AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yapacağı toplantıyla iktidarın bundan sonraki hedeflerini “Türkiye Yüzyılı” başlığıyla açıklayacak.
Erdoğan’ın yapılacak toplantıda tek konuşmacı olması iktidarın Cumhuriyet’ten ne anladığını gösteren ve “tek adam merkezli” bir siyasi düzeni ortaya çıkaran çarpıcı bir gösterge.
İktidarın “Cumhuriyet” vurgusu kimileri için açıklanabilir değil. Bazı kesimler de “AKP’nin değişmek zorunda kaldığı” gibi bir argümanla bu vurguyu bir “dönüşüm” gibi göstermeye çalışıyor. Oysa bu bir dönüşüm değil, Atatürk Cumhuriyeti’nin yarattığı toplumsal yapının ve sosyolojinin köklerinin çok derinlerde olduğu için siyasal İslam’ın ürettiği yeni bir strateji.
İslamcıların “Kanlı mı olacak kansız mı olacak?” ifadesiyle ortaya çıkan çizginin toplumsal dengeleri değiştirmediğini hatta muhalif cephenin radikalleşmesine sebep olduğunu gören siyasal İslam, iktidarı da elinde bulundurmanın verdiği güvenle Cumhuriyet devrimlerine bağlı toplumsal kitleleri oyalayabilecek bir görüntü yaratmanın peşinde.
Yoksa İslamcılık açısından değişen hiçbir şey yok. Bunu en yakın Vahdettin tartışmalarında gördük. Fıtrat yine aynı fıtrat ve bu asla değişmez.
Türkiye’de siyasi saflaşma son derece keskinleşmiş durumda ve bu durum artık iktidarın siyasi hareket alanını da oldukça kısıtlıyor. Çok büyük bir halk hareketi olmamasına ve muhalefet partilerinin yetersizliğine rağmen bir kıvılcımın çok kısa sürede yayılabileceğine dair büyük bir korku var ve Erdoğan’ın bitmeyen “Gezi olayları” gündeminin altında da bu korku yatıyor.
Bu yüzden de iktidar “Cumhuriyet” kelimesini muhalefetin oyalanabileceği bir oyuncak olarak koyuyor.
Geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkanvekili Engin Altay gazetecilerin seçim güvenliğiyle ilgili sorduğu bir soruya “seçim güvenliği açısından bir endişe taşımadıkları ve Türkiye’nin muz cumhuriyeti olmadığını” söyleyerek cevap vermişti.
Senelerce hükümette bakanlık yapmış AKP’nin kurucularından Ali Babacan’ın bile “Seçimlerde oy farkı çok olmalı yoksa hile olabilir.” dediği, kazanılmış İstanbul seçimlerinin hukuksuz bir şekilde iptal edildiği, başkanlık sistemi referandumunda mühürsüz pusulaların sayıldığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun linç edildiği bir ülkenin “muz cumhuriyeti” olmadığını iddia etmek ancak bir AKP’linin söylemi olabilir.
Ancak durum şu ki AKP’nin yarattığı “Cumhuriyet illüzyonu” sadece Engin Altay’ı değil, kendisine muhalifim diyen birçok kişiyi de ikna ediyor ve tepkisizleştiriyor.
Oysa toplumsal muhalefet önce gerçeği doğru tespit etmeyi gerektirir. Kabul etmek güç olabilir ancak maalesef Atatürk Cumhuriyet’i yıkılmış ve AKP eliyle yerine bir muz cumhuriyeti kurulmuştur. Mücadelemiz de yıkılan bu Cumhuriyet’i yeniden kurmak için olmalıdır.
Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilanında söylediği “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarının hoşuna gelmezmiş, varsın gelmesin” sözü gibi, AKP iktidarı da bambaşka bir kabile Cumhuriyeti kurmuş ancak İslamcılığın getirdiği sinsilikle bunu açıkça ifade etmemiştir.
“O kadarını da yapamazlar.” diyerek avunduğumuz her geçen gün daha fazlasını yapıyorlar, bizler de daha fazlasına alışıyoruz.
AKP’nin yeni yüzyıl vizyonu bizim açımızdan bellidir. Türkiye’nin Türksüzleştirilmesi, devlet geleneğinin tamamen yok edilmesi, Cumhuriyet’in yarattığı tüm kurumlarının tasfiyesinin tamamlanması, ulus bilincinin ortadan kaldırılması, tüm toplumsal muhalefetin sönümlenmesi ve elbette “yeni doğan çocuğun” adının nihayet açıkça konulması.
AKP’nin yarattığı “Cumhuriyet illüzyonuyla” kendimizi tatmin ettiğimiz ve halimize şükrettiğimiz her an bizleri Atatürk Cumhuriyet’inden daha fazla uzaklaştıracak.