Deprem, afet, savaş günü askersiz kalan halk aslında devletsiz kalmış demektir. AFAD devlet değildir. Peki devlet nedir derseniz çok kısa bir yanıt verebiliriz. Devlet Ordu’dur.
1999 Gölcük Depremi ile 2023 Felaketi arasındaki en büyük fark Türk milletinin en güvendiği gücü, Türk askerini yanında görememesi oldu.
Her siyasi görüşten insanın “asker nerede?” diye isyan etmesinin nedeni, asker düşmanlığından değil tam tersine Türk insanın askerciliğinden kaynaklanıyor.
Tarihte fetret dönemlerinde, devletsiz kalan Türk insanının, her hanesi adeta bir devlet gibi düşünmeye başlar. Hepimiz bunu depremde yaşadık. Her aile yapılabilecekleri ve eksik kalanları tespit ediyordu. Kendi aile meclisinizi alın, bugün Ankara’da devletin yetkili koltuklarına oturtun. Emin olun ki çok daha başaralı olurduk bu süreçte. Örneğin kimsenin aklına en azından sosyal medya yasağı gelmezdi. Herkesin de aklına ilk dakika gelecek olan askeri kışladan çıkarmak olacaktı.
AKP bunu yapmadı; çünkü esas asker düşmanı olan devletin gücünü gasp eden bu küçük güruhtu. Biz de kendi aile meclisimizde bunları tartışırken, babam çok önemli bir uyarıda bulundu.
Babam 1971 yılında İslahiye-İskenderun-Antakya bölgesinde topçu subayı ve askeri hâkim yardımcısı olarak askerliğini yaptığı için çok daha dikkatli izliyordu yaşananları. Her zamanki devletçi refleksiyle şunu söyledi:
“Ali asker sahada neden yok demek biraz da yanlış. Çünkü biz bunu sır gibi saklıyoruz adeta ama aslında kışlalarda da çok asker kalmadı. Eskisi gibi değil. Bütün birlikler, bölükler eksik. Artık, profesyonel askerlik hizmeti ön planda. Kim bilir onlar da hangi bölgededir? Silahlı çatışma alanını bırakamazlar. Bedelli askerlik, kısa dönem askerlik vesaire derken, halkın ordusu kuşa döndü…”
Evet, gerçekten de bu bizim yeni “Milli Sır”ımız gibi. İstiklâl Savaşı yıllarında Atatürk ve silah arkadaşlarının da “Milli Sırları” vardı. Ancak bunlar zafere gidecek yolda, düşmana karşı gizli silahlarımızdı adeta.
Şimdi ise aslında dünya âlemin bildiği ve düşmanın da çok iyi gördüğü bir gerçekle karşı karşıyayız. Ve bu bir “milli sır” değil artık. Türk Silahlı Kuvvetlerinin eski gücü yerinde değil. Adeta terhis edilmiş bir ordu…
Türk Ordusunun sadece manevi ve maddi açıdan değil, kol gücü ve personel açısından da 20 yıl öncesine göre çok daha zayıf olduğu tartışma götürmez. Gözbebeğimiz olan Türk Ordusu, AKP tarafından kolu kanadı kırılmış bir durumdadır.
Ordunun sırları olur. Ancak örneğin askerlik süresinin 5 aya düştüğü, 15 Temmuz’dan sonra TSK’nın personel gücünün minimuma indirildiği, pek çok kışlanın kapatıldığı, birliklerin şehir dışlarına sürüldüğü, askeri gizli bölgelerin inşaat şirketlerine peşkeş çekildiği sır değil!
AKP’nin açıkladığı istatistikler dahi –ki büyük oranda şişirmedir- yaşanan büyük erimeyi gösteriyor.
1999 yılında, Gölcük Depreminde, TSK’nın personel gücü 841 bindi. Türkiye’nin nüfusu ise 63 milyondu. Yani 75 sivile bir Mehmetçik düşüyordu.
AKP döneminde bu sayı hızla düştü. Ne yazık ki çok da inandırıcı sayılar yok elimizde. 2007 yılında (Ergenekon-Balyoz sürecinin başlangıcı) verilen sayı 612 bindi. Yedi yıl boyunca bu sayı açıklandı. Sonra 2015 yılında (15 Temmuz’dan tam bir yıl önce) sayının 512 bine düştüğü açıklandı. Beş yıl boyunca aynı sayı açıklandı.
Şu anda 425 bin kişilik bir sayı paylaşılıyor. Kaynak olarak da bir İngiliz düşünce kuruluşu gösteriliyor. Bu sayı daha düşükse ve TSK kışlaların mevcudunu daha fazla göstermeye çalışıyorsa, bu anlaşılır bir tavırdır. Bunu sorgulamayacağız. Ancak yaşadığımız durumun vahametinin nedenlerini araştırmaya devam edeceğiz.
Türkiye’de şu anda dışarıdan göçle gelen milyonları dikkate almadığımızda dahi nüfus 85,3 milyon. Yani 1999’a göre nüfus %35 artmış. Bugün verilen 425 bin askeri personel sayısı ise 1999’daki askeri gücümüzden tam olarak %50 daha az.
Durumu özetleyelim. 1999’da 75 vatandaşımıza bir Mehmetçik düşüyorken, 2023 yılında bir Mehmetçik’in koruması veya afet anında yardımcı olması gereken vatandaş sayısı 201’dir.
Hesap basit. Deprem bölgesinde 15 milyon insanın yaşadığı söyleniyor. 1999 yılında olsaydı 15 milyon insana yardım edecek 200 bin Mehmetçik olacaktı. Şu anda ise ancak 75 bin Mehmetçik bulunuyor. Acı gerçek! Kışlalar boşalsa bile asker yetişemeyebilirdi.
Kimileri diyebilir ki; ordular artık modernize oldu, teknoloji kullanıyor, profesyonel asker kullanıyor, bu kadar çok askere gerek yok.
Ancak ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki güç kaybı bunla açıklanamaz. 2011 yılında TSK’da 365 general ve 39975 subay varken, 2017 yılında general sayısı 203’e, subay sayısı 26278’e düştü. Bir ordunun kurmay kadrosu zayıflarken, o ordu için “daha profesyonel, daha etkin, daha güçlü” kimse diyemez.
Diğer yandan teknoloji ve profesyonellikle donanan ordunun bütçesi de artar. 1999 yılında GSMH’dan Türk Ordusuna ayrılan bütçe %3,89 iken; AKP iktidara geldikten sonra bu oran hızla düştü. 2021 yılında GSMH’nın sadece %2,06’sı kadar bütçe askere ayrılıyor.
Sadece oransal olarak değil, parasal olarak da savunma harcamalarımız düşüyor. 2019 yılında 20,4 milyar ABD Doları düzeyinde olan savunma bütçemiz, 2021 yılında 15,5 milyara düştü. Bu 2008 (16,8 milyar dolar) bütçesinin altında bir miktardır.
Kaldı ki 2008’den itibaren doların %40’lık değer kaybı var. 2008’ın savunma bütçesinin miktarı, 2021 değerleriyle 22,2 milyar dolara denk düşüyor. Yani Ergenekon-Balyoz süreci başladığında TSK’nın bütçesi, bugününkine kıyasla tam 1,5 kat fazlaymış.
AKP döneminde savunma bütçesinin arttığı ve savunma sanayinin şahlandığı kesinlikle kocaman bir yalandır. TSK, sadece personel açısından değil, maddi güç, kurmay güç ve teçhizat açısından da 20 yılda büyük darbe görmüştür.
Deprem günü AKP’nin kışlalardan askerlerimizi çıkarmaması büyük bir ihanettir. Asker düşmanlığıdır. “Kindar, dindar” zihniyetin son örneğidir. Ancak bu olay 20 yıllık ihaneti gözden kaçırmamıza engel olmamalıdır.
Bu yüzden “seferberlik” sloganı iyi niyetli de olsa yanlıştır. Çünkü TSK’nın ve Türk milletinin seferberliği için önce AKP’nin yıkılması gerekir. AKP Anzavur Ordusu gibi davranmış, 20 yılda TSK’ya her yönden saldırmıştır. Mondros Mütarekesinin “Türk Ordusunun terhisi” için dayattığı şartları 100 yıllık gecikmeyle düşman güçler adına uygulamıştır.
AKP işgal gücüdür. Gücü aşırı şişmiş Anzavur Ordusudur. Ankara’ya girebilmiş Hilafet Ordusudur. Dış düşmana ortamı hazırlamıştır. Deprem de bunu gösterdi. Şu anda bizim yapmamız gereken ise, Kuvayı Milliye gibi terhis edilen güçlerimizi yeniden seferber etmektir. AKP’nin ön kolu olduğu asıl düşmanın işgaline karşı ayağa kalkmalıyız. Ancak bunun ilk şartı AKP’yi yıkmaktır.
“Asker sahada neden yok” sorusunun yanıtını biliyoruz. Tayyip engel olduğu için. Ancak acaba kışlalarda ne kadar asker kaldı? Artık esas sormamız gereken soru budur.