nın şimdiki hazırlıkları için “dezenformasyon” derken diğer taraftan da her gün ABD’nin Rusya’ya tehditlerinden şikâyet ediyor. Neymiş bu tehdit diye biraz daha yakından baktığınızda, ABD’nin “tehdidinin” Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi halinde yaptırım “uygulayabileceği” açıklamaları olduğunu görüyorsunuz. Ne kadar kararlı ve sert bir tehdit ama (!)
İşin daha da garip tarafı şu: ABD ile Almanya ve Fransa yani AB’nin lokomotifleri arasında da bir müdahale mutabakatı oluşmuş değil. Batı Cephesi’nde yeni bir şeyler var. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. Kimi “bu olaya neden biz karışıyoruz” diyor, kimi de “asıl tehdit Çin, Rusya bize Çin’e karşı lazım, küstürmeyelim” diyor. ABD ise yine kendi içinde de hiç de kararlı bir duruş sergilemiyor. Hatta sanki “Rusya gelsin Dinyeper’e kadar Ukrayna’nın yarısını yutsun, geri kalanını da biz NATO’ya alalım” der gibi.
Her şey Rusya’nın işgal hazırlığının somut gerçek; Batı’nın bırakalım müdahalesini, yaptırım uygulamasının bile soyut bir ihtimalden ibaret olduğuna işaret ediyor.
Sol için Ukrayna önemsiz mi, “tarihsiz ulus” mu?
Örtülü ya da örtüsüz bir şekilde Rusya’yı destekleyen sol kesimler, sanki Ukrayna’nın işgali son derece önemsiz bir meseleymiş gibi davranıyor. Ya da Ukrayna konusu, Rusya’nın bir iç meselesiymiş de kimsenin bunun üzerine dışarıdan söz söyleme hakkı yokmuş gibi bir tavır geliştiriliyor. Oysa ne Ukrayna önemsiz, ne de mesele Rusya’nın bir iç meselesi…
Enerji, strateji vs… Hepsini bir kenara koysak bile Ukrayna’nın temel fiziksel özellikleriyle dahi önemsiz sayılamayacağı açık. Yüzölçümü açısından topraklarının tamamı Avrupa’da bulunan (sayılan) en geniş ülke ve 50 milyonluk nüfusuyla yine Avrupa’nın birkaç ülkesi hariç tümünden daha önemli bile sayılabilir. Yani Ukrayna’nın işgalini önemsiz gören biri gönül rahatlığıyla Türkiye’nin işgalini bile önemsiz görebilir.
Diğer taraftan Ukrayna elbette Rusya’nın bir iç meselesi filan değil. Ukrayna, Rusya’dan ayrı bir tarihsel gelişimi, etnogenezi, dili olan bir halkın, Ukrainlerin ülkesi. Bunu Kırım Tatarlarını ve diğer ulusal bileşenleri unutmadan söylüyorum. SSCB’nin dağılmasından beri de bağımsız ve egemen bir ülke. Ortada bir iç mesele değil katıksız bir yayılmacılık meselesi var!
Kısacası sol; Ukrayna’yı Engels’in bir zamanlar Doğu Avrupa halklarının (özellikle Çekler, Hırvatlar gibi Slavların) çoğunu attığı “tarihsiz” (dolayısıyla yutulabilir) halklar sepetine atamaz. Bu tezin yanlışlığı, savunulduğu dönemin ardından kısa bir süre sonra ortaya çıkmıştı ama bugün anakronik bir şekilde Ukrayna için tekrarı mümkün bile değildir.
Sosyalist solun iç tutarsızlığı: Emperyalist ve otokrat Rus rejimi Çarlık değil mi?
Birgün, Evrensel, TKP ve benzeri sol siyasetlerin, Ukrayna meselesinde bir başka tutarsızlığı daha var ki bu daha içsel bir tutarsızlık. Sosyalistlerin ideolojileri gereği kapitalist ülkelere karşı çıkması gerek. Hele bu ülke emperyalistse, yöneticileri gerici, yayılmacı, otokratsa bu karşıtlığın daha da şedit olması lazım gelir.
İsterseniz biraz daha açık koyalım meseleyi: Bu tip rejim 1917 öncesi Rus Çarlığı’nın tanımına da bugünkü Putin Rusya’sına da uyar. Sosyalistlerin ve komünistlerin temel referans isimlerinden olan Lenin de tam da bu nedenlerle vakti zamanında kendi ülkesinin gerici yöneticilerine ve emperyalist yayılmacılığına karşı çıkmıştı. (Gerçi iktidarı aldıktan sonra bu imparatorluğu kendisi devralmıştır ve kendi prensiplerini, imparatorluğun bekası adına terk etmiştir. Bu da ayrı bir konu…)
Yani durum SSCB’nin Macaristan’ı ya da Çekoslavakya’yı işgaline ses çıkarmamaya da benzememektedir. Evet, o işgallere de kayıtsız şartsız karşı çıkmak gerekirdi ama hadi diyelim ki o zamanlar “sosyalist devleti” savunmak adına susan solun elinde bugün böyle bir gerekçe ya da bahane de yoktur.
Şimdi tamamen teorik zeminden bakan bir sosyalistin ya da komünistin herhalde Putin’i baş düşmanlarından biri olarak görmesini beklemek gerekir. Fakat böyle olmaz. Mesele Putin ve Rusya olunca, ortada ne teori, ne ideoloji kalır. Fikirlere kurşun işlemez, Rusya’ya da fikirler işlemez! En sol sosyalist, komünist olanları bile…
Gürcistan ve Kırım’dan, Ukrayna’ya: Rusya durdurulmazsa savaş Türkiye’nin Akdeniz kıyısında biter
Diğer yandan ideolojik duruşumuzun ötesinde Rusya’nın Ukrayna saldırısı karşısında bir de ulusal duruşumuz olmalı. Rusya’nın eski SSCB sınırlarına kadar genişlemeyi hedeflediği açıktır. Fakat bu sınırlara ulaşınca orada durmayacağı da aşikârdır.
Bu duruma gelmiş, bu sınırlara ulaşmış bir Rusya’nın Türkiye’den Kars’ı, Ardahan’ı istemeyeceğini, Boğazlar’a göz dikmeyeceğini kim iddia edebilir ki?
Gürcistan’da başlayan, Kırım’da devam eden yayılmacılık Ukrayna’dan sonra kendisine yeni hedef olarak “savaşı denizin kıyısında bitirmeyi” koyabilir. Ama emin olalım ki bu deniz Karadeniz değil Akdeniz’dir.
Türkiye’yi ve Türk milletini düşünen herhangi birinin Rusya’nın durdurulmasını sağlayacak bir politika dışında önerebileceği bir tavır yoktur.