Tarihi kesinleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi, ülke siyasetinin gündemini oluşturmaya devam ediyor. AKP ve Tayyip Erdoğan bu seçimin ne kadar kritik olduğunun farkında. Tayyip Erdoğan, elindeki bütün kozları oynayarak kazanmak için gereken her şeyi yapmaya kararlı.
AKP, Türkiye Yüzyılı programıyla ülkeyi farklı bir rotaya sokmak istediğini açıkladı. Bunu tek başına yapması mümkün değil. Her fırsatta “dış güçler” diyerek, hayali bir düşman yaratmayı iyi bilen Tayyip Erdoğan, bu seçim için farklı bir yol izliyor. “Dış güç” desteğinin alarak seçimleri kazanmaya çalışıyor.
Kuran yakma provokasyonu
İsveç’te, aşırı sağcı olarak bilinen Rasmus Paludan, 21 Ocak’ta Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran yaktı. Her seçim öncesi yapılan, bizzat Türkiye’yi ilgilendiren bu tarz eylemlere alışkınız. Tayyip Erdoğan’ın seçime kadar bunu dillendireceği hepimizin malumu.
AKP, İslamcı tabana ulaşmak için bunu kullanacak, kullanıyor. İsveç’i protesto için hemen sokağa çıkan kitle, bu tarz eylemlerin AKP’nin hep işine yaradığını gösteriyor.
İsveç’in kanunları gereği bunu demokratik bir eylem olarak görmesi, dünyada farklı bir tartışmayı da açtı. Bu açıklamalar da Tayyip Erdoğan için “Allah’ın bir lütfu”ydu. Seçim için eline önemli bir koz daha geçti.
Hem türban tartışmaları hem Kuran yakma provokasyonu Tayyip Erdoğan’ı yine İslam sancaktarı yapacak. Hristiyan Batıya olan karşıtlık politikası bu tabanda en çok tutacak politika. AKP her seçim öncesi Batı düşmanlığı yapar. İslamcı taban, bu tarz kışkırtmaların neden seçim öncesine denk geldiğini sorguluyor mu acaba? Tayyip Erdoğan için türban ve Kuran sadece seçim malzemesidir.
İsveç provokasyonundaki Rus desteği ve NATO
İsveç’te yaşanan provokasyon, AKP için sadece iç politika malzemesi değil. Yapılan soruşturmalar sonucunda ortaya çıkan gerçekler, bunun dünya dengelerini değiştirmek için yapılan bir eylem olduğunu gösterdi. Ve tabi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başında NATO’ya girmek için başvurdu. Türkiye, bu iki ülkenin NATO’ya kabulunde kilit ülke konumunda. Bir süredir görüşmeler devam ediyor. İki ülkede Türkiye’nin öne sürdüğü şartlar için adım atacaklarını açıklamışlardı.
Bu noktada Rusya devreye giriyor. NATO’nun genişlemesi en çok kendisini etkileyecek, bunu durdurmak için elinden geleni yapacak, yapıyor. Provokasyonu yapan Rasmus Paludan ,Rusya’dan maddi destek aldığını açıkladı. Verdiği ifadede provokasyon fikrinin de Rusya’dan çıktığı belli oldu. Hatta ilk başta Türk bayrağının yakılmasının düşünüldüğü belirtildi. Paludan, eski bir Russia Todays çalışanı. Para aldığı kişi ise Putin yandaşlığı ile bilinen gazeteci Chang Frick. Frick, iddiaları kabul ederek, büyük bir yüzsüzlükle Paludan’ın neden Türk bayrağı yakmadığını sorguluyor.
Avrupa, Ukrayna’ya son yaptığı askeri mühimmat desteğiyle, savaşın kısa sürede sonlanması için önemli bir hamle yaptı. Bu provokasyon, hamleyi boşa çıkardı.
Bu sürecin nereye gittiğini gören ABD, ardarda yaptığı açıklamalarla salıırıyı ve Rusya’yı kınadı. Ama diğer İslam ülkelerinden böyle bir çıkış göremedik. Oyunu gören İslam ülkeleri, Türkiye’nin iç meselesi olarak değerlendirmiş olmalılar. Hedef, Kuran veya İslam değil; Tayyip Erdoğan’ı ve Putin’i kurtarma operasyonu.
AKP’ye bitmeyen Rusya desteği
İsveç provokasyonu, Rusya’nın Türkiye’deki seçimleri de kontrol altına almak istediğinin en büyük göstergesi. Putin, imparatorluk mantığıyla hareket ettiği için, diğer ülkelerin seçimlerine müdahale etmeyi kendi hakkı olarak görüyor. Bu mantıkla Avrupa’yı neo-faşizmden kurtarma projesi, Rus bürokrasisinin genel politikası haline gelmiş durumda.
Fransa seçimlerinde aşırı sağın adayı Marine Le Pen’in partisine Rusya desteği ortaya çıktı. Seçim finansmanı için Rus bankasından alınan oldukça yüklü kredi, büyük bir tepkiye yol açtı. İtalya seçimlerinde de durum farklı değildi. İtalyan Lig Partisi yetkililerinin Rusya Büyükelçiliği’nde yaptıkları görüşmeden sonra İtalya erken seçime gitmek zorunda kaldı. Lig Partisi hükümetten desteğini çekerek, hükümeti düşürdü.
Olaylı 2016 ABD seçimlerinde de Rusya müdahalesinin belgeleri ortaya çıktı. Hatta İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması isteyen ve başaran siyasetçilerin Rusya’yla yakından kurduğu ilişkiler de gizli saklı değil.
Rusya için Türkiye diğer Avrupa ülkelerinden de daha önemli konumda. Bizzat iktidara destek oluyor. Bunun için sadece İsveç provokasyonu gibi eylemleri organize etmiyor. Tayyip Erdoğan’ın elini her koşulda güçlendirmeye çalışıyor. Türkiye’yi Batı bloğundan uzaklaştırmak, Rusya için en önemli hamle. Bunu da sadece Tayyip Erdoğan’ın yapabileceğini görüyor.
AKP’nin uyguladığı ekonomik politikaya da en büyük destek Rusya’dan geliyor. Akkuyu Nükleer Santrali için Rusya’nın ayırdığı para bunun en büyük göstergesi. Rusya’yla yapılan ticaret öyle bir noktaya geldi ki, ABD açıktan Türkiye’yi bu konuda defalarca uyardı.
Rusya’ya olan doğalgaz borcunun ötelenmesi de ciddi bir mali destek. Savaşta olan bir ülkenin bu fedakarlığı yapmasının nedenini iyi çözümlemek gerekiyor. Putin ve Tayyip Erdoğan kader ortaklığı kurmuş durumda. Tayyip Erdoğan’ın kaybetmesi , Putin’in de kaybetmesi anlamına geliyor. Tayyip Erdoğan da Suriye politikası gibi Türkiye’yi yakından ilgilendiren konularda Rusya’nın lehine çıkışlar yapıyor.
AKP’ye Suudi desteği
Muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018 yılında İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda vahşice öldürülmesi, iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırdı. Suudi Arabistan Türk mallarına boykot kararı aldı.
Cinayetle ilgili belgeleri isteyen Suudi Arabistan’a bizzat Tayyip Erdoğan yanıt verdi: “Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesap sormasını bilir.” Dava dosyası ve belgeler 2022 yılında Suudi yetkililere verildi.
4 yılda ne değişti? Tayyip Erdoğan seçime giderken mali olarak rahatlamak için bu sözlerini yuttu, ödülünü de aldı. Dava dosyasını Nisan 2014’te Suudilere teslim etti, Kasım ayında Suudilerden parayı aldı. Suudi Arabistan, Merkez Bankası ile 5 milyar dolarlık mevduat anlaşması yaptı.
Geçen hafta Suudi Arabistan Maliye Bakanı’nın açıklamasıyla, bu yardımın neden yapıldığı anlaşıldı: “Türkiye gibi kırılgan ülkelere yardım etmeliyiz.” Bu utanç verici açıklama sonrası AKP cenahından hiçbir açıklama gelmedi. Baskıcı rejimler arasındaki dayanışmayı bir kez daha görüyoruz.
AKP’ye İran desteği
İran’la, AKP iktidarı arasında her dönem bir dayanışma oldu. Arada mezhep farkı olsa da zihniyet aynıdır. Gerici, İslamcı iktidarlara İran her yerde destek oluyor. Türkiye – Rusya yakınlaşmasıyla birlikte bu ilişkiler daha ileri boyuta taşındı.
Geçen hafta Tahran’da Azerbaycan Konsolosluğu’na yapılan saldırıda bir soydaşımız ölmesine rağmen, Türkiye’den net bir açıklama gelmedi. AKP iktidarı basit bir kınamayla bunu geçiştirmeyi tercih etti. İran’a karşı geliştirilen bir tavır göremedik.
Saldırıdan hemen sonra Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklama kınamanın sadece göstermelik olduğunu gösterdi. Suriye’deki gelişmeleri konuşmak için İran’ın da masada yer alması gerektiğini söyleyen Tayyip Erdoğan, Rusya’yla ilişkilerinin de ne kadar samimi olduğunu anlattı.
Sadece son örnek bile Tayyip Erdoğan’ın İran’la bundan sonra izleyeceği politikayı da gösteriyor. Dünyayı sarsan İran kadınlarının direnişine uygulanan baskıyı, Tayyip Erdoğan’ın protesto ettiğini göremedik. AKP’nin türban konusunda tavrını görmek açısından da önemli bir örnek. AKP, türbanı sadece bir iç siyaset malzemesi olarak görüyor.
AKP, İran’a karşı geliştirilen tavrın meyvelerini, seçimlerde gelecek destekle alacaklar. Bunu sadece mali destek olarak görmemek gerekir. 15 Temmuz’la ilgili İranlı bakanın yaptığı açıklama desteğin boyutlarını gösteriyor: “Erdoğan unutmasın, 15 Temmuz’da onu darbeden biz kurtardık.”!
Diktatörler Enternasyonali
AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a açıktan destek olduklarını belirten bu ülkelerin ortak özelliği, ülkelerinde kurdukları baskıcı yönetimler. Rejimlerinin adları farklı olsa bile kurdukları baskı ortak.
Özellikle Rusya, Ukrayna işgaliyle girdiği açmazdan Türkiye eliyle kurtulmaya çalışıyor. Putin bu süreçte hem İran’ın hem Türkiye’nin desteğinin devam etmesini istiyor. Rusya’ya Çin desteğinin akıbeti bile bu iki ülkenin vereceği tepkiye bağlı. Eli güçlü olmayan Rusya’ya Çin destek olmaz.
Bu isimler de birbirlerini desteklemeye hazır, kendi diktalarını sağlamlaştırmak için birbirlerine muhtaç hale geldiler. Bu ülkelerin herhangi birinde rejimin sallanması, domino etkisi yaratarak diğerlerine sıçrayacaktır.
Bunu çok iyi gören bu gerici ittifak, Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçtirmek için her türlü hamleyi yapıyor. Tayyip Erdoğan da bunu nasıl kullanacağını gayet iyi biliyor. 2023 yılında yapılan bu seçimin bizler için tabi ki sembolik bir anlamı var. Ama daha da önemlisi dünya dengelerini de değiştirecek bir seçim olabilir.
Rusya’yı savunan, Putin’i haklı gören kesimlerin bunları bilmemesi mümkün değil. Rusya’yı haklı görenler, İran’daki eylemleri dış güçlerin yaptığını söyleyenler hep aynı kişiler. Şimdi bu sözde muhalif isimler, Tayyip Erdoğan’a verilen bu destekleri de savunacaklar mı? Bence savunurlar, paranın kaynağı Rusya olduğu için onun borusunu çalmaya devam ederler.
Muhalafet ne yapmalı?
14 Mayıs Seçimleri bu yüzden muhalefet için çantada keklik bir seçim değil. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının 20 yılda yıprandığı ve oy oranının azaldığı bir gerçek. Ama muhalefetin sadece bu gerçeklikle hareket etmesi aymazlık olur.
Rusya’nın, İran’ın, Suudi Arabistan’ın gördüğü bu gerçeği muhalefet de görmelidir. Tayyip Erdoğan seçimleri kazanmak için her şeyi yapacak. Her söylemine anında cevap vererek, seçim propagandasını boşa düşürecek politika izleyen muhalefet kazanabilir.
Türkiye’yi destekleyen ülkelerdeki rejime dönüşmemek için muhalefetin de elindeki bütün kozları kullanması gereklidir. Yoksa Türkiye de şer ülkesi ülkeler listesine girecek. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını yaşamak istiyorsak, muhalefet doğru hamleler yapmalıdır.