Kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak bilinen kanun taslağı, AKP ve MHP tarafından TBMM’ye getirildi. Muhalefet partileri ve yayın organları da haklı olarak tepkilerini gösterdiler. Ancak muhalefetin tepkileri dahi, Türkiye’de dikta rejiminin, sansürün ve oto-sansürün ne kadar içselleştirildiğini gösteriyor.
Yasaya karşı çıkanlar, yasayla birlikte sansür rejiminin geleceğini ve gazetecilerin hapse atılacağını vurguluyorlar. Peki, parlamento içi muhalefete ve ana muhalif yayın organlarına bir dizi soru…
Birincisi, muhalif gazeteciler hapse atılacak diyorsunuz. Türkiye’de gazetecilerin önceden hapse atılmadığını mı sanıyorsunuz?
İkincisi, sansür gelecek diyorsunuz. Şu anda Türkiye’de sansür yok mu sanıyorsunuz?
Üçüncüsü, sosyal medya yasaklanacak diyorsunuz. Şu anda yasaksız bir sosyal medya mı var sanıyorsunuz?
Dördüncüsü, “özgür yayın organı kalmayacak” diyorsunuz. İşte işin püf noktası… Siz yayın organınızı özgür mü sanıyorsunuz?
En sosyalist gözüken gazetenin bile talebinin kamunun verdiği “basın ilanlarının kesilmemesi” olduğu bir ülkede gerçekten de diktanın içselleştirildiği ve sansürünün otomatikleştiğini anlayabilmeniz için daha ne gerekiyor?
Tele 1 ve Halk TV tayfasına hiç girmiyoruz. Bu ekranlarda çıkan birkaç cesur dışında, çoğu isim tek bir kez mahkeme yüzü görmeden 20 yıllık muhaliflik kariyerini tamamladı. Unutmuşuz. Önemli bir kısmı da zaten eski AKP destekçisi “yetmez ama evet”çi isimler.
Şimdi diyorlar ki; “susturulmak istiyoruz.”
Elbette herkes için bu tehlike var. En düzen için muhalif için bile var. Ancak yeni “Sansür Yasası”nın amacı bu değil. Türkiye’de zaten kurulu bir sansür rejimi var. Ancak bu rejim açıklar veriyor. Halkın tepkisi de hemen kendini bu alanda gösteriyor. Halk TV ve Tele 1’de saatlerce süren geyik muhabbeti tadındaki “açıkoturum”ların da “tehlike” arz etmediği ortadadır.
Daha da netleştirmek için işi somuta döküyorum. Bugün TV’de veya gazetelerde en uç, en radikal söylemleri görebilirsiniz. İsteyen LGBT tartışmasına girer, isteyen PKK’yı savunabilir. Hatta AKP’nin sevdiği konulardır bunlar. Buralarda radikallik taslayana hiçbir şey olmaz.
Yasaklı konuları çok kısaca yazıyorum: 17 Aralık dosyası, 7 Haziran 2015 sonrası yaşanan terör eylemleri, sahte diploma meselesi, 15 Temmuz muammaları ve ucu doğrudan saray ailesine dokunan yolsuzluk ve diğer konularla ilgili skandallar.
Bütün muhalif gazete ve TV çalışanları ile yöneticileri çok iyi biliyor ki, bu konulara girilmeyecek. Bunu bilmeyen veya takmayan halk kesimleri Facebook ve Twitter‘dan devam ediyordu.
2016 sonrası binlerce teyze, amca ve çocuk yaşta genç, Facebook’ta veryansın ettikleri için tutuklandı.
Tutuklanmaları tamamen yasadışıydı. Çünkü TCK 299, yani Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu hüküm verilse bile tutukluluğu gerektirecek bir ceza öngörmüyordu. Ancak savcılar ilk celseye kadar yani yaklaşık 3 ila 6 ay arasında teyzeleri ve amcaları tutuklu bırakmak yönünde irade gösterdiler. Tayyip’in vekâletini üstlenen hukuk bürosu, yüzlerce sosyal medya trollü ve avukatı istihdam ederek fiili bir sansür bürosu gibi çalıştı. Ve önce Twitter sonra da Facebook’taki teyze, amca ve gençler hemen hemen susturulmuş oldu.
2019 yılından sonra TCK 299’dan tutuklamalar hemen hemen bitti. Bunun yerini TCK 216 yani “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu devreye sokulmaya başlandı. Yapılan tutuklamalar yine hukuksuzdu aslında ancak ilk celseye kadar yani yaklaşık 3-6 aylık fiili hapis cezaları için bu madde kullanıldı.
TCK 216’nın TCK 299, yani Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu’ndan daha elverişli kabul edilmesinin bir nedeni şu. TCK 299’da mutlaka işin ucunun Tayyip’e uzanması gerekiyor. Ancak örneğin “AKP katil”, veya “AKP hırsız” dediğinizde bir ceza soruşturması ve hatta özel hukuk anlamında bir tazminat davası bile mümkün olamıyor. Ancak TCK 216’nın dezavantajı da şu; bu bir tehlike suçudur. Yani halkın kin ve düşmanlığa sevk edecek bir ifade olmalı ve ifadenin gücü de bu potansiyeli taşımalı. Örneğin yolsuzluktan veya ekonomik sıkıntılardan bahsettiğinizde halk neden kin ve düşmanlığa sevk olsun ki?
Şimdi AKP ve MHP’nin “dezenformasyon engelleme” adı altında gündeme getirdiği “Sansür Yasası” ise tüm bu sıkıntıları ortadan kaldırıyor. Ayrıca AKP diktası için çok daha önemli bir sorunu da çözüyor: Sokak röportajcıları sorunu!
Evet, ilginç ama şu anda AKP rejiminin en önemli sorunlarından biri sokak röportajcılarıdır. Muhalif yayın organları meselenin bu özünü ısrarla görmezden geliyor çünkü aslında geleneksel medyanın saray açısından ne kadar zararsız olduğunun en somut gösterisi aynı zamanda sistemin “Sokak Röportajı meselesi.”
Yukarıda bahsettiğimiz “yasak” konulara sokak röportajcıları da girmiyor. Ancak ekonomik sıkıntılar açısından adeta halkın tek platformu haline geldi sokak röportajları. CHP’li bir milletvekilinin elinde domates veya soğan torbasıyla yaptığı basın açıklaması hiçbir etki yaratmazken, okumak isteyen bir gencin üç kuruşluk yevmiye peşinde koştuğunu anlatması halkta büyük bir infial duygusu yaratıyor. Çünkü o genç kendi çocuğu ve gerçek konuşuyor. Gerçek geliyor bu görüntü ona. Kendi hayatını anlatıyor.
İşin ilginci mikrofonu tutan da mikrofona konuşan da ne sansürü ne de oto-sansürü önemsiyor. Çünkü burada sadece sokağın değil sosyal medyanın da kendi sosyolojisi ve ekonomisi devreye giriyor.
Yeni nesil medyada herkes tıklanma ve reyting peşinde. Örneğin mikrofona konuşan teyze veya başörtülü bacı “ben eskiden AKP’yi destekliyordum ama şimdi hayatta oy vermem, bizi mahvettiler, yoksulluğa mahkûm ettiler, elleri kırılsın” dediğinde biliyor ki; büyük bir tepki alacak. Olumlu veya olumsuz… Ancak kendi tepkisini de duyuracak. Ayrıca o gün için de çok ünlü olacak. Gerçekten de bir anda milyonlarca insan WhattsApp‘tan onu paylaşacak. Bu yüzden lafını esirgemiyor. Mikrofonu tutan da biliyor ki; sansür veya oto-sansür uygularsa kimse onun kanalını izlemez.
Yani grevin, yürüyüşün, basın açıklamasının her şeyin yasak olduğu bir ülkede sokak sesini bir tek “Sokak Röportajı” ile duyurabiliyor. Ve bunu engelleyebilecek de tek bir yasal kılıf yok. Bu yeni “Sansür Yasası”nın en büyük amacı işte bu.
Şimdi bu yasaya baktığınızda TCK 299, TCK 216 gibi cezalar güya “mutedil” tutulmuş. TCK 299’da 1-4 yıl, TCK 216’da ise 1-3 yıl arasında ceza hükmediliyor.
Yeni Sansür Yasası’nda ise yine 1-3 yıl arası ceza öngörülüyor. Ancak yeni Sansür Yasası çok geniş bir uygulama alanına sahip olabilecek. Sadece halkı kine kışkırtmak veya Tayyip’e hakaret etmek gibi bahanelerle yetinmeyecek savcılar. Ve nihayet sokak röportajı yapan gençlere “burda kürtaj yapamağsın, polise veririm sizi teröristler” diye saldıran çarpık çurpuk tiplerin polise intikal ettirebilecekleri bir “suç” peydahlanmış olacak.
Bu aslında üçlü bir paket. İlk paket daha mayıs ayında çıktı. Diğer iki paket de seçimden önce halkı susturmak için bu ay çıkarılmak isteniyor.
İlk paketi AKP ve MHP, kendine hukukçu diyen bir kısım feminist sayesinde meclisten geçirdi. CHP de ya uyudu ya da sesini çıkaramadı. Kamuoyunda “iyi hal indirimi” olarak bilinen TCK 61’de düzenlenen cezada “Takdiri İndirim” düzenlemesiydi bu. Artık yeni düzenlemeyle “Takdiri İndirim” için sıkı şartlar ve ayrıntılı gerekçe yazmak gerekiyor.
Konu kamuoyuna “kadına şiddet uygulayanlar takım elbise giyip hemen tahliye oluyorlardı” gibi mükemmel bir öyküyle sunuldu. “Fonlar alıverişte görsün” kafasındaki “hukukçu” hanımlar mecliste bunun kulisini yapınca, zaten her konuda STK’ları çok çok dikkate alan (!) AKP ve MHP hemen mal bulmuş mağribi gibi konunun üstüne atladı.
Böylelikle -takım elbiseli kadın katillerinin durumunu bilemeyiz- ama bütün siyasi suçlular için cezaları fiilen 1/6 oranında arttıran yeni bir infaz düzenlemesi tek bir itirazla karşılaşmadan kabul edilmiş oldu. Hâkimler Tayyip’in avukatlarının açtığı davalarda yine de ne yapar ne eder gerekçe yazar ve “Takdiri İndirimi” uygular diyenleri de temiz kalpleri için kucaklamak istiyorum.
İkinci paket bu hafta meclise getirilen Sansür Yasası… 1 ila 3 yıl hapis öngörülüyor “dezenformasyon” yayanlar için.
Üçüncü paketi de AKP’nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ yine bu hafta açıkladı. Şu anda 1 yıl altında ve 2 yıl altında kalan cezalar var olan ceza ve infaz mevzuatına göre hapis dışında çeşitli yöntemler ile infaz edilebiliyor. Bekir Bozdağ “kısa süreli” de olsa mutlaka her ceza alanın cezaevi göreceği bir düzenleme hazırladıklarını açıkladı.
Bu son paket çok önemli… Çünkü bugüne kadar TCK 299 veya TCK 216 kapsamında savcıların “en azından ilk celseye kadar yatsın içeride” kafasıyla öne sürdükleri tutuklama talepleri ve mahkemelerin verdiği tutuklama kararları tamamen yasadışıydı. Yeni Sansür Yasası’nın ceza sınırları da CMK’da açıkça belirtilen tutuklama şartlarını karşılamıyor.
Kısaca halk diliyle özetleyelim. Eğer hüküm giydiğinizde zaten yatarınız yoksa savcının sizi o suçtan tutuklama talep etme hakkı da yoktur. Ancak 1 yıl altında kalan cezalarda dahi çok kısa süreli olsa bile hapishane infazı öngörüldüğünde, yıldırma amaçlı birinci celseye kadar tutuklama uygulamalarına bir hukuki kılıf bulunmuş olacak.
Okuyucuyu sıkmamak için kendimden örnek vereyim. Hemen önümdeki bir karara bakıyorum. Türk Solu için yazdığım bir yazıya Tayyip’in avukatı dava açmış. Tamamen haksızlar. Ama hâkim yine de ceza vermek zorunda hissetmiş kendini ve 1 yıllık alt sınırdan ceza vermiş. Sonra “basın yoluyla” işlendiği gerekçesiyle 1/6 oranında arttırmış 14 aya çıkarmış. Sonra da “Takdiri İndirim” uygulamış ve 14 aydan 1/6 oranında indirimle işi 11 ay 20 gün ile kapatmış. Ayrıca şunu da söyleyeyim, takım elbiseyle gelmemiştim mahkemeye. Özür filan da dilemedim, yazımı da savundum ancak saygısız da değildim. Eski düzenlemeye göre mahkemenin düzenini bozmayan, mahkeme heyetine veya karşı tarafa saldırmayan hemen hemen herkese uygulanırdı bu indirim ki; aksi de çok zordu. Kanuni düzenlemelerde şekli eşitliği aşmak yine özel düzenleme gerektirir. Bugün olsa hayatta o “Takdiri İndirimi” alamazdım. 1 yılın üstünde kalırdım.
İşte böylelikle seçime özel üçlü dikta paketimiz hazır. Sadece cesur gazeteciler için değil, milyonlarca sıradan insan için çıkmış bir yasa bu. Sansür yayını ve basını hedef alır. Bu yasa daha çok sokağı, alelade insanı gözeterek hazırlanmış. On binlerce insan aynı anda 3 ila 6 aylık hapis cezaları ile hapishaneye tıkılabilir artık. Kitlesel bir yıldırma için işe yarar bu.
Sansürden farklı bir amaç güdülüyor. Muhalefet zaten uysal, amaç halkı susturmak. Bakalım halk susacak mı? Susacak mıyız?