Şili’de geçen haftasonu Anayasa referandumu yapıldı. Amaç ünlü diktatör Pinochet’in getirdiği Anayasa’yı değiştirmekti. Ve halkın %62’sinin yeni Anayasa taslağına “hayır” demesiyle girişim hezimetle sonuçlandı.
Şili’de şu anda geçerli olan Anayasa 1980’de yazıldı. Pinochet rejiminin ürünü olan Anayasa, diktatörlük yıkıldıktan sonra tam 24 kez değiştirildi. Neredeyse bambaşka bir metne dönüşmüş olmasına rağmen Anayasa’nın tamamen değişmesi çok güçlü bir talepti. Bu, diktatörlük rejimiyle hesaplaşmak anlamına geliyor.
2019 ve 2020 yıllarında Şili’de büyük bir halk hareketine dönüşen öğrenci hareketi siyasi yapıyı sarstı. Neoliberal faşist diktatörlük döneminden kalan politik ve iktisadi düzenle hesaplaşma isteyen göstericiler ile iktidar arasındaki görüşmeler sonucu yeni bir siyasi süreç başladı. 2020 yılında yapılan referandumda halkın %80’i Anayasa’nın değiştirilmesi yönünde oy verdi.
2021 yılında yapılan Başkanlık seçimlerine sol dört farklı adayla girdi. İlk turda solun dört adayının toplam oyu %46’ydı. Şu andaki devlet başkanı Gabriel Boric %25 ile ikinci olmuştu. Birinci çıkan %27 oranında oy ile aşırı sağcı ve Katolik dincisi Jose Kast’tı.
“Aşırı sağ” ve “aşırı solun” yarışı olan nitelendirilen ikinci turda, Gabriel Boric önemli bir başarı elde etti. Birincisi değişim isteyen genç kuşağın temsilcisiydi. İkincisi, halkın %80 iradeyle istediği Anayasa değişikliğini katılımcı bir süreçle gerçekleştirmeyi vaat etti. Üçüncüsü, rakibi aşırı sağ suçlamasından sıyrılamadı ancak Gabriel Boric “sol bir diktatör” olmayacağına seçmeni ikna etti. Ve ikinci turda “aşırı solcu” denen Boric kemikleşmiş sağ tabandan da oy alarak, %56 ile devlet başkanı seçildi.
Ancak aradan bir yıl geçti ve Şili halkı ezici bir çoğunlukla “dünyanın en ilerici Anayasası” denen metni reddetti. Hem de bir yıl önce açık bir farkla seçtikleri yeni devlet başkanının tüm çabalarına rağmen.
Türkiye’de ve dünyada sol ve liberal basın son birkaç gündür sürekli aynı soruyu soruyor: Dünyanın en ilerici Anayasası nasıl oldu da bu denli büyük bir hayır oyuyla reddedildi?
Bu Anayasa taslağı ne kadar ilerici veya gerici tartışmasına hiç girmeyeceğim. Anayasa taslağına baktım. 178 sayfa! Adeta bir manifesto, çok uzun bir polemik!
Bu solcu çocukluk hastalığı ben dâhil (bu yazının uzunluğundan da anlaşılabileceği gibi) bütün solcularda vardır. Bir sürü tartışma ve fikirsel mücadele. Biraz da skolastik bir gericilik. Bu da sol kültürün bir parçası. Belki de olumlu yönleri de var bu kültürün, ancak 178 sayfa Anayasa yazmak da nedir?! Hastalıktan öte. Humma gibi…
Kimse uyarmamış mı bunları? Sanırım gerçekten de Şili’de üniversite öğrencileri iktidar olmuş.
Türkiye’de bütün sol gruplar önce Şili’deki hezimeti görmezden geldi. Sonra bu mümkün olamayınca herkes bir “hain” arayışına girdi.
![](https://www.turksolu.com.tr/wp-content/uploads/ibrahimvarli-sili.jpg)
Kürtçü ve etnikçi “solcu”lar Anayasa taslağının reddedilmesinden dolayı Ulus Devleti ve üniter yapıyı savunan ve bölünme korkusunu kışkırtan “ırkçı”ları suçladı. Taslakta 13 farklı yerli kabile için otonom bölgeler ve ulusal bayraklar yaratan federasyondan öte düzenlemeler vardı.
Birgün çevresi ve pek çok liberal solcu, “sağcıların kara propagandası” ve “sosyal demokratların ihaneti” gibi söylemlerle durumu açıkladı. Birgün’den İbrahim Varlı “temel hakların referanduma bağlanması (…) halk tarafından oylanması yanlıştır” diyerek referandum kavramının kendisine bile karşı çıktı!
Peki, kim tarafından oylanacak? Hani eskiden olsa Sovyetler derdik. Şimdi ne diyeceğiz? STK’lar, aktivistler falan mı karar verecek ne temel haktır ne değildir? E, onlar da karar veremiyor işte. 178 sayfa metinle çıkıyorlar ortaya.
Herkes bu referandumdan ve “dünyanın en ilerici Anayasasının” (bir mizah öyküsünün adı gibi) reddedilmesinden sol adına büyük bir hicap duyuyor. Herkes de kendi sol ideolojisine göre kafaya taktığı meseleyi öne çıkarıyor. Hepsinin de vardığı sonuç aynı: Pinochet’in Anayasası’ndan Şili halkı kurtulamadı. Utanç verici!
Ben Anayasa metninde “ilerici” olduğu ileri sürülen taleplerin bazılarının hiç de ilerici olmadığını düşünüyorum. Ama metnin bu yüzden reddedildiğini de sanmıyorum. İncelediğim kadarıyla Şili halkı bir hayalciliği ve hatta diktatörlüğe eğilimli garip türden bir yobazlığı reddetmiş gibi.
Tam 178 sayfa ve 388 maddeden oluşan metni okudum. Aklıma üniversite kantini geldi. 20 tane sol grup bir araya gelir. Alt tarafı tek bir bildiri çıkacaktır: Harçlara, Paralı Eğitime Hayır!
Sonra biri der ki “metinde Kürt sorunu da olsun.” Öbürü der ki “olsun ama emperyalizmden de bahsedilsin, NATO karşıtlığını da vurgulamalıyız.” Bir başkası “kadına şiddet ve İstanbul Sözleşmesi geçmiyor.” Diğeri “kadın sorununa indirgememeliyiz, LGBT’ler de var.”
Nihayet ortaya ufacık puntolarla yazılmış, 20 paragraflık, ancak bir şekilde tek sayfaya sığdırılmış bir bildiri çıkar. Bir de “harç sorunu tüm öğrencilerin sorunudur, eyleme herkes katılmalıdır” derler bildirinin sonunda. Arkadaş sen asgari-azami devrim programı yazmışsın, sonra da öğrenciyi haşlıyorsun “neden eyleme gelmiyorsun” diye.
Türkiye’de 12 Eylül Anayasası ile ilgili solcuların ve ilericilerin en büyük eleştirisi çok uzun olması ve Kenan Evren’in çok detaylı düzenlemelerle, toplumsal özgürlüğü kısıtlamak için genelgelerde bile yer almayacak hususları Anayasa’ya koymasıydı.
Şili’de 155 delegeli, içinde her türlü “cinsiyet”i, toplumsal kesimi ve etnisiteyi içeren Anayasa hazırlama komitesi, bizim faşist generallerin Anayasası’ndan üç kat uzun bir Anayasa yazmayı başarmış! Utanç verici olan Şili halkının bu metni benimsememesi değil, solculuk adına böyle gerici bir kafaya saplanabilmektir.
Niyazi Berkes “Anayasa ilericiliğini” ve Türk aydınındaki “Anayasa tapınıcılığını” yıllar önce çok haklı olarak yeriyordu. Bu tür bir “yasa fetişizminin” ve reform hayalciliğinin gerçek devrimcilikten ve toplumsal mücadeleden kaçış olduğunu savunuyordu. Amerikan solunun dünya soluna yeni kazığı olan bu yeni türden “Anayasal aktivizm” genellikle cinsellik ve cinsiyet sorunlarına odaklanıyor. Ve ne yazık ki kabak gerçekten de Pinochet’in Anayasası’nı değiştirmek isteyen Şili halkının başına patladı. O 178 sayfayı okurken, bu işlere son derece meraklı olan ben bile bunaldım. Bir halk düşünün; %80 oyla Anayasa değişsin diyor, sonra üstüne böyle karman çorban bir metin fırlatılıyor!
Veganlar tutturmuş; “hayvanlar sentimantel varlıklardır” diye madde koydurmuş. Feministler tutturmuş “üreme hakları” demiş. LGBT’ler başka bir iki şey eklemiş. Yani kavramlar da kendi ideolojik kalıpları çerçevesinde tanımlanmış. Ben dahi ne kastediyorlar diye araştırmak zorunda kaldım.
“Sentimantel” olunca öldürmek suç oluyormuş. “Üreme hakkı” da kürtaj hakkının daha havalı versiyonuymuş ki, Şili’de zaten kürtaj hakkı var. Yani bunların hepsi kendi başına yerinde talepler de olabilir ama “Pinochet’in Anayasası’nı kaldıracağız” diye, fırsattan istifade her hayalini Anayasa’ya sokmak nasıl bir kafa yapısıdır?
Sonra sağcılar “kara propaganda” yapmış: “Fetusların köpek kadar yaşam hakkı yok mu?” demişler. Bir zahmet yapsınlar. Senin kadar fırsatçılar işte. Propaganda yapmakta mı yasak? Buna Jakobenizm desem, Jakobenizme hakaret olur. Ağlak bir Jakoben tarihte yoktur.
Ayıp! Halkı çocuk mu sanıyorsunuz? Anayasa kısa olur. Genel ilkeler, haklar ve özgürlükler bulunur. Kurumsal çerçeve çizilir. Halk özgür bırakılır. Gelecek kuşakların da eli bağlanmaz. Kenan Evren gibi geleceğe ipotek koymaya çalışılmaz.
Elimize fırsat geçti, hepsini sokalım fırsatçılığı şimdi öfke nöbetlerine tutuluyor: “Sağcılar kara propaganda yaptı. Halkı kandırdı.”
Şili’de halk 2019 yılında %80 ile Anayasa değişsin diyor. 2021 yılında, Allende’den 50 yıl sonra, %56 oy oranı ile sosyalist solcu bir adayı Devlet Başkanı seçiyor. Ve daha bir yıl geçmeden “sağcıların kara propagandası” ile bu destek oranı %32’ye düşüyor. Yani solcu seçmenin bile neredeyse üçte biri hayır demiş. Bu nasıl bir “kara propaganda”?
Bence Şili’den çıkarılacak tek bir “ideolojik ders” var. Çok da basit. Seçim sonuçları ortada.
Halk Anayasa değişsin demiş, solcu başkan da gelsin demiş ama üniter devlet yapısı dağılsın istememiş. Sola evet ama federasyona hayır demiş. Ne yapalım şimdi solcular olarak? Geçen yıl ayakta alkışladığımız Şili halkına bu sene “vay şerefsiz ırkçılar” diye küfür mü edelim?
Aynısını Türkiye’de sorsan %60 değil %80 hayır çıkar belki. Bunun adına demokrasi deniyor işte. Şili halkı “benim istediğim metin bu metin değil” demiş. Nitekim Devlet Başkanı Gabriel Boric, yenilgiyi kabul etti. Yeni ve herkesin üstünde uzlaşabileceği daha kısa bir metin için bizzat çalışmaları başlatacağını açıkladı.
Ama Türkiye’deki “solcumuz” bunu kabul etmiyor. Hâlâ fetva veriyor. “Temel haklar oy konusu olmaz” diyor. Kafasındaki hayale dünya uymazsa, halk evet demezse, hemen dünyayı ve halkı cezalandırmaya hazır: “Vay Şili halkı! En ilerici Anayasa’yı nasıl reddedersiniz? Zaten size soran da hata!”
Bay “en ilerici”! Sakın asıl gerici sen olmayasın?!