Muhalefetin cumhurbaşkanlığı için hızlanan aday belirleme sürecinde öne çıkan ve kamuoyu tarafından da kabul gören iki isim; Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu… Ankara ve İstanbul’u neredeyse baştan yaratan; kamu kaynaklarına sahip çıkan, harcamalarda önce devlet ve millet menfaatini düşünen iki belediye başkanı gerek milli gerek toplumdaki duruşları ile cumhurbaşkanlığı koltuğunun en güçlü isimleri olarak karşılık buluyor.
Böyle bir vitrine sahip iki aday söz konusuyken muhalefet farklı bir isim düşünmeli midir? Mantıklı açıdan bakarsak buna “hayır” cevabını veririz. Fakat güç ve ihtiras zehirlenmesi yaşamak istiyorsak “evet, düşünülmeli” cevabına ulaşırız. İkinci cevabı vermek ise, daha önce izlenen bir filmin tekrarı hatta daha trajik bir durumda vuku bulacaktır. Çünkü son genel seçimlerden sonra artık toplumun hassas noktalarının ne kadar belirleyici olduğunu bir kez daha gördük. Türk siyasetinde toplum; duyguları ve değerleri üzerinden refleks göstermektedir. Bu aşamada yapılan ittifak stratejileri de bu iki unsur göz önünde tutularak kurulmalıdır.
Hali hazırda düzensiz ve iktidarın yönetemediği göç politikaları yüzünden Türk kültürü ve toplumsal normları tehlike altındayken etnik bir dejenerasyona sebep olabilecek ittifaklardan kaçınmak gerekir. Ana muhalefet partisinin “neo-kürt” politikalarını gözden geçirmesi bu hususta hayati önem taşımaktadır. Yüzünü ulusal politikalara, Atatürk ve devrimlerine dönmüş, kadrolarını ve örgüt yapısını bu temel üzerine kurmuş bir Cumhuriyet Halk Partisi’nin; milli duruşa sahip, Türk kültür ve tarihsel birikimine sahip çıkan bir aday ile iktidara gelmesi çok yüksek ihtimaldir.
Bu noktadaki temel strateji faşist ve etnikçi bir siyasetten ziyade aksine kapsayıcı ulusal bir politikadır. Ülkenin ve toplumun olmazsa olmaz değerlerinin ön planda tutulduğu bütüne yönelik bir siyaset birçok kesim tarafından kabul görecektir. Son seçimde iktidar ve toplum tarafından yıpratılmış bir Kılıçdaroğlu ile seçime girmek ne kadar yanlış ise; etnik kürt oylarını alabilmek adına partinin ve toplumun değerlerini yok sayan bir isimle seçime girmek de bir o kadar yanlış olacaktır.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin genel seçimlerde sandığa yansıması ihtimali oy yüzdesi olarak sanıldığı kadar büyük olmayacaktır. Çünkü bölgesel seçimler ile genel seçimlerde seçmen refleksi birbirinden bağımsızdır. Lakin bu noktada yereldeki başarılar ve halkın memnuniyeti de mutlak surette sandığa yansıyacaktır.
Türk toplum yapısı; siyasi kararlarında öncelikle duygusal hareket eder. Aday ile arasında güçlü bir bağ arayışına girer. Zihninde yarattığı kriter listesinde daha çok “onaylanmış kutucuk” ister. Bu bağlamda iki dönemdir yıkılmayan, yıkılması da zor olan iki isim üzerinde yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyorum. Şapkadan tavşan çıkaracak kadar zamanımız ya da lüksümüz yok. Ve daha da ötesinde bir gerçek var; CHP’nin yereldeki bu zaferinin baş mimarları yine Yavaş ve İmamoğlu gibi halkına, şehrine hizmet eden tüm belediye başkanlarıdır. Bu yüzden kimse kendini bu zaferin merkezine koyup, adaylık hayalleri kurmasın. Yukarıda da söylediğim gibi bu saatten sonra şapkadan tavşan çıkmaz, tavşan yahni olur…
Olan yine ülkeye ve millete olur…!