Uzun yıllar devleti gasp etmiş zümrenin “Daru’l-Harb olan yerde yağma caizdir.” anlayışıyla haramı AK’ladığı, kendi içinde dahi adı konmamış bir kast sistemiyle çekirdek tabakasının sömürdükçe semirdiği, semirdikçe daha da çirkinleştiği, dış katmanların ve tabanın ise “Yeni Osmanlıcı” halüsinasyonlarla bu cehennemlerine odun taşıdığı hazin resme bakarak bir daha düşünelim…
Bir yerlere çöktükçe kendi çöküşüne doğru ilerleyen bu gürûhun servet transferi öylesine bir hızla sürmüş ki, bugün tabir yerindeyse sırtına yapıştıkları millette emecek bir damla kan bırakmamışlar. Emeklinin de emekçinin de hali her geçen zaman daha da acınacak durumda. Sudan sebeplerle insanların özgürlüğünün gasp edildiği, bebeklerin hapishanelerde doğmaya başladığı, ağır hastaların mahsus içeride tutulduğu, parayla diploma alınabildiği ve torpille işe girilebildiği için artık okumanın da bir anlamının kalmadığı ve son çare eğitimli genç insanların başka memleketlerde şansını aramaya başladığı bu cehennem platosunda öyle sahnelere maruz kalıyoruz ki, “Yarın ne olacak?” diye merak etsek de artık şaşırmıyoruz! İşte bu, rejim senaristleri için en kötüsüdür çünkü o eski sürükleyiciliği kalmamıştır. Evet, bu film mutlu bir sonla bitmez zira artık halkla dalga geçmeye başladılar! Büyü bozuldu cadı ortaya çıktı, takke düştü kel göründü…
Nitekim uluslararası büyük kuruluşların yayınladığı ve ekonomik büyüklüklerin baz alındığı 50 yıllık projeksiyonların hiçbirisinde Türkiye yok. Bunca garabetin yaşandığı bir yerde nasıl olsun ki?
•••
Yine bu çarpık düzenin demokratik teamüller içerisinde düzeltilebilmesinin de bir yolu yoktur. “Uzun zaman alır” demiyorum, “yoktur” diyorum. Bu girdaba nasıl girildiyse öyle çıkılmak durumundadır. O açıdan parlamenter demokrasi tartışmalarının da bugün için bir cazibesi kalmamıştır. Aksine, bu çarpıklık meseleyi şahsi kini ile bütünleştirmiş bir şahsın liderliğinde ve yine bu mevcut ucube Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile en az bir dönem her yeri dümdüz ederek düzeltilebilir. Ondan sonra bir normalleşmeden söz etmek mümkün olabilir. Dolayısıyla “Devr-i sabık” da yaratılmak zorundadır. Eskilerin “Devr-i sabık yaratmayacağız” sözü belki birilerini ürkütmemek için sarf ediliyor ama bu son derece içi boş alaturka bir lafazanlık. Ayrıca bu konuda pazarlık yapma hakkı da kimsede olmamalıdır zira birkaç kişinin özeli değil kamunun hak gaspıdır söz konusu olan. Bilakis hesaplaşmanın geçmişte Filipinler’de ya da Peru’da olduğu gibi olması gerekiyor. Kaçsalar da kalsalar da hesabının sorulması lazım. Bu şekilde yaklaşmak yerine yapanın yanına kâr bırakılırsa, toplum o vakit tamiri imkansız bir yola girer. Dikiş tutmaz, mutlak yok oluşa müstahaktır.
•••
“23 yıl boyunca İslam ve insanlık adına ne gibi olumlu bir katkıda bulunmuş bu rejim?” Samimi insanların önce bu soruyu sormaları lazım kendilerine. Yani son 23 yılda ne yapmışız da İsrail mezalimini ya da başka emperyalist güçleri sekteye uğratabilmişiz? Ne yapmışız da İslam coğrafyasında akan kan durmuş?
Elbette başaramayabilirsiniz hatta belki de o gün henüz gelmemiştir. Ama başaramadığınız halde “Yeni Osmanlıcılık” safsatası ile millete Yalan-Dolan-Talan oyununu zorla seyrettiriyorsanız muhakkak bunun da tarih önünde bir hesabı olur.
Şimdi bu tabloda daha önce de anlattığım gibi bir çıkış mümkün görünmüyor. Uzun yıllar rejim mevcut devlet organizmasının içerisine öylesine sirayet etmiş bulunuyor ki, gün itibarıyla ikisini birbirinden ayırmak oldukça güç hale gelmiştir. Rejim korkunç bir akıbetle tarihin karanlık sayfalarına doğru ilerliyor ve resmen yıkıldığı anda aslında bir devletin de olmadığı anlaşılmış olacak. Bu aynı zamanda görece kısa süreli yeni bir kaos dönemi anlamına geliyor. En nihayetinde bir restorasyon dönemi başlayacak ve bu da aslında devleti diriltme prosesidir. O günlerde tüm ulusal unsurların en kararlı bir biçimde birbirleriyle irtibat halinde olmaları gerekiyor.
Tamam mı devam mı?
Bunun kararını aslî olarak verecek olan prodüktör değil halk yığınlarıdır. Önümüzdeki sezon senaryoları çeşitli olabilir. Ancak, halkın bu yeni sezonda görmek istemedikleri birer birer elenecek, bu kaçınılmaz. Bir şey daha kaçınılmaz; yeni senaryo bu halkın direncine, inadına ve isteğine göre şekillenecek.

