Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ziyaretin ardından,“Vay be ne dönüştü?” demek yerine “Acaba nasıl bir dönüş geliyor?” diye sormak daha doğru olacaktır.
Yıllardır süren “rekabeti” çok çok aşmış, artık “açık düşmanlık” dışında herhangi bir şekilde tanımlanamayacak olan AKP-BAE gerilimi, 15 Şubat 2022 itibariyle resmen tarihe karıştı. Gerçi geçen yılın sonlarından başlayarak AKP’nin BAE karşısında başlı başına malî kaynak ihtiyacı dolayısıyla dahi geri adım atması beklenen bir şeydi. Ve anlaşılan bu adımlar, BAE Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed el Nahyan’ın Kasım ayındaki Türkiye ziyareti esnasında kapalı kapılar ardında çoktan atılmıştı da. O görüşmelerin sonucunda BAE’nin Türkiye’de doğrudan yatırımları da içeren iktisadî faaliyetlere girişeceği ve BAE’den Türkiye’ye 10 milyar dolarlık bir fonun aktarılacağı da açıklanmıştı.
Fakat aradan 9 yıl geçtikten sonra Tayyip Erdoğan’ın neredeyse soğuk savaş yaşadığı BAE’ye yaptığı ziyaret, bunun da çok ötesinde bir anlam taşıyor. İktidarın yayın organlarında “Şerefsiz bunlar!” gibi ifadelerle saldırılan BAE yöneticilerinin evine kadar gitmek elbette az bir dönüş sayılmaz.
Üstelik bu “soğuk savaş – sıcak küfürleşme” dönemi, yine Erdoğan’ın yaptığı açıklamada sadece “ikili ilişkilerdeki duraksama” olarak adlandırılabilmiştir. Hatta o dönemde dahi iki ülke arasındaki ticaretin aksamamasıyla övünülmüştür. “Kurumlarımız, projelerinizde her türlü desteği vermeye hazırdır,” denilerek, “yeter ki dolarla gelin, biz her türlü düzenlemeyi yaparız,” mesajı da bir açık çek şeklinde net bir şekilde verilmiştir.
Tüm bu ekonomik görüntüye ve bunun gerçekliğine rağmen, BAE karşısında atılmış geri adımın sadece ekonomik sahadakilerden ibaret olmadığı da bir başka gerçek. BAE ile yaşanan 9 yıllık kavganın içeriği kısaca hatırlandığı zaman olayın siyasî ve askerî boyutunun çok daha baskın olduğu görülmektedir.
Bu zaman zarfında AKP ile BAE; Mısır’da ve Libya’da doğrudan doğruya karşı tarafların yanında durarak cepheleştiler. AKP, BAE’yi 15 Temmuz’un faili ve finansörü olmakla açıkça ve en üst düzeylerden yapılan açıklamalarla suçladı. Katar’a BAE’nin de içinde olduğu Körfez Arap ülkelerince uygulanan ambargo sırasında, AKP neredeyse Katar için TSK’yı savaşa sürükleyecek kadar atılgan davranmıştı. BAE ise Doğu Akdeniz gerilimi esnasında Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın askerî tatbikatlarına katılarak tavrını göstermişti. Suriye’de, Yemen’de ve Somali’de daha düşük düzeyde de olsa kavga sürmüştü.
Şimdi bu dönüşün ardından şaşırmamak birçok insan için gerçekten de elde değil. Fakat BAE’nin İsrail’le ilişkilerinin çoktan beridir epey iyi olduğu ve BAE ile barışmanın İsrail ile barışmanın ilk adımı olacağı da akıldan çıkarılmamalı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un 9 Mart’ta Türkiye’ye geleceğinin ve Erdoğan’la görüşeceğinin -tesadüf bu ya!- tam da BAE açılımının netleştiği 15 Şubat günü kesinleşmesi de ilginçtir…
Yani asıl büyük dönüşü henüz görmedik. Ümmet hazır olsun: 9 Mart itibariyle Filistin’in, Kudüs-ü Şerif’in, Mescid-i Aksa’nın İsrail ve elbette onunla beraber ABD ile yeniden iyi ilişkiler kurmak, AKP iktidarının bekası ve dolar adına satıldığına tanık olacağız.
İşte o zaman herkes BAE de neymiş, asıl İsrail’e bak diyecek…