Abdüllatif Şener’e direkt saldırılar yapılmakta ama Şener, Erbakan’ın iktidar olduğu dönemde Maliye Bakanı olarak genç yaşta bakan olmuştu. Daha sonra AKP’nin kuruluş döneminde üç önemli liderden biri oldu. Özelleştirme Bakanı olarak Erdoğan’ın istediği Galataport özelleştirmesine “milli çıkarlara aykırı” diyerek imza vermedi ve istifası istendi. CHP’ye girmesi ise CHP’nin bir yol ayrımında olduğu dönemde gerçekleşti.
Kılıçdaroğlu CHP başkanlığına geldiği zaman, bütün manşetlerde “Bir yiğit oğlu Kılıçdaroğlu” diye bağırıldığı zaman “Kılıçdaroğlu ABD’nin yeni aktörü” başlığında bir değerlendirme yapmıştım. Kılıçdaroğlu “Baykal’ın CHP’si %25’ten fazla oy alamıyor, ben açılım yapacağım,” demişti. Başta laiklik kavramı ve Atatürkçülük kavramı ve Altı Ok kavramı gibi kavramların artık CHP’ye dar geldiğini söyledi ve bu kavramları yırtıp atarak yeni bir CHP yaratma girişimine başladı. Bu girişimin içinde “Beton Kemal” diyenleri partiye aldı. Anti-Atatürkçü ve anti-Altı Okçu ve anti-milliyetçi tavırların CHP’ye eklemlenmesi başladı. Tabii anti-AKP unsurlar da hızlıca partiye kaydedilirken bu süreçte Abdüllatif Şener Kılıçdaroğlu için büyük bir değerdi.
6’lı Masa’da CHP’yi beş benzemez ile bir araya getirdi. Bu konuyu daha önceki değerlendirmelerimde ayrıntılı incelemiştim, tekrar etmeyeceğim. Abdüllatif Şener gibi AKP’den ayrılmış olanları partiye “farklı bir renk” diye kattı. Babacan, Davutoğlu ve Saadet Partisi’ni ise partiye almasa bile 6’lı Masa’da yanına almıştır.
Abdüllatif Şener’in son seçimde CHP’ye oy vermediğini ilan etmesiyle CHP’nin açılım projesi bütünüyle patlamıştır. Bir yandan da Kılıçdaroğlu’nun “Ben Aleviyim” çıkışı, İslamcılar arasında AKP etrafında yeniden birleşmeye yol açmıştır.
Kılıçdaroğlu’nun ittifak politikasının çökmesi önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinin kaybedilmesini de getirecektir. Şener’in de “Kılıçdaroğlu parti başında kaldığı sürece yerel yönetimler kaybedilecektir” demesi de bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu anlamda Şener’in de Sinan Oğan’ın “plana sadık kal” planının içinde yer aldığı düşünülebilir.
Muhalefet açısından yapılması gerek şudur. AKP Kürt-İslam senteziyle Türk-İslam sentezini İslam parantezi altında birleştirmiş ve “Süper İslam Sentezi”ni kurmuştur. Buna karşı muhalefet de “Türk” parantezi içinde yeniden dizayn edilmelidir. Başarılı olmanın tek yolu budur. Böylece AKP içindeki Türkçüler, MHP içindeki Türkçülerle İyi Parti içindekiler bu şekilde bir araya gelebilecektir. Devrimci, sosyalist, seküler Türkçülerin de bu muhalif ittifaka eklenmesiyle “Süper İslam Sentezi” durdurulabilir. Bu ittifak “Yeniden Atatürkçülük” ittifakı olarak da adlandırılabilir. Hatta bu çizgi “Sultangaliyevcilik” olarak adlandırılarak Türkiye’yi Türk dünyasıyla da birleştirebilir.
Hem AKP hem de CHP cephesi içindeki Türkçü unsurların bu cepheleri terk ederek “Türkçülük” parantezi altında birleşmesi ve sol-Türkçü bir seçenek yaratması önümüzdeki dönemin asıl politikası olmalıdır.
Diğer taraftan, Aleviler içindeki “Türk Aleviliği”ne inanan kesimlerin de CHP cephesinden koparak “Türklük” parantezine katılması ve “Türk-İslam Sentezi”nden kopan “Türkçü” unsurlarla birleşmesi aslında “İslamcılık” parantezinde yeniden birleşmiş Türk-İslamcı ve Kürt-İslamcı bloğa karşı “Seküler Türkçü” bir yeni odak yaratılmasını da sağlayacaktır.
Son 10 yılın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdiğimizde 2014’ten beri üç seçimde de Erdoğan %52 oy almıştır ve kazanmıştır. Karşısındaki muhalif blok ise hep %48’le sınırlı kalmıştır. 2023 seçimlerinin farkı, yani Erdoğan’ın bu oy oranına ilk turda ulaşamamasının en temel nedeni ise Sinan Oğan’ın adaylığıdır. Her iki gruba karşı duran Türkçü insanların verdiği %5’lik oyla Erdoğan, %50 altında kalmıştır. Erdoğan’ın ilk turda kazanmasının önüne geçerek politik gücünü gösteren bu %5’lik kesim, AKP, MHP, İyi Parti ve CHP içindeki “Türkçü” yığınlarını toparlayarak ve bir kartopu gibi büyüyerek Türkiye’yi “Süper İslam Sentezi”nden kurtarma potansiyeline sahiptir.
“Beton Kemal” söylemleriyle öne çıkmış Mehmet Bekaroğlu’nu CHP’ye entegre ederek ortaya çıkan “CHP’yi İslamcılığa açma” hikayesi, giderek içinden Atatürkçüleri ve Türkçüleri dışlayarak CHP’ye İslamcıları yerleştirme projesine dönüşmüştür.
Asıl dillendirilmeyen olay ise CHP’deki bu “sağa açılım” projesinin ürünü olan İmamoğlu ve Yavaş gibi “sağdan CHP’ye monte edilen” belediye başkanlarıdır. Kılıçdaroğlu’nun CHP başkanlığını sürdürdüğü noktada İyi Parti’yle ittifak yapma şansı kalmamıştır. Kılıçdaroğlu’na küskün olan geniş bir CHP’li seçmen olduğu da ortadadır. Böylece, İmamoğlu’nun da Yavaş’ın da kazanma şansı ortadan kalkmaktadır. İmamoğlu, biraz da bu yüzden Parti başkanlığına geçerek CHP İstanbul’da yerel seçimi kazanamasa bile kendi pozisyonunu güçlendirmiş olacaktır. Bu stratejiye karşıt olarak CHP yönetimi ise İmamoğlu’nu ve Yavaş’ı kaybedecek noktada bırakmayı planlamaktadır.
Anayasa değişikliği stratejilerine gelirsek, AKP başörtüsünü gündeme getirdiğinde 6’lı Masa’nın diğer unsurlarını (İyi Parti dâhil) yanına çekerek 400 milletvekilliğine ulaşacaktır. Daha sonra “af” vaatleriyle HDP’li 50 milletvekili de destekleyebilecektir. Böylece 450’ye kadar milletvekilini yanına çekebilecektir. Bu anayasa ortaklığının bedeli olarak da İyi Parti ve HDP yerel seçimlerde ayrı adaylar çıkararak özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde AKP zaferini garantilemiş olacaklardır. Bu da “plana sadık kal”ın bir parçasıdır.
CHP’nin 81 il başkanının imzaladığı söylenen ancak Canan Kaftancıoğlu’nun yazdığı belli olan metinde, esas olarak Atatürkçülük CHP siyasetinden tamamen çıkartılarak sol-Kürtçü-Alevici kimlik vurgulanmaktadır. Böylelikle sağdan gelen Yavaş-İmamoğlu gibi isimler de tasfiye edilmektedir. CHP’nin 81 il başkanından 55’i atanmış isimlerdir. Ayrıca CHP’deki delege yapısı da bilinmektedir. Dolayısıyla İmamoğlu önümüzdeki kongrede aday olursa, Alevi olmayan kimliğiyle kaybedecektir. Dolayısıyla CHP yönetiminin İmamoğlu-Yavaş gibi isimleri dışladığı söylenebilir.