Soğuk Savaş döneminin meşhur ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger yine konuştu. ABD, Rusya, Çin, Ukrayna ve Tayvan üzerine açıklamalarda bulundu. Kissinger, en özet haliyle; ABD ve Batı Bloğuna, Rusya ve Çin’e tavizi öğütlüyor. Böylelikle muhtemel çatışmanın önlenebileceğini söylüyor. Dünya kast sisteminde kendi lehlerine revizyon talep eden, yayılmacı ve saldırgan Çin ve Rusya’nın ancak böyle susturulabileceğini savunuyor.
Kissinger, daha önce de benzer açıklamalarda bulunmuştu. Ve ilginç bir şekilde en büyük desteği de Türkiye’deki Avrasyacılardan, “ulusalcılardan” buldu. Özellikle de bu cephenin şampiyonu ultra Rusçu ve Çinci Aydınlıkçılardan… Aydınlıkçılar için değil ama genel olarak Avrasyacı, “ulusalcı” kitle açısından tuhaf bir durum. Ömrünü ABD karşıtlığıyla geçirenlerin en azından bir kısmı şimdi sağlam Kissinger müridi!
Konuya Aydınlık ve Perinçek açısından yaklaşalım…
Gerçekte ultra Rusçu ve Çinci olmak, ultra Kissingercı olmaya engel değil.
Politikasını bir ya da iki emperyalistin peşine takılmak olarak sabitleyen bir hareket için bu çok olağan. Aydınlık, o kadar Çinci ve Rusçu ki bu ikisinin çıkarlarını karşı cephenin içinden savunan Kissinger ya da bir başkası da olsa, bu defa onun peşine takılmaları kaçınılmaz. İsterse Kissinger, sözde karşı oldukları Amerikan emperyalizminin duayeni olsun ne fark eder?
Castro’nun, Ho Amca’nın mezarlarında kemikler sızlamış, ne olur? Ama onlar Mao’nun bu durumdan çok memnun olacağını bilirler. Bunun için de Kissinger’la karşı karşıya gelmiş Castro, Ho Chi Minh gibi gerçek antiemperyalistleri pek de umursamamışlardır. Ki eskiden de onlara karşıydılar. Ve ne de olsa Kissinger, 1973’te Vietnam Savaşı sürerken ABD ile Çin arasında kurulan “Mao-Kissinger” ya da “Mao-Nixon Paktı” olarak da bilinen ittifakın mimarı ve baş aktörüydü. Elbette “Başkan Mao”yla birlikte…
Şimdi ise Türkiye için kurulmuş bir Perinçek-Kissinger Paktı söz konusu.
Gerçi “pakt” diyorum ama ortada bir pakt ya da ittifak olması için eşit veya eşite yakın taraflar olması gerekir. Burada ise eşitlik şöyle dursun, Perinçek taifesinin öyle bir Kissinger ululaması var ki gerçekten görmeye değer…
Aydınlık’ın Kissinger haberlerini yaparken kullandığı üslup bile bu hayranlığa, biat haline işaret ediyor. Hayranlığın “derin” köklerine de geleceğim…
Son haberlerinin başlığı şöyle:
“Kissinger uyarılarına devam etti: Çin ve Rusya’yla savaşın eşiğindeyiz. Kırım Rusya’ya bırakılmalı”
Çok güzel değil mi? Demek Aydınlıkçılar barışa giden kestirme yolu bulmuş. Hem de Kissinger’ın ilhamıyla: Kırım’ı Rusya’ya bırakmak!
Ama Kırım zaten gerçekte fiilen Rusya’ya bırakılmıştı. 2014’teki işgalin ve ilhakın ardından Rusya’nın yarattığı fiilî durum, hiçbir zaman hukuken kabul edilmedi. Fakat gerçekte, aleyhte hiçbir şey yapılmayarak onaylandı.
Ama kötü haber: Rusya burada durmadı!
Kırım’ı Batılıların büyüyen gözbebekleri eşliğinde yutan Rus ayısı, ardından Donbass’ı da istedi. Ukrayna’yı işgale girişti. Şimdi Zaporejye ve Herson’un da peşinde. Onu, daha doğrusu emperyalist ihtirasını kimse durdurmazsa yarın da Kiev’i ve Ukrayna’nın tamamını isteyecek. Ertesi gün Kazakistan ve Polonya’yı; bir sonraki günse belki de Slovakya’yı, Özbekistan’ı ve devamında da İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını…
Biliyoruz ki Rusya, öyle Kissinger’ın dediği gibi aldığı tavizlerle susacak, duracak değil. Aynı şey Çin içinde geçerli. Dünya en son Hitler Çekoslavakya’yı yuttuğunda “aman, ses çıkarmayalım, durur” demişti. Bu tezin korkunç sonuçlarını hatırlatmaya pek gerek yok.
Şimdinin benzer gözü dönmüş yayılmacılarına karşı uygulanan, benzer “teskin etme” stratejilerinin sonuçları da farklı değil. Farklı olmayacak da…
Aydınlık, Rusya ve Çin’i teskin etme yaklaşımı dolayısıyla Kissinger’a “emperyalizmin gerçekçi kanadının en önemli fikri liderlerinden biri” payesini veriyor.
(Demek bir de hayalci ya da belki gerçeküstücü kanat var. Bilemiyorum. Ben yalnız burada var olan uçuk yandaşlık, ultra Çincilik, delibozuk Rusçuluk yapan bir gerçeküstü Avrasyacı Aydınlıkçılık biliyorum.)
Kissinger’ın ne kadar “gerçekçi”, “Pelosi çizgisinin” ne kadar “maceracı emperyalist” olduğu ise konunun tartışmaya değer bir başka yönü. Özellikle Çin açısından var olan durumu biraz daha farklı okumak mümkün.
ABD, Ukrayna cephesinde Rusya ile uğraşırken dünyanın diğer ucunda Çin, yaklaşan ve kaçınılmaz olan, gelecekte kendisinin de baş aktör olarak katılacağı çatışmaya rahat rahat hazırlanıyordu ne de olsa. Tayvan çerçevesinde, ABD ya da Pelosi çizgisi eğer zorla bir kriz yarattıysa dahi acaba bunu kendi kendini zor durumda bırakmak dışında bir amaçla yapmış olamaz mı? Bu seçenek çok “makul ve gerçekçi” görünmüyor. Ama eğer niyetleri Çin’in konforunu bozmak idiyse evet bozdular.
Bazen kaçınılmaz bir çatışmanın öne çekilmesi de epey “gerçekçi” bir strateji olabilir. Bilmem Perinçek beğenir mi bu tip bir “gerçekçi” stratejiyi?
Ama onlar için Kissinger’ın anlamı çok daha başka. Bakın Aydınlık Kissinger’ın “yüce şahsiyeti” için daha neler diyor:
“Amerikan dış siyasetinin kutuplarından olan Henry Kissinger, ABD’nin Çin ve Rusya’yla tehlikeli bir savaşa doğru ilerlediği uyarısı yaptı.”
Bugün Kissinger ne derece Perinçek memurlarının yazdığı gibi Amerikan dış siyasetinin kutbudur, tartışılır. Ama 1973’ten, yani Mao-Kissinger-Nixon İttifakı’ndan, ABD-ÇHC Paktı’ndan beri Kissinger’ın Aydınlık ve Perinçek için “kutuptan” da öte bir “kutb’ul aktâb gavs’ul âzam” olduğu kesin.
Aydınlıkçıların Kissinger’a bunca ihtiram ve tazimi aslında hiç de tuhaf değil. Tam da olması gereken tavır bu… Bir hareketin mensupları, elbette gerçek kurucularına sonsuz saygı duymalı!
Bugün dünya, özellikle de sol camia açısından 1973 Mao-Kissinger Paktı sonrasında olanlar hiç de sır sayılmaz. Bu tarihten hemen sonra dünyanın her yerinde klasik sol, sosyalist, komünist örgütlere muhalif “Maocu” akımlar Çin virüsü gibi bir anda yayılmıştı. Sadece Sovyetçi değil Sovyetleri de eleştiren bağımsız sosyalist akımlar da bu bölücü virüsten payını zayıflayarak alacaktı…
İşte bu işin Türkiye ayağı, furyanın buradaki temsilcisi de doğrudan Doğu Perinçek ve Aydınlık’tı. ABD ve Çin, Sovyetlere karşı anlaşmış, onu zayıflatmak için de en temiz yol olarak ona muhalif bir uluslararası şebekeyi hem de daha radikal bir görüntü altında örgütlemeyi seçmişlerdi. Böylece bu örgütlerin bir kısmı Çin-ABD ortak yapımı, daha önemli bir kısmı da doğrudan Kissinger ve CIA imalatı olarak piyasaya sürüldü. Kissinger’ın o gerçekten dillere destan olan uluslararası şebekesinin bir parçasının da Perinçek olması hiç de şaşırtıcı değil.
Kim demiş Perinçek vefalı değildir, en yakınındakileri satar, düşman, ajan vs ilan eder diye! Söz konusu olan Ethem Sancak ya da Kissinger olunca durum hiç de öyle değil işte gördüğünüz gibi. Nasıl kadim finansörüne her zaman kucağı ve kapısı açıksa, aynı vefayı varlık nedenine, velinimeti efendisine de gösterecektir. Elbette ki söz konusu Kissinger olunca selam duracaktır.
Yazının başında hem ultra Çinci-Rusçu hem de ultra Amerikancı nasıl olunabilir diye sormuştum.
İşte böyle olunur. İnsanın kutbu Kissinger olunca elbette imkânsız değil!
Tabii AKP ve Taliban gibi Yeşil Kuşak’ın kılıç artıkları açısında da. Ne de olsa onlar da aynı ABD-Çin torbasından çıkmışlardı vakt-i zamanında…