Hamas’ın İsrail’e operasyonu ve İsrail’in savaş ilanından sonra ABD, İsrail’e açık ve fiili desteğini göstermek için Doğu Akdeniz’e iki uçak gemisini gönderdi. Bölgeye intikal eden ilk geminin adı USS Gerald R. Ford, yola çıkan diğer geminin adı ise USS Dwight D. Eisenhower.
Önce AKP lideri Tayyip Erdoğan, sonra MHP lideri Devlet Bahçeli, bu gemilerin Akdeniz’de ne işi var minvalinde çıkışlar yaptı.
Bu açıklamaları bir Türk vatandaşı olarak gurur değil, önce kahkaha sonra da öfke ile karşıladım. Bu açıklamalar, daha önceki “Eyyy ABD” bağırışlarından da az kale alındığı gibi, bizlere yani Türk vatandaşlarına bir hakaret niteliği de taşıyordu.
Daha geçen hafta Türk Hava Kuvvetlerine ait bir İHA, Suriye’de ABD uçağı tarafından düşürüldü. Ve bu ABD uçağının İncirlik’ten mi yoksa Musul’dan mı kalktığı bile belli değil. “Eyyy ABD”cilik oynayan adam kınamadı bile çünkü kendi İHA’mız olduğunu da kabul etmedik.
“Eyyyy AKP” önce sen bir hesap ver. ABD’nin İncirlik’ten kalkan uçakları Suriye’de ne yapıyor? Türk hedeflerini mi vuruyor? PKK’ya destek mi oluyor? Sonra hep beraber sormaya başlayalım “Eyy ABD Donanması Akdeniz’de ne yapıyorsun” diye!!!
AKP’yi ve palavralarını bir yana bırakalım. Bazı somut olaylara odaklanalım.
Emperyalizm üzerine bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Hem Marksistler hem liberaller, askeri gücün ekonomik gücün sadece bir yansıması olduğu gibi indirgemeci bir tezi sıklıkla yineler. Aslında bu biraz da askeri sömürgeciliğin meşrulaştırılmasıdır. Kınasınız da desteklesiniz de; zorunluluk bağlamında açıklayabilirsiniz. Ancak çoğu zaman doğru sonuç veren bu indirgemecilik, emperyalistler arasında hiyerarşik sıranın sarsıldığı büyük rekabet ve savaş dönemlerinde tamamen anlamsızlaşır. Eğer ekonomisi daha güçlü olanın, askeri gücü de daha güçlü olacaksa; en güçlü ekonomisi olan emperyalistin sonsuza kadar en tepede kalması gerekirdi. Böyle bir tarih elbette ki yok!
Dünyada emperyalistler arası rekabetin yeniden kızıştığı bir döneme girdik. Sadece büyük emperyalist devletler değil, pek çok yerel güç de artık gücünü sınıyor, uluslararası hegemonya piramidinde sıralarını zorluyor. Bizdeki lafazanların ağzındaki tekerlemeyi yinelersek “dünya beşten büyüktür” hayıflanmaları artıyor.
Tabii dünya beşten büyüktür. Ama örneğin AKP Türkiye’si de 20 ülkeden küçüktür. AKP iktidara geldiğinde Türkiye, dünyanın en büyük 16. ekonomisi iken, bağırgan lider sıramızı 21’e kadar düşürdü.
“Beş”ten kastedilen ülkeler, BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri: ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Birleşik Krallık.
Bu beş ülkenin ekonomilerinin 2022 yılında toplamı 51,8 Trilyon ABD Dolarıydı. Dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü ise 100,6 Trilyon Dolar. Yani beş ülke dünya ekonomisinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Geri kalanından en azından bu açıdan büyükler. 21. Sıraya düşen Türkiye ekonomisi ise dünya ekonomisinin % 0,9’dan küçük bir oranına denk düşüyor.
Yine ekonomiye girdik. Asıl odaklanacağımız alan ise askeri güçtür. Şimdi uçak gemisi deyip geçtikleri meseleye dönelim. Küresel hegemonyada en önemli unsurlardan biri donanma gücüdür. 15.yüzyılda başlayan sömürgecilik çağından itibaren bu bir gerçektir.
Mandacılığın her iki kanadının üzerinde anlaştıkları bir tez var: ABD güç kaybediyor. Rus ve Çin mandacılığını savunanlar “güçlüden, yeni yükselenden yana olalım” önerilerini bu teze dayandırıyor. Amerikancılar ve liberaller de, “ABD eskisi gibi saldırgan değil, demokratik değerlere mecburen geri döndü” propagandalarını aynı teze bağlıyor.
Öncelikle elbette ki iktisadi olarak yanlış bir önerme ABD’nin “tepetaklak” düştüğü. İktisadi analiz çok karmaşık ve çelişkili olabilir ama çok daha basit bir yöntemle emperyalistler dünyasında kim tepetaklak kim yükselen güç anlamaya çalışabiliriz: Uçak gemisi.
Dünyada şu anda dünyada 47 adet aktif uçak gemisi var. Bunların 11 tanesi ABD’nin. Ancak uçak taşıma kapasitesi açısından ABD’nin 11 uçak gemisi, geride kalan donanmaların 36 uçak gemisinden toplamda tam iki kat daha fazla uçak taşıyabiliyor. Ortalama 80 uçak taşıma kapasitesine sahip ABD donanmasının uçak gemilerinin hepsi nükleer enerji ile çalışıyor.
Çin’in ise sadece iki uçak gemisi var. Biri bizim boğazdan geçen eski Rus gemisi Varyag, şimdiki adı Liaoning. Bu geminin uçak taşıma kapasitesi sadece 40. Çin donanmasının diğer gemisinin adı ise Shandong. Kapasitesi 35 uçaktan ibaret.
10 yıl önce Çin’in hiç uçak gemisi yoktu. Doğru, Çin askeri olarak “yükselen bir güç” ancak hesap ortada: Donanma olarak ABD’nin Çin’e attığı fark uçak gemisinde 11’e 2 oranında; uçak olarak ise yaklaşık 10 kat.
Rusya’nın ise tek bir uçak gemisi var. Amiral Kuznetsov isimli geminin uçak taşıma kapasitesi sadece 30. Yani ABD donanmasının gücü bu açıdan Rusya’nınkinden neredeyse 30 kat fazla.
ABD’nin Akdeniz’e gönderdiği iki uçak gemisinden Gerald R. Ford’un uçak kapasitesi 75 olarak geçiyor. Dwight D. Eisenhower’ın kapasitesi ise 90 olarak belirtiliyor.
Söz konusu Ulusal Kurtuluş Savaşı ise bu donanmalar ve hatta atom bombaları ile karşılaştırılma yapılamaz. Ulusal Kurtuluşçuların yenemeyeceği donanma yoktur. Ancak eğer emperyalistler arası rekabetten bahsedersek, donanmadan ve hava kuvvetlerinden daha somut bir veri yok. Uzayın önemi yavaş yavaş artıyor.
Kısacası ABD şu anda sadece iki uçak gemisini Doğu Akdeniz’e göndererek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin toplam hava gücüne eşit bir gücü bölgeye yığmış oldu.
Türkiye’nin de bir uçak gemisi var!!! AKP’nin seçim propagandasının en önemli unsuruydu. Ama bu gemi, dünyanın sıfır uçak taşıyabilen ilk “uçak” gemisi olduğu için, bir karşılaştırma yapmakta zorlanıyorum.
Bir tek şunu söyleyebilirim. Kıbrıs’ı peşkeş çekmek isteyenler vatan hainiydi. Burası hakikaten batmayan bir uçak gemisidir. Kimse “hatalarından döndüler” demesin. Fiyatının değerini anladılar ve yeni fiyatı henüz biçemiyorlar. Serdeki hainlik geni bakidir. Pazarlık taktikleri değişebilir.
İncirlik için ise söylenecek bir söz kalmadı herhalde. Oradan kalkan uçak, değil Türk İHA’sı Türk uçağını bile vurabilir. Bağırılır, çağırılır ve bir fiyatta anlaşılır. Nihayetinde bir örnek oluştu. Rusya 33 askerimizi şehit edince, özür dilemeye gitmiştiler Putin’in ayağına.