Cumhuriyet karşıtları: İslamcı, Kürtçü, liberal koalisyon
Cumhuriyet’in ilanının 100. yılına yaklaşıyoruz ama Cumhuriyet’in ve Cumhuriyetçilerin Cumhuriyet karşıtları ile kavgası hala devam ediyor. Bu kavganın bir cephesi de tarikatlar. Kimileri demokrat olmak için tarikatlara özgürlük verilmesi gerektiğini savunurken, kimileri AKP’nin tarikatları yok ettiğini ileri sürerek cumhuriyetçilik adına sevinmemizi istiyor. Bir yanı liberaller diğer yanı bir kısım ulusalcılar temsil ediyor ve ne hazindir ki iki kesim de laikliğin ne olduğunu unutmuş durumda.
AKP ile Fethullahçıların kavgası başlayana kadar ülkemizde üçlü bir koalisyon vardı: Bir yanda İslamcılar, yanlarında Kürtçüler, onların yanında da liberaller. Bu cephe artık İkinci Cumhuriyet istiyordu ve bu İkinci Cumhuriyet’te Atatürk’ün katı laikliği terk edilecekti. Bunun bir yanı tarikatlara özgürlük programı idi. Zaten AKP de bir tarikatlar koalisyonu olarak iktidara gelmişti. Kürtçüler açısından durum daha da önemliydi, çünkü orada sadece tarikatlar değil aşiretler de vardı.
Tarikatçılar kendi tarikat çıkarlarını savunmayı demokrasi olarak sunarlarken laikliğe karşı çıkıyor, aşiretler de kendi aşiret çıkarlarını yine demokrasi olarak sunuyor, ulus devlete ve laikliğe karşı çıkıyorlardı. Cumhuriyet karşıtı cephenin iki temel birimi, tarikatlar ve aşiretlerdi. Çünkü Cumhuriyet’in asıl darbe vurduğu padişah ve hanedan değildi, sonuçta bunlar ülkeyi terk etmişti. Ama işte Ortaçağ’ın aşiret ve tarikatları hala ülkedeydi ve güçlerini kaybetmek de istemiyorlardı.
Cumhuriyet, çok basit bir şekilde insanlar arasında eşitlik kuran idare demektir, burada hiçbir ayrıcalığa yer yoktur; yani bir tarikat reisi ile tarikat mensubu eşittir, aşiret reisi ile aşiret mensubu eşittir. Cumhuriyet herkese bir nüfus cüzdanı verir ve onları vatandaşı kabul eder. Vatandaşlar da devlet karşısında eşit haklara sahiptir.
Şimdi kimileri diyebilir ki, tamam işte tarikat da olsun, aşiret de olsun ama devlet yine herkese eşitlik sağlasın. Ama mesele bu kadar basit değildir, çünkü Cumhuriyet için sadece eşit vatandaşlar değil özgür vatandaşlar gerekir. Bu ise, her vatandaşın kendi özgür iradesini kullanabilmesi demektir. Oysa tarikatta ve aşirette özgür irade yoktur, iradeler ya tarikat şeyhine ya da aşiret reisine emanet edilmiştir. İşte tam da bu nedenle, insanların özgürlüğü için, tarikatların ve aşiretlerin kapatılması, cumhuriyet rejimi için olmazsa olmaz şarttır. Tarikatın olduğu yerde özgürlük olmayacağı için Cumhuriyet rejimlerinde tarikatlara özgürlük tanınamaz!
İngiliz tipi laiklik, Amerikan tipi başkanlık
Nitekim Cumhuriyet kurulduğu zaman Atatürk de böyle yaptı. Aşiret ve tarikatlara açılan savaş, özünde bir insan hakları savaşı idi, özgürlük savaşı idi. Cumhuriyet rejiminde vatandaşların eşitlik ve özgürlüğü devlet tarafından sağlanır ve korunur.
Tarikatlar ve aşiretler Cumhuriyet’e karşı çıktılar ve bunda kendileri açısından tutarlı idiler. Hangi tarikat şeyhi ya da aşiret lideri ayrıcalıklarını gönül rızası ile bırakır ki!
Fakat, bu tarikat ve aşiretlerin imdadına liberal siyasetçiler yetişti. Bunlara göre tarikat ve aşiret özünde birer sivil toplum kurumu idi, bu kurumlar kendi mensuplarının haklarını devlete karşı koruyorlardı. Bu nedenle de tarikatlar korunmalı, aşiretler savunulmalı idi.
Liberal tezin referansı ise İngiltere idi. Bakın İngiltere’de kraliyet de yerinde duruyordu, tarikatlar da ama işte İngiltere demokrat bir ülkeydi oysa laik denilen Türkiye hiç de demokrat değildi!
Liberal tezin mantık oyunu basitti ama şunu da tarihten çok iyi biliyorduk; İngiliz devleti, Osmanlı’yı yok etmek için ülkemizi işgal etmiş bir güçtü. Ve Osmanlı’yı yıkmak için tarikatları, aşiretleri parası ile, silahı ile beslemiş, savaştırmıştı. Cumhuriyet’ten sonra da aynı faaliyetlerine devam etmişti. Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının arkasındaki güçtü.
Demek ki İngiliz aklı, Cumhuriyet’e karşı silahla başaramadığı savaşımını şimdi de liberal aydınları ile veriyordu. Emperyalizm için zayıf bir Cumhuriyet lazımdı, Cumhuriyet’i zayıflatmanın en etkin ve emin yolu da tarikat ve aşiretleri güçlendirmekti. Liberal intelijansiyanın Türkiye’ye İngiliz tipi laiklik ile Amerikan tipi demokrasi önermeleri bu nedenleydi.
AKP iktidarına dönüp bir bakın; tüm tarikatların serbest bırakılmasını değil bizzat iktidar tarafından desteklenmesini görürsünüz. Tüm devleti tarikatlara teslim ederek Cumhuriyet’in altını oymuşlar, en sonunda Amerikan başkanlık sisteminden bile daha kötü bir rejimi de bu yapının çatısı olarak kurmuşlardır.
Tarikat dindarın hapishanesi, laiklik ise özgürlüğüdür
Ülkemiz bunca sorunu yaşadığı halde, tarikatların zararları ortada olduğu halde, bir takım liberal zevat hala aynı kararlılıkla tarikatlara özgürlük istiyor. Bu defa tezleri şu: AKP tipi bir diktaya karşı, demokrasi cephesinin bir unsuru da tarikatlardır!
Kimilerinin Davutoğlu’na kimilerinin Babacan’a ve Abdullah Gül’e sarılmaları boşuna değil. Fakat Davutoğlu’ndan da, Babacan’dan da, Gül’den de demokrat olmayacağı gibi, tarikatlarla da demokrasi gelmez.
Demokrasi, uzun yıllara hatta yüzyıllara dayanan bir halk mücadelesinin sonucudur. Bu mücadelenin ideolojisi ise laikliktir. Laiklik, elbette tarikatlara özgürlük tanımaz. Fakat bunun nedeni tarikatların dini temsil etmesi değildir, tarikat yapısının eşitlik ve özgürlüğü ortadan kaldırmasıdır. Bu nedenle, laik rejimlerde din olur, dindar olur, dinci olur, dinci siyasal parti de olur ama tarikat olmaz!
Ha ayrıca şunu da belirtelim; İslamcı siyaset de ancak laik rejimlerde gelişebilir. Laik Cumhuriyetlerde İslamcı siyasete izin vardır, çünkü siyasal kurumlar devlet denetimine açıktır. Siyasal partilerde üyeler arasında eşitlik vardır, oy hakkı vardır, en önemlisi ayrılma hakkı vardır. Ama işte tarikatlarda bunlar yoktur. Bu nedenle tarikat dindarın hapishanesi, laiklik ise özgürlüğüdür. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür lafı bir tekerleme değildir, çünkü tarikatlarda din ve vicdan özgürlüğü değil mutlak bir biat vardır. Biatın olduğu yerde elbette demokrasiden bahsedilemez.
Liberal yanlıştan ulusalcı yanlışa
Laiklik programı bu nedenle Cumhuriyetçiliğin vazgeçilmez bir parçasıdır. Laiklik, vatandaş hukukunun temeli, hukuk devletinin güvencesidir. Laikliği ortadan kaldırdığınızda ortada hukuk devleti kalmaz; ya bir iç savaş olur ya da diktatörlük.
İşte burada liberal yanlıştan ulusalcı yanlışa savrulanları görmemiz mümkündür. 15 Temmuz sonrasında kendilerine ulusalcı diyen bir grup, Tayyip Erdoğan’ı savunmaya başladı, gerekçeleri ise son derece bayağı idi, çünkü ancak Tayyip Erdoğan bu tarikatların hakkından gelebilirdi!
20 yılda tüm tarikatları besleyenin, büyütenin, devletin başına bela edenin AKP ve Tayyip Erdoğan olduğu açık gerçeğini bir yana bırakalım, bu zevatın tezi çok daha vahim bir yanlışa yol açıyor. Eğer tarikatlarla mücadeleyi bir tek adam verecek ise, hele de verecek olan kişinin kendisi de koyu İslamcı ise, laiklik mücadelesine gerek yok demektir! Böylelikle laiklik mevzisi terk edilmiş olunur.
Dahası tarikatlarla mücadele başkanlık sistemi ile tek adam ile verilecekse, hukuk devletinden de vazgeçilebilir. Böylelikle demokrasi mevzisi de terk edilmiş olunur.
Tüm bunların sonucu olarak da, Cumhuriyet’i savunmak için laik olmaya da, demokrat olmaya da gerek kalmaz; ulusalcı geçinenler de rahat rahat yandaşlık yapabilir. Hatta kimileri “işte bizim ideolojimiz iktidarda” diyebilir. Bu yolun sonu Cumhur İttifakı’na fiilen olmasa bile ideolojik olarak dahil olmaktır. Ama işte böyle olunca da artık ne Cumhuriyetçi ne de laik olabilirsiniz. Sadece Tayyip Erdoğan’ın askeri olmuş olursunuz.
Cumhuriyet’in 97. yılını kutlamaya hazırlanırken, Cumhuriyet’in köklü bir devrim programı olduğunu, bunun temelinin özgürlük, özgürlük için ön şartın ise tarikat ve aşiretlerin yok edilmesi olduğunu bir kere daha hatırlatalım.
* Gökçe Fırat’ın yazısı, Türk Solu’nun 20 Ekim 2020 tarihli 594. sayısında yayımlanmıştır.