“Hilal-i Ahmer’i otuz kişilik bir askeri müfreze işgal etmiş. Telefonlar koparılmış, kâğıtlar paramparça edilmiş, uyuyan hademelerin başına tabanca dayayarak Dr. Adnan’ın nerede olduğunu sormuşlar. Dolaplar, hatta kâğıt sepetleri bile aranmış. Balkan göçmenlerinden Hamit adlı ve Dr. Adnan’ın himaye ettiği öksüz oğlanı yakalayarak sorguya çekmişler. O da bilmediğini söyleyince, askerler çocuğu dipçikle dövmeye başlamışlar. Bununla beraber, hademe Halis’e ne yapsalar evi haber vermeyeceğini ve Halis’in gelip bunu ablama haber vermesini rica etmiş.”
Bu satırlar Halide Edip’in Türk’ün Ateşle İmtihanı’ndan.
Ablası sabaha karşı Halide Edip’i uyandırmıştır, uyanılan gün İstanbul’un işgal günüdür artık: 16 Mart 1920.
O sabah saat 05.45’te Şehzadebaşı Karakolu’nu basan İngiliz askerler, o sırada uyumakta olan 5 Türk askerini şehit etmiş, 10 askerimizi ise yaralamıştır.
Fakat Halide Edip’in anılarından görürüz ki, işgal kuvvetleri sadece karakolu basmamıştır, aynı anda hatta karakol baskınından 3 saat öncesinde, o günkü adıyla Hilal-i Ahmer’in yani Kızılay’ın da merkezini basmıştır.
Sebepsiz değildir bu baskın: Çünkü Hilal-i Ahmer, bir Türk karakolu gibidir, bir direniş merkezidir. Anadolu’da başlayan Kuvayı Milliye İstanbul’da Hilal-i Ahmer kanalı ile örgütlenmektedir.
Hilal-i Ahmer’in o dönemki başkanı ise Dr. Adnan Adıvar’dır. Doktor Adnan Bey son Osmanlı Mebusan Mecisi’nin mebusudur ama aynı zamanda Karakol Cemiyeti üyesidir, bu cemiyet ise Anadolu’da başlayan Kuvayı Milliye’nin alt cephelerinden biridir.
Hilal-i Ahmer’in o dönemdeki ana görevi İstanbul’dan Anadolu’ya geçişleri organize etmektir. İşgal altındaki İstanbul’dan Ankara’ya gitmek o işgal şartlarında hem çok zor, hem de çok tehlikelidir. Ama kurulan Menzil Hattı ile İstanbul’dan Anadolu’ya hem insan hem de cephane taşınır. Hattın bir ucu İstanbul’daki Hilal-i Ahmer Merkezi’dir diğer ucu ise Ankara’da Mustafa Kemal’in karargâhıdır.
Evet, anlatılan hikâye Kızılay’ın gerçek hikâyesidir.
Bugünlerde deprem bölgesine çadır bile dağıtamayan bu teşkilat, Kurtuluş Savaşımız boyunca Anadolu’ya hem asker, hem silah, hem de erzak taşımıştır.
Bir ayrıntı daha, bugün taraftarlarının sloganları ile hedef yapılan futbol kulüplerimiz de, başta Fenerbahçe olmak üzere, aynı Menzil Hattı’nın bir parçasıydı. Taraftar bir yandan slogan atarken, diğer yandan cepheye silah sevk ediyordu.
…
O sabah işgal haberi ile uyanan Halide Edip ile eşi Dr. Adnan Bey de İstanbul’dan Anadolu’ya kaçacaklar arasındadır, çok zorlu bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşırlar ve orada vazife alırlar.
Ama geride bırakılan Hilal-i Ahmer vazifesine devam eder.
Hilal-i Ahmer, uluslararası bir yardım kuruluşudur ve sivil bir teşkilattır. Bu nedenle de belli bir hareket serbestisi ve dokunulmazlığı vardır. Böyle olduğu için de Kuvayı Milliye’nin sivil ayağı rolünü üstlenecektir. Ama esasında hem bir askeri teşkilattır, hem bir istihbarat teşkilatıdır, hem bir sağlık teşkilatıdır, hem de bir yardım teşkilatı.
Yani Kızılay sadece Kızılay değildir. Kızılay, Kuvayı Milliye’dir
…
Dr. Adnan Bey Ankara’ya geçince Hasan Hamitcan Hilal-i Ahmer’in Başkanvekili olarak göreve başlar. Ama asıl vazifesi, Ankara’da kurulan TBMM’nin İstanbul’daki gayrı resmi temsilciliğidir. Daha sonra Ankara Hükümeti’nin resmi temsilcisi olarak atanacak ve pek çok görüşme yapacak, antlaşma imzalayacaktır.
Anadolu’da silahlı mücadele başladığı zaman Hilal-i Ahmer, İstanbul’da bulunan Harbiye Nazırlığı ile eşgüdüm halinde Anadolu’nun cephane ve iaşe sorununu çözecek, asker-sivil birlikteliğinde Anadolu’nun yardımına koşacaktır.
Uluslar arası yardımlar da yine Hilal-i Ahmer tarafından dağıtılacaktır.
…
Şimdi durup bir düşünelim.
Son depremde hem Türk Ordusu kışlasında tutuluyor hem de Kızılay ortalıkta yok.
Çünkü bugün iktidarı işgal edenler, tıpkı 16 Mart’ta İstanbul’u işgal eden İngilizler gibi, bu milletin nasıl ayakta kalacağını biliyorlar; Ordu ile ve Kızılay ile. Ve farkındaysanız ikisinin de içini aynı anda boşalttılar ve bu gün Türk halkı ordusuz ve Kızılay’sız kalmış durumda.
Bu yüzyılın depremi diyorlar ya aslında bu yüzyılın ihaneti.
…
Kızılay’ın adını veren Atatürk, bu doğru. Ama Hilal-i Ahmer, Osmanlı’nın kurduğu bir kurum ve aslında Osmanlı mirası. Çünkü Osmanlı devleti, devlet aklına sahipti ve Hilal-i Ahmer’i kurmuştu. Bugün ise sözde Osmanlıcı geçinen bir iktidar var ama görüyoruz ki bu iktidar sadece Atatürk’ün kurumlarını değil Osmanlı’nın kurumlarını da yok ediyor.
Bunun altında yatan neden çok basittir: Türk düşmanlığı.
Türk’e ait olan her şeyi yok etmek istiyorlar, bunun için Osmanlı mirası olan Hilal-i Ahmer’i bile yok etmişler.
…
Son deprem, bize Kızılay’ın önemini bir kez daha hatırlattı. Ama aslında çok daha büyük bir tehlike içinde olduğumuzu göstermeli.
Kızılay’ın yok edildiği bir ülkede, bir savaş çıksa halimiz ne olurdu düşünsenize!