Hangi birini anlatmalı bu bizim basının hallerinden?
Hangi birini düzeltmeli?
Hangi birini kibirden arındırmalı?
Taşlaşan kalplerin hangi birini eritmeli?
Biri işgali, işgalciyi savunuyor; beriki direnenin yanında olana saldırıyor, öbürü orta yolcu görünme derdinde. Evinde oturan cephede savaşana akıl vermeye kalkıyor. Bir başkası tüm insani duygularını yok etmiş, zalimin borusunu üflüyor.
Bitmiyorlar, bitecek gibi de durmuyorlar…
“Bir başka savruluş Zelenski’den icat edilmek istenen ‘özgürlük savaşçısı’ söyleminde yaşanıyor. Tüm kariyeri kurgulanmış bir gösteri izlenimi veren Zelenski’den demokrasi kahramanı üretenler, onun kariyer çizgisine yön veren sermaye dinamiklerine ve NATO saldırganlığı dalgası üzerinde nasıl yükselişe geçtiği gerçeğini tartışmak istemiyor.”
Bugünkü yazının konuğu Evrensel gazetesi yazarı Yücel Demirer.
“Zelenski’den icat edilmek istenen özgürlük savaşçısı…”
Muhtemelen nezih, güzel bir semtteki evde; sıcak bir odadaki masanın üstündeki bilgisayarın yanı başında duran sıcak çaydan bir yudum içildikten sonra yazılmış bir cümle.
Cümlede hedef alınan kişinin ise tepesinin üstünden şu an savaş uçakları geçmekte, üzerine yağmur damlası gibi bombalar düşmekte…
Yazının nasıl yazıldığı benim tahminim; yanılmış, yanlış kurgulamış olabilirim ama hedefteki kişinin içinde bulunduğu durum tartışma götürmez bir gerçek.
Ülkesi işgal edilirken buna direnene, işgalciyle savaşana ne denir?
İşgalcinin saldırırken ki amacı nedir?
Bu iki sorunun herkes için kesin olan cevabı Yücel Bey için de geçerliyse, Zelenski’yi icat edilmiş bir meta olarak görmek art niyet değil midir?
Yok, eğer değilse ve Yücel Bey’in bu sorulara cevabı herkesinkinden farklıysa kavramlar üzerine biraz daha düşünmesini, kafa yormasını tavsiye ederim kendisine.
Ama bambaşka bir senaryo(!) da olabilir mesela…
Belki o bombalar da Zelenski’nin kariyeri gibi bir kurgudan ibarettir.
Belki de şu an gerçek hayattan tamamen koptuk ve hepimiz yer yer dramaya kayan fantastik bir filmin kurgusal karakterleriyiz. Zelenski de başrol mesela, oyunculuk tecrübesi var sonuçta değil mi? Neden olmasın? Çocuklara, sivil halka figüranlık kalmış ve rol gereği ölüyorlar. Zaten görünen kanlar da boya. Dijital çağdayız sonuçta; bilgisayar ortamında sahneye bir iki uçak ve bomba montajlamak zor bir iş değil. Hâl böyle iken Yücel Bey’e bu filmin yönetmenliği düşmeli, aşağısı kurtarmaz kendisini çünkü. Yapımcılığını da yönetmenin de içinde bulunduğu cenah üstlenmiş.
***
Aslında bu kadar fazla anlatmaya gerek yoktu. Yücel Bey’in bu yazısına verebileceğim en güzel yanıtı, Yücel Bey yazısında vermiş zaten: “… Bindirilmiş masabaşı kıtaların ve her konuda fikir sahibi olanların bilgi bombardımanına karşı neredeyse çaresisiz.”
Daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki?
Barikat hakkında hiçbir fikri olmayan masa başındaki biri barikatın başındakine laf ediyor.
Barikatın başındaki barikatı bıraksın; masa başındakini ikna etmeye çalışsın… Yücel Bey tam olarak bunu istiyor olmalı.
***
Bu aslında gerçek anlamıyla kibirdir. Bizim solcuların bir şeyi beğenmeme, eleştirme, her şeyin en iyisini ben bilirim hastalığı…
Bu kibir sadece ideolojik tartışmalarda kendini gösterse çok önemsemeyebiliriz fakat savaş ortamında haklı davası için savaşana karşı gösterilmesi psikokliniklik bir vakadır.