Rusya’nın Ukrayna’yı işgali “uluslararası hukuk” tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. İşgali, NATO’nun genişlemesi ve ABD’nin kışkırtıcılığıyla gerekçelendiren kesimler, Rusya’nın kendi sınırlarını korumak için Ukrayna’ya girebileceğini ve saldırının haklı sebeplere dayandığını söylüyor.
Çok tanıdık değil mi? Yıllarca bu propagandayı dünyanın farklı coğrafyalarında Amerikan işgallerinde duyduk. ABD önce gerekçeler üretir, ardından işgal eder, sonra da işgalci olarak bulunduğu bölgedeki askerlerini korumak için “meşru müdafaa hakkını” kullandığını söylerdi. En son aşamada halklara “demokrasi getirdiklerini” söyleyerek, işgali meşrulaştırmaya çalışırdı.
Putin’in; Ukrayna’nın Nazizm’den ve militarizmden arındırılacağını, oligarkların kurduğu yolsuzluk düzeninin temizleneceğini söylemesi tam olarak bu Amerikan kafasına denk geliyor.
Amerikan haydutluğu Rusya’nın işgalciliğini haklı çıkarır mı? Tabii ki çıkarmaz. ABD’nin Irak’ta, Afganistan’da yaptıklarını öne sürerek, Rusya’nın işgalciliğine gerekçe yaratanlar; emperyalizmi güçlü olan herkesin kullanabileceği bir askeri yöntem haline getirip, bu saldırganlığın normalleşeceği bir dünyanın yolunu yapıyorlar.
Bizler ABD uydurma gerekçelerle Irak’a saldırırken, “uluslararası hukuku” dayanak göstererek karşı çıktık. Bugün de aynı gerekçeyle Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı çıkıyoruz.
ABD’nin haydut olması, aynı haydutluğu başka bir ülkenin yapması için gerekçe olamaz. Haydutluğun, hırsızlığın ve talanın yaygınlaştığı, sıradanlaştığı bir dünya için değil; bunların yok edildiği eşit ve adil bir dünya yaratmak için mücadele ediyoruz.
ABD’nin yaptıklarını bir “emsal” olarak ortaya koyanlar, Rusya’nın da aynılarını yapacağını haber mi veriyorlar? Yoksa, “gücün kime yetiyorsa” anlayışının egemen olduğu yeni bir dünya düzenini mi “müjdeliyorlar”?
“Hukuk” kavramı da “uluslararası hukuk” kavramı da tartışmaya açık kavramlar. “Diplomasi” de bu kavramlardan bir tanesi. Ancak kavramların kusurlu yönlerinin olması, bunları topyekun reddetmemizi gerektirmiyor.
Bugün herkesin örnek olarak gösterdiği Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bir “uluslararası hukuk” uygulamasıdır. Lozan Anlaşması gibi. Türkiye’nin KKTC’deki varlığının “garantörlük anlaşmasıyla” gerekçelendirilmesi gibi.
Günün birinde bir Rus Çarı, “Uluslararası hukuk mu kaldı?” kaldı diye sorup Montro’yü tanımadığını söylerse; Avrupa Birliği, Kıbrıs’ta Türk varlığını tamamen reddederse dünyadaki dengelerden faydalanma olanağını kullanacağınız bir diplomasi aracından bile yoksun olacaksınız.
Aslında itiraf edin, sizler tam da İsrail’in Filistin’e yaptığını yapmak istiyorsunuz da gücünüz yetmediği için şimdilik yapabilenleri alkışlamakla yetiniyorsunuz. Derdiniz emperyalizmle değil, bir türlü emperyalist olamamakla. Aslında eleştirdiğiniz Amerikancılığın damıtılmış halisiniz.