Bugüne kadar salon toplantılarında, evinin önündeki öldürüldüğü yerde, Cumhuriyet gazetesinin Cağaloğlu’ndaki eski binasının önünde pek çok kez Uğur Mumcu anmasına katıldım. Ancak dün akşam katıldığım anma, hepsinden farklı ve özeldi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Cemal Reşit Rey Konser Salonu, dün akşam yeni sezonunu Uğur Mumcu’ya özel bir konserle açtı: Uğur Mumcu Kantatı.
Turgay Erdener’in bestelediği kantat, Murat Cem Orhan şefliğindeki CRR Senfoni Orkestrası ve Volkan Akkoç yönetimindeki CRR korosu tarafından icra edildi. Görkem Ezgi Yıldırım, Tuğba Mankal, Selva Erdener, Emre Akkuş ise kantatı seslendiren solistlerdi.
5 bölümden oluşan ve 25 dakika süren kantat, Uğur Mumcu’nun yazılarından yararlanılarak yazar Şirin Aktemur tarafından yazılmıştı ve Uğur Mumcu’nun sözleriyle son buldu.
Uğur Mumcu Kantatı’nın ardından ise ikinci bölümde Mozart’ın tamamlayamadan hayatını kaybettiği Requiem isimli eseri vardı. Uğur Mumcu Kantatı ile Mozart’ın Requiem’ini birlikte vermek konserin temasına oldukça uygundu.
Uğur Mumcu, alçak bir suikast sonucu hayattan, ailesinden ve bizlerden koparılmıştı. Aynı şekilde Mozart da bugün bile tartışmalı ölümüyle 35 yaşında dün akşam konserde dinlediğimiz Repuiem’i tamamlayamadan ölmüştü.
Orkestra Şefi Murat Cem Orhan yaptığı kısa konuşmasında iki ismin de hayattan koparılmasına değinerek “Uğur Mumcu ve Mozart yaşasalardı, dünya nasıl bir yer olurdu?” sorusunu sordurtuyordu. Ben kendi adıma dünyanın daha iyi, Türkiye’nin de kesinlikle daha dirençli olacağını düşünüyorum.
Konseri dinlerken ben de salonu dolduran diğer kişiler gibi sadece Uğur Mumcu’yu değil pek çok ismi geçirdim aklımdan. Türkiye kesin daha iyi bir yerde olacağı gibi Türk insanı da dünyada hak ettiği yerde olurdu.
Tabi bütün bu düşünceler kafamın içinden geçerken yer yer hüzünlendim, yer yer heyecanlandım, yer yer öfkelendim. İşte tek bir düşüncede bu kadar duygu değişimi de sanatın gücü olsa gerek.
Anladığım bir şey daha vardı ki, o da mücadele içinde işin duygu yönünü biraz kaçırıyormuşuz gibi geliyor. Yani tamam, yazıyoruz, çiziyoruz, yeri geliyor eyleme geçiyoruz ama bütün bunları ne kadar hissediyoruz ya da ne kadar yaşıyoruz? Dün akşamki anma etkinliği biraz da bana bu soruyu sordurduğu için özeldi.
Ve teşekkür faslı; İstanbul Büyükşehir Belediyesine, CRR yönetimine, eserde emeği geçen yukarıda isimlerini saydığım ve isimlerini sayamadığım orkestra ve koro üyelerine ve bu özel geceye katılmama vesile olan Kaya Ataberk ve sevgili eşi Nurten’e çok teşekkür ederim.