Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Şam’a giderek Beşar Esad’la görüştü ve yapılan toplantıda Ürdün’de bulunan Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili bir anlaşmaya varıldı.
Ürdün’de yaşayan 700 binden fazla Suriyeli mülteci var. Ülkenin nüfusunun 11,5 milyon olduğu düşünüldüğünde oransal olarak Türkiye’ye pek yaklaşamasa bile, yine de kalabalık bir Suriyeli nüfusunun olduğu görülüyor.
Mültecilerin çok önemli bir kısmı 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı sonrası Ürdün’e geldi ve çok uzun süredir ülkedeler. Ancak Ürdün çok uzun süredir Suriyelileri geri gönderecek adımları atacağını dile getiriyordu. Esad’la yapılan görüşme ile süreç başlatıldı.
İç Savaşın başladığı dönemde Ürdün yönetimi Esad’a karşı tavır almış, ülke üzerinden Özgür Suriye Ordusu’na silah desteği sağlanmasına göz yummuştu. Gerilim iki ülke sınırına da yansımış, çatışmalar da yaşanmıştı.
Çok uzun bir süre gergin devam eden ilişkiler, Esad’ın yeniden hâkimiyet kazanmasıyla birlikte yumuşadı. Ürdün Kralı 2. Abdullah, Esad’la ilk diplomatik ilişki kuran isimlerden biri oldu.
Esad’la kurulan temasın temel sebebi Ürdün’ün mültecileri geri göndermek istemesi ve bunun için de görüşmenin bir zorunluluk haline gelmesiydi.
Ürdün yönetimi ülke içinde Suriyelilerin varlığına yönelik tepkinin farkındaydı ve bunu bir öncelik olarak gördüğü için Esad’la ilişki kurmaktan başka seçeneği olmadığını gördü.
Suriyelilerin çok yoğun olarak yaşadığı başka bir ülke olan Lübnan da Esad’la henüz kesin bir anlaşma yapmasa bile geçtiğimiz aylarda “Suriyelileri geri gönderme” planını deklare etmiş ve her ay 15 bin Suriyelinin ülkelerine geri göndereceğini açıklamıştı.
Barındırdığı mültecilerin sayısı çok daha fazla olan, insan kaçakçılığının merkez üssü haline gelmiş ve milyonlarca kaçak göçmenin yaşadığı bir ülke olarak Türkiye ise hala net bir adım atmış değil.
Rusya’nın emriyle Moskova’da Suriye ile yapılan diplomatik görüşmelerde yol alınamadı.
Aslında soru şu olmalı: AKP Suriye’yle anlaşmayı gerçekten istiyor mu?
Sürecin başından beri iktidarın açık sınır politikasının, demografik bir projenin sonucu olarak Türk ulusunu yok etmek için bilinçli biçimde hayata geçirildiğini belirttik.
Bu tezgâhı kuranlar şehirlerde gettoların kurulacağını, Türk dilinin yok edileceğini, Türk kültürünün yozlaştırılacağını ve elbette laik kent dokusunun değişeceğinin farkındaydılar. İslamcıların en büyük hayali “ulus”u yok etmek ve kozmopolit bir imparatorluk nüfusu yaratmaktır.
4000 Suriyeli sağlık personelini istihdam etmekle övüne Sağlık Bakanı tam olarak bu zihniyetin adamıdır.
Ama İslamcılar için sağlık personeli istihdam etmek yeterli gelmez.
Bir Suriyeliyi Dışişleri Bakanı olarak görmek, 23 Nisan’da Suriyeli bir çocuğa koltuğunu bırakmak…
Tayyip Erdoğan’ın “Suriyeli” bir TSK generaliyle el sıkışmaktan çok mutlu olacağını düşünüyorum.
Esad’la görüşen Ürdün Dışişleri Bakanı’nın hemen ertesi gün Türkiye’ye gelerek Erdoğan’la görüşmesinin gerçek sebebi, Ürdün’den gönderilecek Suriyelileri Türkiye’ye devretmek olabilir mi?
Kısaca, Erdoğan ve siyasal İslamcılar Suriyelilerin ülkedeki varlığından son derece mutlu.
Fransa’da yaşanan olaylardan sonra AKP sözcüsünün “Fransa ve Türkiye’nin birbirine benzetilemeyeceğini” söylemesinin esas sebebi bu memnuniyet.
İktidarın derdi gerçek bir çözüm üretmek olmadığı için, kamuoyunu oyalayacak uygulamalar yaparak tepkiyi dindirmeye çalışmak asıl amaç haline geliyor.
Dilovası olaylarından sonra 10 Suriyelinin “hemen deport edildiğini” açıklamak böylesi bir göz boyama!
Hürriyet’te dün yayınlanan bir haber benzer bir amaca hizmet ediyor. “İstanbul’da yeni dönem… Kaçak göçmen avı” başlığıyla verilen ayrıntılı haber İstanbul polisinin yeni bir uygulama başlattığını, “Boğaz’daki tur teknelerinden eğlence mekânlarına kadar her yerde ‘kaçak göçmen’ denetimi yapacağını” yazıyor.
Habere göre ilk uygulamada tam 354 kaçak göçmen yakalanmış ve hemen “deport edilmişler”!
Bu hızla tam 10 senede tüm kaçak göçmenler geri gönderilebilir. Tabii ülkelerine döndüklerinde Boğaz’da yeni bir tur eğlencesine katılmak isteyip tekrar sınırdan geçmezlerse…