Ulusların varoluşundaki en büyük etken dildir. Bu yüzden varlıklarını korumak ve büyütmek için dil unsuruna oldukça fazla önem verirler. Köken açısından derin bir tarihe sahip olmaları, o topluluğun aynı lisan üzerinden geniş bir coğrafyaya yayılmasını tetikler. Bu da başta kültürel entegrasyona ve bununla birlikte gelişen ekonomik birliğe kadar evrilebilir.
Emperyalist devletlerin en büyük silahı, sömürü yaptıkları topraklara kendi dillerini yerleştiriyor olmalarıdır. Çünkü “dil” aidiyet duygusunu da tetikler. Ülkemizde ise uzun yıllar önce başlayan dil yozlaşması günden güne artarak devam etmekte. Yabancı lisanlara özenilmesi ve bunların birçok alanda kullanılması sürecin gittikçe şiddetini arttırmış durumda. Bunun yanı sıra gerek teknolojik platformlarda gerek fiziki olarak; ne Türkçe ’ye, ne İngilizce ’ye ne de başka bir dile benzeyen farklı türetmelerde oldukça fazlalaştı. Ülke olarak en önemli güçlerimizden biri olan dilimizin yozlaşmasının önüne geçmeye çalışırken, yurda giriş yapan sığınmacılar ile süreç içinden çıkılmaz bir hale gelmiş noktadadır. Bazı şehirlerdeki muhitlere girdiğinizde Türkiye’de olduğunuza inanamayacak noktaya gelen bu faşizme maalesef ülke politikasında makro bir çözüm bulunamamış ya da bulunmak istenilmemektedir…!?
Bir kaçyerel yönetimin yaptığı uygulamalar ile kısmi ölçüde önüne geçilmek istenilse de gerek iktidar gerek ise muhalefetin son hamleleri ile Türkçenin korunması süreci büyük bir kaosa dönüşmüş durumda.
Tarihimize baktığımızda ise; Karamanoğlu Mehmet Bey’in örnek alınması gereken noktada; kendi ülkemizde yabancılaşmaya yüz tutar hale gelmiş durumdayız. Bazı sokaklar, caddeler sanki Suriye modeli verilmiş film platoları gibi karşımıza çıkıyor. Ülke politikalarımız ile; Ulusal birliğimizi korumak adına; Türk Kültürü’ne vereceğimiz önemi maalesef günlük ucuz politikalar uğruna hiçe saymaya başladık. Kimliğini yitiren toplumların tarihin en hazin sayfalarında nasıl yok olduğunu ve olacağını görmezden gelmek; ülke ve millet adına yapılacak en fena işlerin başındadır. Bu yüzden tarihten ders çıkarmak deyimini sadece bildiğimiz bir klişe olarak değil aynı zamanda harekete geçirip, uygulayacağımız bir ders niteliğinde de önemsememiz gerekmektedir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Türkçeye ne kadar önem verdiğini kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu’ndan ve yaptığı Dil Çalıştaylarından görmekteyiz. Fakat ne yazık ki günümüzde kendi yolundan gittiğini söyleyenlerden bazıları, O’nun gösterdiği hedefi görmezden gelip; oy endeksli seçim reklamları ile Ulusal kimliğimizin en önemli varoluş dinamiği olan Türkçe’mize büyük bir ihanet içindedirler.
Sığınmacı politikasını dahi hala sağlıklı bir temele oturtamayan muhalefetin talihsiz söylemleri zaten hali hazırda var olan iktidarın Türk kültürünü Arap kültürü ile asimile etme gayretine de koltuk değneği olmuştur.
Türk Diline çalışmaları ile büyük hizmetleri olan Prof. Oktay SİNANOĞLU “ByeBye Türkçe” adlı eserinde şöyle demiştir; “Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek, Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.” “Türk dili kalmazsa, Türk dili parçalanırsa Türklük kalır mı? Atatürk kendi sözleriyle bunu defalarca ifade ediyordu:
‘Türk demek dil demektir. Milliyetin en bariz vasıflarından biri dildir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.’”
Prof. Sinanoğlu’nun büyük Atatürk’ün muhteşem sözü ile bitirdiği bu paragrafından ders çıkarmak lazım. Ve şu hiçbir zaman unutulmamalıdır sizin için seçim stratejisinin dili Arapça ise Ulusun kaderi de TÜRKÇEdir ve Türkçe yazılacaktır!