1990’larda ideolojiler öldü deniliyordu. Bu küreselleşmenin ve liberalizmin zaferinin ilanı için icat edilmiş bir slogandı. Ancak tarihin sonu gelmedi. Dünya çapında ve ülkeler içinde büyük çatışmalar dönümüne geri döndük. Bu yüzden ideolojiler yerine şiddet ve askeri darbeler öne çıkıyor. Özellikle ABD’de siyasi suikastlar son yıllarda artıyor. Büyük politik basıncın toplumsal dönüşüm yerine, bireysel terör ve hükümet darbeleri ile patlama yaptığı bir döneme girdik. Tıpkı 19. yy Avrupası gibi…
Politik eylemleri, bunlara şiddet içerenler dahil, esas olarak faillerinin açık beyanları ve saikleri ile değerlendirmek daha doğru olur. Neye, kime hizmet ettiği üzerinden değil.
Örneğin Avusturya veliahdını öldüren suikastçı, Sırp milliyetçisi olduğu için tetiği çekti. 11 Eylül’ü, intikam duygusuyla hareket eden, eğitilmiş ve kaynakları olan cüretkâr Arap gençleri gerçekleştirdi. 6 Ocak 2020’de ABD başkentini basanlar da faşist bir ihtilal ve ardından sağcı bir askeri darbe istiyordu.
Başarısız Trump suikastı ile ilgili de benzer bir değerlendirme yapmış, kime neye yaradığı işlerine girmeden, suikastçı çocuğu ele alan bir yazı yazmıştım.
Tabii bu, komploları aklayacağız anlamına gelmez. Siyasetin içinde komplolar da var. Ancak ilk bakış açımız siyasidir. Sonra başka veriler varsa, provokasyonları ve istihbarat savaşlarını da dikkate alırız. Kaldı ki bu iki alan iç içe de girebilir. Eylem bağımsız başlar, sonra güçlü aktörler bunu komploya çevirir. Örneğin 12 Eylül öncesi politik şiddetin failleri kendi iradeleriyle davranıyorlardı. Ama CIA ve cunta bunları kışkırttı, yönlendirdi ve kullandı.
Bazen de bir olay sadece bir provokasyondur. Veya son zamanlardaki moda tabirle komplo. Hitler’i iktidara getiren Reichstag Yangını gibi. Aktör bir devlet de olabilir, devletin istihbarat birimi de.
İki gün önce ABD’de büyük yankı uyandıran bir suikast yaşandı. Amerikan aşırı sağının önde gelen isimlerinden Charlie Kirk, 3000 kişinin izlediği bir üniversite etkinliğinde öldürüldü. Daha olay açıklığa kavuşmadan Netanyahu ve Trump kendisini “şehit” ilan etti. Suikastçı da daha yakalanmadı. Adı bile belirsiz. Ama transseksüel bir radikal olduğu bilgisi hemen paylaşıldı. Kaçıp giderken ağaçların arasına attığı suikast tüfeğinin üstünde bu tür sloganlar varmış kazınmış olarak. O zaman tüfeği neden suikast noktasında bırakmamış ki?
İşte bu olayda, ister istemez Reichstag Yangını gibi komplo ihtimali öne çıkıyor. Bu adamı bir Trump karşıtının veya solcunun vurduğu ihtimali biraz düşük geldi bana.
Charlie, ateşli bir MAGA ve Trump tarafları ancak Epstein konusunda en eleştirel yaklaşan kişilerden biriymiş. Suikasttan sonra bazı konuşmalarını dinledim. Son iki ayda Epstein ve İran meselesi üzerinden Trump’u eleştirmeye başlamış. Charlie, Müslüman düşmanı bir Hıristiyan köktendincisi olduğu için İsrail’in büyük destekçisiymiş. Ama son konuşmalarında Gazze’deki savaş suçlarını da eleştiriyor. Şunu not etmek gerekir. Evanjelist köktendinciler aynı zamanda Yahudi düşmanıdır. Müslümanlara daha çok düşman oldukları için bugün İsrail’i destekliyorlar.
Charlie, Epstein’in bir MOSSAD veya CIA ajanı olduğunu, bu yüzden Trump yönetiminin Epstein dosyasının üstüne gidemediğini ileri sürüyormuş. Trump’un seçim kampanyasının en önemli ayağını, Epstein ve Demokratlardan oluşan küreselci pedofil çetesinin Washington’u ele geçirdiği propagandası oluşturuyordu. Oysa Trump’un Epstein’ın en yakın parti dostlarından biri olduğu ortaya çıktı. Trump bu konunun kendisine döneceğini tahmin edemedi, çünkü tıpkı Türkiye’deki birileri gibi “ne olursa olsun beni desteklerler” yaklaşımına sahipti.
Epstein meselesinin bu olayda büyük gölgesi olduğu tartışma götürmez. Charlie’nin daha geçen hafta Epstein meselesinden dolayı sert eleştirdiği Trump, şu anda “canım kardeşim Charlie” diye yas tutan ve ülkesi için harekete geçen güçlü lider rolüne bürünebiliyor. Bizdeki Muhsin Yazıcıoğlu ağıtları gibi.
Trump daha cinayet ile ilgili hiçbir olgu ortaya çıkmadan, bunun aşırı sol terörün son çılgınlığı olduğunu ilan etti. “İyi Amerikalıları” koruyacaklarına ant içti. Bilindiği gibi Trump Demokratların yönettiği şehirlere kendi emrindeki ulusal muhafızları sokmak istiyor. Gerekçesi bu şehirlerin suç, radikalizm ve yasadışılığın kalesi olması. Demokratlar ise bunu Anayasa’yı ihlal eden bir darbe olarak görüyor.
Bu olay Trump’un elini güçlendirecek. Yani “kazan-kazan” meselesi var Trump için. Ya da yine Türkiye’den tanıdık bir ifade kullanırsak, bu olay Trump için “Allah’ın bir lütfu”! Trump terminolojisiyle İsa’nın!
Charlie de boyundan büyük işlere karıştığı için “şehit”lik mertebesine ermiş oldu. Sosyal medya ve yeni nesil aktivizmin ustasıymış. Tezgahladığı “rage bait” yani “öfke oltası” şovlarının amacı karşı tarafı kızdırmak ve kışkırtmaktı. İngilizce buna “öfke oltası” deniyor. Bizdeki Ak-trolllerin çok sık kullandığı bir taktik. İdeolojilerin öldüğü çağda siyaset artık bu Amerikan tarzıyla yapılıyor. Bu sefer, kafasını turuncuya boyamış “woke” bireyleri değil, belki de Beyaz Saray’daki turuncu kafalıyı öfkelendirmişti. Attığı son “öfke yemi” Epstein dosyaları ile ilgili oldu.
Demokratların lideri Nancy Pelosi’nin dahi “konuşmaya gerek yok, sahte gündem” dediği mesele anlaşılan çok da sahte bir gündem değil. Cumhuriyetçiler ve Demokratları bile birleştirebilen bir değer adeta bu garip sapık.
Böylelikle Charlie susmuş oldu. MAGA’cılar da, karşıtları da Epstein konusuna fazla girmemeleri konusunda iyi bir ders aldılar.
Bu olayın gösterdiği önemli bir diğer olgu ise dünyada komploların dahi çok komplike olmadığıdır. Hani diyorlar ya; “İsrail, ABD çok güçlü. MOSSAD ve CIA herkesi nasıl oynatıyor?”
Çok da tahmin edilemez yöntemler değil. Kaset siyaseti. İş dönüp dolaşıp buraya bağlanıyor. “İdeolojisiz” dünyanın ulaştığı bir dip noktası daha. Tabii bir yerde istihbarat üzerinden yürüyen siyaset tıkanır. Orada gerçek depremler başlar.

