Türk Millî Kadın Voleybol Takımının, Sırbistan’ı yenerek Türkiye’yi ilk kez takım sporlarında Avrupa şampiyonu yapması Türk milletini sevince boğdu.
İçlerinde ilk kez bir voleybol maçı izlemiş kişilerin de olduğu insanlar meydanlarda Türk bayraklarını coşkuyla sallıyor ve bu mutluluğa ortak oluyor.
Alanlarda ve stadyumlarda “Türkiye, Türkiye” tezahüratları yapılıyor.
Genci, yaşlısı, emeklisi, zengini ya da yoksulu…
Toplumun her kesimi bu büyük coşkunun ortağı olmuş durumda.
100 sene önce sokağa çıkamayan Türk kadını, şimdi Avrupa’nın en büyük kupasını ülkeye getiriyor.
“Cumhuriyet” tam olarak bu demek!
Ortada sadece “sportif” bir başarı yok. Kadın voleybolcular bizlere yeniden “ulus” olduğumuzu hatırlatıyor.
Bu sevincin asıl kaynağı, “gerçek zaferlere” ve “gerçek kahramanlara” duyulan büyük özlem. Ezilen, yok sayılan ve varlığı her geçen gün daha fazla aşınan bir milletin ayağa kalktığında nasıl bir güç yaratabileceğini görmek tüm ülkeye büyük bir moral veriyor.
Sevinmeyi unutmuş bir millet, geleceğe dair bir umut ışığı olarak gördüğü herkese dört elle sarılır.
Türk millî takımının kadın voleybolcuları da tam olarak böyle bir anlamı ifade ediyor.
Şimdi daha fazla kız çocuğuna Eda, Ebrar, Melisa, Zehra gibi isimler konulacak. Kulaklarına onların zaferleri fısıldanacak. Kadın voleybolcular, miniklerin ve genç kuşakların yeni kahramanları olacak.
Ulus böylece kendisini “var edecek”, tarihini yeni nesillere aktaracak.
İslamcıların böylesi bir coşkuya ortak olamayıp aptalca tartışmalar çıkarmaların sebebi de tam olarak bu.
Atatürk sevgisinin, Cumhuriyet ihtiyacının her şeye rağmen büyüdüğünü görmek nasıl bir rahatsızlık veriyorsa, sokaklarında “ulus” olabilmiş insanların varlığı da onlar açısından son derece rahatsız edici.
Böylesi bir zafer gününde sevinmek yerine Ebrar’ın cinsel yönelimi üzerinden bir tartışma başlatmak için hasta bir ruh gerekiyor.
“İçimizdeki İrlandalılar”, içimizdeki Sırplara dönüşmüş durumda.
“Keşke Yunan kazansaydı” diyen bir delinin kafasına taktığı fesin altındaki zihniyet şimdi de “Keşke Sırp kazansaydı” diyerek öfkeden kudurmuş durumda.
Bu nefret hem kadınlara, hem Cumhuriyet’e hem de Atatürk’e yönelik…
“Fes”in nasıl bir millet düşmanlığına dönüştüğünü gösteren daha çarpıcı bir örnek olamazdı. Kaynağı çok güçlü olan bir gelenektir bu; asla değişmez.
Türk kadını sadece Sırp rakibini yenerek büyük bir zafer kazanmakla kalmadı, ulus olmanın ve Cumhuriyet’in erdemlerini hiç unutmayacağımız biçimde hatırlattı.
Teşekkürler Türk’ün kadın kahramanları…