Erdoğan’dan TTB’ye hakaret
TURKOVAC üzerinden Türk Tabipler Birliği ve Tayyip Erdoğan arasındaki tartışma, Erdoğan’ın Tabipler Birliği’ne hakaret etmesiyle devam ediyor.
Erdoğan’ın Tabipler Birliği’ne yönelik genel tavrı düşünüldüğünde “sahtekâr ve yalancı” demesi pek tuhaf gelmese de, Türk aşısı üzerinden daha “tehditkar” bir üslup kullandığını görüyoruz.
Bu üslup; aşıya yönelik gelebilecek eleştirilerin önünü kesmek, aşıyla ilgili oluşabilecek muhtemel şüphelerin dile getirilmesini engellemek için bilinçli olarak seçiliyor.
Turkovac bir seçim yatırımı
Erdoğan TURKOVAC’ı bir “sağlık” meselesi olarak değil, iktidarın “yerlilik ve millilik” söylemini destekleyici kampanyanın bir parçası olarak görüyor. Bu anlamda örneğin “yerli ve milli otomobil TOGG” dan başkaca bir anlamı yok iktidar açısından. Bunların hepsi, ileride hükümetin işine yarayacak kullanışlı aparatlar olarak tasarlanıyor.
Seçimlerden önce ilan panolarını süsleyecek, meydanlarda propagandası yapılacak siyasi yatırımlar bunlar. Halka fayda sağlayacak, ülkenin geleceğine katkıda bulunabilecek kamusal projeler olmadıkları gibi inandırıcı da değiller.
Erdoğan, Turkovac’ı bekâ meselesi haline getiriyor
Durum böyleyken, iktidar TÜRKOVAC konusunda da kamuoyunu ikna edebilecek hiçbir veri sunmuyor. Veri yayınlamamanın ötesinde, verileri sorgulayanlara yönelik düşmanca bir tutum var. TURKOVAC’ın niteliğini tartışmak bir “milli güvenlik meselesi” haline getirilmek isteniyor.
Hükümetin ekonomi politikasını eleştiren ekonomistlere açılan “finansal spekülasyon” davaları gibi, deneysel sonuçları bilinmeyen aşı uygulamasına yönelik eleştirilerin de dava konusu edildiğini görebiliriz.
Oysa Türkiye, aşı üretimi konusunda “kendine özgü” değil, dünyanın genelinde benimsenen prosedürleri izlemiş olsaydı, daha “güvenilir ve ikna edici” sonuçlar ortaya çıkabilirdi.
Tayyip Erdoğan’ın, TTB’nin siyasi duruşuna yönelik tepkilerden “istifade ederek”, TBB’nin aşıya yönelik eleştirilerini TBB’nin siyasi duruşuyla açıklamaya çalışması, konunun asıl yönünü “perdelemek” isteyen bir tavır.
Erdoğan, TURKOVAC üzerinden TTB’ye yönelik tepkisinin nasıl bir kampanyaya dönüştüğünü iktidar medyasının bütün TURKOVAC yazılarında okuyabiliyoruz. “Türk aşısını” methetmek için yazılmış ne kadar yazı varsa istisnasız hepsinde “hain TTB” vurgusu yapılıyor. Aşı için değil de daha çok TTB düşmanlığı için yazılmış siyaset yazıları bunlar.
Tüm bunların dışında yine Erdoğan’ın “Çok biliyorsanız siz üretin!” diyerek ifade ettiği, meseleyi “üstencilik” zeminine çekmeye çalışan; koronavirüse karşı değil, “Beyaz Türklere” karşı başlatılan bir mücadele görüyoruz. Böyle bir durumda Erdoğan’ın “aydın ve elit düşmanlığı” sebep, TTB düşmanlığı da sonuç oluyor.
TTB: “ortada bir aşı yok, bir solüsyon var”
Türk Tabipler Birliği ise TURKOVAC konusundaki haklı sorularıyla, kamusal görevini yerine getiriyor.
TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut yaptığı açıklamada, “ortada bir aşının olmadığını, aşı olduğu iddia edilen bir solüsyon olduğunu” dile getirdi.
TTB’ye göre, TURKOVAC’ın kabul görmesi için yapılması gereken faz-1, faz-2 ve faz-3 çalışmaları yok. Bu çalışmalar olmadığı için ortada tartışılabilecek herhangi bilimsel bir rapor da bulunmuyor. Faz-1 olarak görünen yayının hayvan deneylerinin yapılmış olduğu, ancak bu preklinik çalışma üzerinden “acil kullanım ruhsatı” verilmesinin doğru bir uygulama olmadığı dile getiriliyor.
Açıklamada “dünyada dokuz onay almış aşının 80 bin ile 120 bin gibi büyük ölçeklerdeki kitlelerde verilerini çok merkezli çalışmalarla yayınladıkları ancak TÜRKOVAC için bunun gerçekleşmediği” de vurgulanıyor.
Uzmanlar açısından TURKOVAC’ın niteliğini tartışabilecek hiçbir veri sunulmuyor. Sadece “Anadolu Ajansı” aracılığıyla kamuoyuna duyurulan aşamalar ve “TÜRKOVAC, antikoru hoplatıyor” tarzında ciddiyetsiz bir propaganda var.
Böylesine bir çalışmayı yürüten ekibin gelişmeleri paylaşıp, uzmanları bilgilendirmesi gerekirken; ön planda olanların ve konuşanların Erdoğan ve Varank gibi isimler olması başlı başına bir soru işareti.
“CHP ve Türk Tabipleri Birliği’nin milli aşı TURKOVAC’ı itibarsızlaştırma girişimine halk aşı olarak cevap verdi” başlığıyla yaptırılan haberler, sokak röportajlarında “TURKOVAC oldum, Türk’e Türk’ten zarar gelmez”, “TURKOVAC olmayın diyenlerin söylemleri tamamen çekememezlik. TURKOVAC karşıtlığı Türkiye karşıtlığıdır” diyen vatandaşlar, TURKOVAC propagandasının kime karşı ve neden yapıldığıyla ilgili fikir veriyor.
Prof. Özdarendeli neden konuşmuyor?
Ortada “aşının” olması, ancak “aşıyı üretenlerle” ilgili hiçbir bilginin olmaması da ilginç(!) bir durum yaratıyor. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Aykut Özdarendeli başkanlığında yapılan bir çalışma olduğu söyleniyor, ancak basının bu ekibe yönelik ilgisi yok denecek kadar az.
Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yle kıyaslandığında, Özdarendeli’nin adı ulusal medyada bile anılmıyor. İnsan gerçekten düşünmeden edemiyor. Bu kadar önemli bir buluş sahibinin her gün yüzlerce röportaj verip, ulusal bir kampanya başlatması bir zorunlulukken, sessizliği tercih etmesi (ya da az konuşmayı), bir şeylerin aceleye getirilmiş olması endişesinden mi kaynaklanıyor?
Ulusal medya ise Hoca ve ekibiyle kamuoyunu ikna edecek programlar yapmak yerine, aşının üretildiği fabrikanın tanıtım filmini çekmeyi tercih ediyor.
Dışarıdan bakan birisi, dünyadaki bütün icatların Türkiye’de yapıldığını, bu yüzden COVİD 19 aşısının da Türkiye’de üretilmiş olmasının son derece normal olduğunu, Türklerin de bu yüzden konuyu gayet “doğal” karşıladığını ve bu yüzden de tepki vermediğini düşünüyor olabilir.
Böylesine bir “coşkusuzluk”, kafalardaki soru işaretlerini daha da arttırıyor.