Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın hakem Halil Umut Meler’e attığı yumruk, adına “merkez medya” denilen televizyon kanallarının ve gazetelerin iki gündür ana gündem maddesi. Fakat konu üzerinde bu kadar konuşan, yorum yapan, yazan çizen basın, meselenin asıl konuşulması gereken taraflarına asla girmiyor. Oysa Faruk Koca, sadece bir spor kulübü başkanı değil.
Koca, AKP’nin kurucu üyelerinden olmasının yanı sıra, 22. ve 23. dönemlerde AKP’den Ankara milletvekilliği yapmış, önde gelen bir iktidar unsuru. Ama karşımızda öyle bir “özgür ve merkez basın” var ki sanki Koca’nın kulüp başkanlığı dışında başka bir özelliği yokmuş, olay sadece bir sporda şiddet vakasıymış gibi davranarak konuyu sözde tartışmaya devam ediyor.
Oysa bu yumruk olayı ile patlayan Faruk Koca dosyası, deşildikçe her yanından cerahat fışkıran bir çıban gibi… İnceledikçe ulaştığı yerler, olayın daha da büyüyeceğini gösterdiği gibi AKP’nin Koca’yı neden apar topar ihraç etmeyi tercih ettiğini de açıklıyor.
Baştan alalım ve görelim Faruk Koca kimdir…
Faruk Koca, 1964’te Ankara’nın Bâlâ ilçesinin Derekışla köyünde doğmuş. Köyün bir de Kürtçe ismi var: “Xeçaniya”. Köyün sakinlerinin (Koca pek sakin bir tip değilse de) Atmana adlı Kürt aşiretinden olduğu biliniyor. Yani karşımızda yine klasik bir AKP’li Kürt İslamcı var.
Lise mezunu olan Koca’nın, siyasette ilk parlayışı Tayyip Erdoğan’ın Keçiören’de oturduğu evin sahibi olması dolayısıyla olmuş gibi görünüyor. Hatta şimdilerde Karar gazetesinde muhalefetçilik oynayan Akif Beki de aynı dönemde kendisinin de bu apartmanda oturduğunu yazdı. O yıllarda ve sonrasında Beki’nin de Erdoğan’a olan yakınlığı dikkate alınırsa bu Keçiören’deki apartmanın epey ilginç bir yer olduğu anlaşılır. Erdoğan, 2014’e kadar tam 12 yıl boyunca Koca’nın evinde yaşamış.
Bu arada Koca da AKP’nin kurucular kurulunda yer almış ve iki dönem de milletvekilliği yapmış. Halen Tayyip Erdoğan’a doğrudan ulaşabilen isimler arasında sayıldığını da ekleyelim…
Bunların yanı sıra, bu son hakem yumruklama vakası, Koca’nın şiddetle anıldığı ilk olay değil. 2009’da hac dönüşünde Hatay Cilvegözü Sınır Kapısı’nda bir polis memuru ile tartıştığı ve onu yumrukladığı da o dönem kamuoyuna yansımıştı.
Bir de Meclis’te Koca’nın eski AKP’li bakanlardan Kürşat Tüzmen’in elinden zor alındığı bir olay var ki evlere şenlik! Sözcü yazarı Deniz Zeyrek’in anlattığı bu olay 2010 Mayıs’ında geçiyor. TBMM’de Anayasa görüşmeleri yapılırken, kritik bir oylamada AKP 10 fire verince, zehir hafiyeliğe soyunan Koca, aralarında Kürşat Tüzmen’in de bulunduğu bu 10 milletvekilini tespit edip Erdoğan’a bildiriyor. Bunun üzerine Tüzmen, Koca’ya saldırıyor; araya Taner Yıldız filan girip zar zor kurtarıyorlar!
Ama Koca hakkında tüm bunların ötesinde bir karanlık nokta var: İran bağlantısı…
Faruk Koca’nın adı bir dönemin en tartışmalı konularından biri olan Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturmasında da geçmişti. Bu soruşturmanın birinci ismi Hakkı Selçuk Şanlı’yla irtibatı olduğu, onun üzerinden İranlı general Mir Vekili ile ilişkisi bulunduğu iddialar arasındaydı.
Uğur Mumcu suikastı sanıklarının Koca’ya ait bir kafede toplandıkları da iddia edilmişti. Ayrıca soruşturma dolayısıyla takibe alınan telefonuyla dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ile yaptığı bir görüşmede dinlemeye takılmıştı…
Faruk Koca’nın İrancılığı artık o kadar tevatür derecesindedir ki son olayın ardından Ahmet Çakar da onun hakkında şunları söyledi:
“Sayın Faruk Koca, adam gibi cevap vereceksin! Bana İran’la ilişkini anlat. Bu ülkede sporda problemler vardı ama vıdıvıdı şeklindeydi fakat sen kan döktün. Niye döktün? Ben o çıkan şeker hastalık iddialarını yemem. Bana ve Tüm Türkiye’ye İran ilişkilerini anlatman gerekiyor.”
Yani ortada sporda şiddeti çok çok aşan kapkaranlık bir tablo var.
Fakat belki de bu tablodan daha da karanlık olan bir şey daha var: Basının, sözde “merkez medyanın” bu tablonun üstünü itinayla örtmesi.
Evet, Türkiye’nin her alanda temizlik ihtiyacı var ama belli ki en çok da basında bu ihtiyaç var.