2005 yılında AKP lideri tam olarak şu cümleyi kullandı: “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.”
Sonra bu söz tepki çekince; “Türkiye’nin imajını kastettim,” diyerek sözlerine güya açıklık getirmişti. İmaj derken, mesela Kaz Dağları’nın imajı bu işten hiç kârlı çıkmadı. Zehir saçan madenler, cennet parçası vatan topraklarının “imajını” tamamen kelleşmiş çöl tepelerine çevirdi. ABD sermayesi eliyle, özellikle de en büyük Siyonist sermaye grubu BlackRock’un eliyle, Türkiye bir madencilik sömürgesine, müstemleke şantiyesine dönüştü.
Zeytinliklerimizi bile yok etmeyi hedefleyen ve aceleyle çıkarılan yasanın amacı, RTE ABD’ye gidince belli oldu. Yandaş medya bir de övünerek yazdı. Türkiye’de nadir toprak elementleri varmış. Trump da onları çok seviyormuş.
Türkiye’yi pazarlamaya boş çantayla gidilmez değil mi?
Yine yıllar öncesine gidelim. AKP kurucusu Cüneyt Zapsu, 2006 yılında ABD’de AKP için “deliğe süpürmeyin, kullanın,” demişti.
Ne acıdır ki; çeyrek yüzyıldır gerçeğimiz budur. “Pazarlama” ile “deliğe süpürme” sözleri arasında salınıyoruz. Türkiye sömürgeleşiyor, paramparça ediliyor. Cennet vatan yok ediliyor.
Deliğe süpürülmemek için çabalayan AKP olduğu için pazarlanan da aslında AKP diktası. İktidarda kalmak için Türkiye’yi satıyorlar. Hatta bir de haraç ödüyorlar.
Yüzlerce Boeing uçağı alınacak. Neden? AKP’nin devrilmemesi için ABD’de Boeing lobi yapsın diye mi? Yoksa Trump bir dahaki seçim için Boeing’ten alacağı bağışın kaynağını şimdiden yarattı mı?
AKP’nin iktidar olduğu ilk yıl, 2003’te “at pazarlığı yapıyorlar” demişti ABD’liler. Türkiye’yi aşağılamak için kullanmışlardı bu sözü. Artık dünya 19.yy sömürgeciliğine döndü. Tüm “küre” bir at pazarı. Artık aşağılama değil açık bir gurur kaynağı oldu bu tür işler. Tam RTE’lik düzen. Dünya liderliği taslasın artık “pazar”da, “ülke pazarlayarak”.
Ama onun için “dünya liderliği” demek olan bu çirkin siyaset, Türkiye için diplomatik hakaret, aşağılama ve ulusal horlanmadan başka bir anlam ifade etmiyor.
BM’ye gidip, Müslümanların koruyucusu rolüne bürünecekti. Mikrofonunun sesini kıstılar. Yemin ederim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben öfkelendim.
Eski Türkiye dedikleri Cumhuriyet, Hatay’ı, Kıbrıs’ı vatana geri kazanmış, BM’lerde şov peşinde koşmadan davalarını takip etmiş gururlu bir devletti. Kimse Türkiye’nin başbakanının, cumhurbaşkanının mikrofonunu kısmayı hayal bile edemezdi. Bu da oldu.
Ben bir Türk vatandaşı olarak tepki bekledim. Nota bekledim. Hiçbir ses yok. Kısılan mikrofon gibi sesleri de kısık Trump’un huzurunda.
Sonra ABD Dışişleri Bakanı, faşist-siyonist Rubio, FoxNews’e çıkıp açıkça Türkiye’ye hakaret etti. “Bunların ne dediğine bakmayın, kapı arkasında randevu koparmak için bize yalvarıyorlar,” dedi.
Rubio, RTE’nin aynı ekranda söylediği bir iki lafa kızmış. Ben de baktım sözlerine. Öyle çok kızılacak sözler de değil. “Trump barış getireceğim dedi ama Filistin ve Ukrayna’da yapamadı,” diyor. Rubio bu durum tespitini bile saygısızlık olarak görüyor. Tüm Türkiye’ye, RTE şahsında hakaret ediyor.
Yine bir düzeltme, kınama bekliyorum. Tam tersi geliyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi açıklama yapıyor. RTE aslında öyle konuşmamış. Söylemek istedikleri “çeviride anlam kaybına” uğramış.
Davos’ta “one minute” tiyatrosundan, bugünlere… ABD eliyle Osmanlıcılık oynamanın sonu.
Rubio Türkiye’ye hakaret ediyor. CB İletişim Ofisi ise adeta özür diliyor. Abi valla yanlış çevirmişler. Reis asla Trump’a atar yapmaz. FoxNews da onları yalanlamış. “Yo doğru çevirdik,” diye.
Alında bunların hepsi “don’t be a fool” yani “aptal olma” rezaletinden beter. Rahip Brunson hakaret ve tehdit ile hemen ABD’ye teslim edilmişti.
Yok mu faşist-Siyonist Rubio-Trump ikilisine yanıt verecek “Osmanlı evladı”?! Bu sırada yandaş medyada Ecevit-Clinton fotoları boy boy. Eski Türkiye öyleymiş, şimdi böyleymiş.
Sonunda RTE muradına erdi. Trump ile de görüştü.
Yine aynı aşağılama. Lafa önce Rahip Brunson ile girdi Trump. “35 yıllık cezası vardı, ben istedim Erdoğan gönderdi.” Yani bunların ülkesinde işler böyle yürür.
Sonra bir itiraf: “2000 yıldır yapılmayanı yaptı Erdoğan, Suriye’yi kurtardı.”
Suriye’ye Selçuklu ordusunun girmesi 11. yy’da. 1000 yıldır Türk vatanı. 100 yıl öncesine kadar bizim vilayetimizdi. Suriye’yi kimden ve kimin için kurtardı Erdoğan? 2000 yıl önce Roma’nın Suriye ordusu Yahudi isyanını bastırıp, Kudüs’e girmişti. Şimdi İsrail ordusu Şam kapılarında. 2000 yıllık intikam bu mu?
Bir de garip laf. Trump, RTE’yi parmağıyla göstererek “seçim hilesi nedir iyi bilir!”
Sonra yok sandalyesini çekti, sandalyesini itti. Sonuç. Türkiye 300 uçak alacak Boeing’ten. Parası garanti. Ama parasını ödediğimiz F-35’lerden haber yok.
Eskişehir’de “nadir elementler” varmış. Orası da 50 yıllığına isteniyormuş.
Nükleer Enerji ortaklığı kurulacakmış. Yani Akkuyu’daki Rus kolonisine ABD göz dikmiş. İsrail’in İran’a saldırdığı hafta Rusya Akkuyu’dan çekilebileceğini açıklamıştı. Nedeni belli oldu. Akkuyu İsrail’e mi koloni olacak? Paravan bir ABD şirketi kuruluverir. Bir ortağı BlackRock, diğer ortağı güya “Katarlı”. Akkuyu’nun limanını da “özel güvenlik” şirketine teslim ediverirler. Şu anda Rusların kolonisi, bir günde ABD-İsrail kolonisi olur.
Sinop’u da istiyorlarmış. ABD Sinop’a da nükleer enerji adı altında çökerse, Osmanlı döneminde bile yapamadıklarını yaparlar. Karadeniz sömürge gölü olur. Akla bizi Birinci Dünya Savaşı’na sokan Karadeniz macerası geliyor.
Bir de talimat. “Rusya’dan petrol ve gaz almayın.”
Eee ne yapalım? Türkiye 50 yıl boyunca doğalgazını ABD’den alacakmış. Irak’ta biraz petrol verecekmiş.
Farkındaysanız anlaşmalar hep 50 yıllık, 100 yıllık. Tam müstemleke kafası. Trump demişti ya, “Panama’yı geri verin, Grönland’a çökelim.”
1918’de yarım kalan işi AKP ile yapmaya niyetliler. Tom Barrack’ın Osmanlı methiyeleri, Cumhuriyet kınamaları boşuna değil. Osmanlı methiyesi dediysek de yıkılmaya yüz tutmuş, içten çökmüş Osmanlı’nın son çeyreğine övgü!
Kamuoyuna sızan pazarlıklar aslında cambaza bak minvalinde. Asıl büyük pazarlık Türkiye’nin Suriye ile birlikte parçalanması. Apo Diyarbakır’ın derebeyi, RTE ise Türkiye’nin geri kalanının “halifesi” olacak. Tom Barrack ise “genel koordinatör.”
Sömürgeciliği biz filmlerdeki gibi sanıyoruz. İngiltere’den bir tane Hindistan Valisi gelir. Tüm ülkeyi yönetir. Oysa Hindistan’da binlerce raca ve yerel zorba vardı. Sömürgeciler sömürgeleri yerel kâhyaları ile yönetirler. Elde kırbaç, halkın sırtına binen “yerli ve milli zorbalar.” Hep pazarlamak için bir şeyler arar bu sömürge kâhyaları. Bir şekilde bulurlar da. Kırbaç bizim sırtımızda.
Gerçi artık gerçek bir valimiz de var filmlerdeki gibi. Tom Barrack! Türkiye-Irak-Suriye-Lübnan hepsinden sorumlu. Yeniden kurulacak dedikleri Osmanlı, ABD vilayeti olarak kuruldu.
Uzun yıllar sonra ilk kez RTE bir ABD Başkanı ile görüştü diyorlar. Hayır, Biden ile de görüşmüştü. Gizli görüşme sonucu, Türkiye İran sınırını açmıştı. Afganistan’dan kaçan yüzbinlerce yerel işbirlikçi Türkiye’ye akın akın sokulmuştu. Kavakçı yine oradaydı tercüme yaparken. Dün de oradaydı.
Kızım şu tercümeleri doğru yap! Sonra Cumhurbaşkanlığı bilmem ne ofisi özür dilemek zorunda kalıyor.
Biden’a göre Trump çok daha fazla şey talep ediyor. Eee, ne de olsa adam emlak uzmanı. Sandalyeyi öyle bir özenli çekip oturttu ki! Hiç hayra alamet değil.
Nazım Hikmet’in mükemmel bir şiiri vardır. Menderes döneminde Türkiye’nin ABD’ye satılmasını satır satır yazar. Her seferinde de “Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor,” diye bitirir.
Türkiye’yi pazarlamaya devam ediyorlar.
