Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut, Rusya ile AB arasında yaşanan doğalgaz krizini göstererek Türkiye’de kışın turizm gelirlerinin artacağını dile getirdi.
Bulut sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Gazı kesilen AB vatandaşlarından en az 1 milyonunun bu kışı Türkiye’de geçirmek için harekete geçtiğini; İstanbul, İzmir, Antalya ve birçok ilde otellerin kışı dolu geçireceği gibi ev alım ve kiralama için harekete geçtiğini” söylüyor.
Yiğit Bulut’un açıklamaları her ne kadar belirli illerde kira fiyatlarının artacağı gerekçesiyle eleştirilse de mesele bununla sınırlı değil. Erdoğan’ın ekonomi danışmanlarından Yiğit Bulut bu sözleriyle Türkiye’nin artık Avrupa’nın “çılgın 1 milyoncusu” olduğunu, Türk Lirasının artık iyice değersizleştiğini dile getiriyor ve bu durum bir ülke açısından övünülecek bir durum değil.
İktisadi anlamda yerel paranın itibarsızlaşması anlamına gelen bu durum gerçekten de Yiğit Bulut’un söylediği gibi Avrupalı turist açısından önemli fırsatlar yaratıyor. Avrupalı turist açısından Türkiye çok ucuz bir ülke. Peki bir ülkenin ekonomisini yöneten insanlar kendi paralarının bu kadar değersiz olmasıyla neden övünür ki?
Diğer taraftan Yiğit Bulut’un sözleri AKP’nin ekonomi anlamında Türkiye’ye biçtiği rolü tam olarak özetliyor. Bulut’un 2017’de doların yükseleceğini söyleyenleri “felaket tellallığıyla” suçladığı ve doların 5 TL olacağını söyleyenleri “özür dilemeye” çağırdığı videosu milyonlarca kez izlendi.
Ancak burada sorun sadece öngörünün yanlış çıkması değil. AKP iktidarı Türk Lira’nın değersizleştiği bir ekonomik yönelimi bilerek ve isteyerek tercih etti. Turist sayısının artacağı, hammadde fiyatlarının düşeceği buna bağlı olarak ihracatın artacağı, ucuz işgücü rolü üstlenecek bir ekonomik model bilinçli olarak seçildi.
Böyle bir modelin anlamlı olabilmesi için de yerli paranın dolar karşısında değersizleşmesi bir zorunluluktu. “Büyüme” ve paranın değer kaybetmesi eş zamanlı olarak meydana geldi ancak “büyüme” kelimesinin cazibesi diğer taraftaki olumsuzlukları kolaylıkla unutturdu.
Bir paradoks gibi gelse de bugün Türkiye’nin büyümesi ülkenin cari açığını daha da arttırıyor. Yani insanların borçlarını kapatmak için daha çok çalışırken, borçlarının artması durumu gibi.
AKP iktidarının “ucuz turist” sloganı da benzer sonuçlara yol açıyor. Avrupa’da “ısınamayan” vatandaş Türkiye’ye geldiğinde bunun maliyetini Türk Devleti karşıladığı için devlet turisti sübvanse etmiş oluyor.
“Bunun maliyeti ne olur ki?” sorusu Avrupa’nın yaklaşan enerji sıkıntına karşı aldığı tedbirlere bakılınca anlamsız. Daha şimdiden gece aydınlatmalarının kapatılması, restoranlarda aydınlatma kısıtlamaları gibi tedbirler alınmış durumda. Yani maliyetler en aşağıya çekiliyor.
Diğer taraftan Yiğit Bulut ve arkadaşları bu tarz çağrılarla Avrupa’nın hesaptan düşmeye çalıştığı bu maliyetlere de talip oluyor. Fabrikaların bile Türkiye’ye taşındığını görebiliriz.
AKP’nin ekonomik düzeni açısından iki anahtar var: Daha çok büyüme, daha çok turist. Oysa bu ikisinin de bir “maliyeti” var ve bu maliyetleri üstlenmek Türkiye’yi daha da sıkıntılı bir duruma doğru sürüklüyor.