Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Diplomasi konusunda merkez konumundayız. Biz bu yola oyun kurucu olmak için çıktık. Biz her zaman oyunu da kuruyoruz oyunu da bozuyoruz. Rusya ve Ukrayna bize güveniyorsa ilkeli tavrımızdan dolayıdır. Türk beklenendir” açıklaması; iktidarın Rusya’nın Ukrayna işgalini bir “fırsata çevirme” çabasını net biçimde ortaya koyuyor.
AKP, Ukrayna’da bir an önce bitirilmesi gereken bir savaş görmüyor, aksine sürecin uzamasından fayda sağlayacak bir görüntüdeler. Elbette Türkiye’nin iradesiyle bitecek bir savaş yok ancak gerçek şu ki, Batı ve Rusya arasındaki çatışma durumu, AKP’nin de önünde yeni alanlar açıyor ve bu alanın daha da genişlemesi; iktidarın dışarıdaki yalnızlığını giderecek, batıdan daha fazla taviz koparılacak bir sürece imkan sağlıyor.
Örneğin tam da böyle bir zamanda Bekir Bozdağ’ın, “Gülen’in iadesini talep ettik.” açıklaması dikkat çekici. Yaklaşan seçimler öncesinde, tıpkı Ecevit’in “Apo’yu paketlemesi” gibi, AKP’nin de Gülen’e yönelik bu türlü bir girişimi, Erdoğan’ın şapkadan çıkaracağı tavşan olabilir.
Her ne olursa olsun, Ukrayna işgalinin açık sonucu Erdoğan’ın ne kadar “tarafsız” görünmeye çalışsa bile, batıdan yana bir tavır alması ve aslına rücu etmesi. Böyle bir “öze dönüş” elbette, iktidara daha büyük bir özgüven veriyor. Çavuşoğlu’nun “Her masada varız.” tarzı özgüven dolu açıklamalarının kaynağı da batının AKP’ye sağladığı hareket alanı.
Bu yüzden de tıpkı Suriye iç savaşı öncesinde, “Emevi Camii’nde namaz kılmak” ve “yeni Osmanlıcılık” söylemlerinin, afacan çocukların yaptıkları minik yaramazlıklar olarak görülmesi ve ciddiye alınmaması gibi, bugün de AKP’nin bu tarz açıklamaları çok da ciddiye alınmıyor.
Ancak sorun şu ki, aynı derede iki defa yıkanılmaz. Suriye’de dereye girip bataklıktan çıkamayan Türkiye geçmişten ders almamış gibi bu sefer de başka bir dereye girmeye çalışıyor. Birilerinin “paye vermesi”, dış basında çıkan övgü dolu makaleler, her gün birilerinin Türkiye’ye gelmesi üzerine kurulu bir fotoğraf diplomasisinin bütün olumsuzlukları örtebileceğini düşünen ve buna oynayan AKP dış politikası…
Bazen uluslararası dengeler kimi zaman bizim gibi ülkeler lehine gelişebilir. Olumlu bir şeydir elbette bu. Ancak yine bizimki gibi ülkeleri yöneten otokrat liderler, bu gelişmeyi mevcut konjonktürün sonucu olarak görmek yerine, kendilerine yontmayı tercih ederler. Bu yüzden de kendilerini dev aynasında görürler. Ancak dışarıdan bakılınca değişen bir şey yoktur.
Hal böyle olduğu için de Türkiye’deki S-400 füzelerinin Ukrayna’ya taşınması gibi “fantastik” ama bir o derece de tehlikeli önerilerin Türkiye’ye yapılması mümkün oluyor. İktidarın da “arabuluculuk, garantörlük” gibi seçeneklere pek hevesli olduğu düşünüldüğünde, Ankara koridorlarında böylesine “parlak fikirlerin” masaya yatırılıyor olması da muhtemel.
Günün sonunda savaş biter ama bu konuşmalar hatırlanır. AKP iktidardan böyle bir şey elbette beklemiyoruz ancak Türkiye açısından en hayırlısı, bu çatışma sürecinin mümkün olduğunca dışına çıkıp, oturduğu bütün masalardan kalkması; yeni bir masa kurmaya da çalışmaması. Sonuçta yeni kurulan masanın ihalesi bize kalabilir…