Tuncay Özkan dün yayınlanan bir röportajında sarf sözlerle gündemde. Mehmet Emin Altunses’in Youtube’daki Arayış TV kanalında dedikleri kendisini tanıyanlar, takip edenler için şaşırtıcı olmamalı.
Altunses, Tuncay Özkan’ın Demirtaş’ı hapishanede ziyareti ve Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyaretine katılması ile ilgili sormuş.
Tuncay Özkan’ın cevabı şöyle:
“Ben Selahattin Demirtaş’ın bugün içinde bulunduğu durumu bir hukuksuzluk ve haksızlık olarak değerlendiriyorum. Onunla dayanışma içinde olmayı bu ülkenin topraklarına, bu ülkenin insanlarına yapılabilecek en güzel şeylerden biri olarak görüyorum. O yüzden ziyaret ettim. Yine ederim. Selahattin Demirtaş bir siyaset adamıdır. Bir barış insanıdır.”
Selahattin Demirtaş’ın 2015’teki “Seni başkan yaptırmayacağız” tavrından ötürü içeride tutulduğu tartışma konusu bile değil. Bu tavrından vazgeçse, uzlaşsa, anlaşsa AKP iktidarı tarafından içeride tutulmayacağı bir gerçek. Demirtaş’ın hukuk saikiyle değil, tamamen AKP’nin siyasi ajandasıyla yargılandığını ve hapse atıldığını iddia etmekte hiçbir problem yok.
Fakat Demirtaş bir “barış insanı” mıdır? Cesur savcıların, adil ve bağımsız mahkemelerin konuştuğu bir düzende, “Apo’nun heykelini” dikmeye niyetlenen, Türk milletine kafa tutan bir Selahattin Demirtaş’ın barış değil, “terör insanı” olarak tescil edileceği gerçek değil mi?
Demirtaş, devleti içeriden kemiren bir siyasetçi-istihbaratçı kliğinin açtığı alanda rol üstlenen bir oyuncuydu. Kurnazlık edip kendi oyununu kurmaya başladı, daha büyük rol kapmaya kalktı. Şimdi bunun bedelini ödetiyorlar. Bu bir çete hesaplaşması. Her çete hesaplaşması gibi bu da hukuksuzca.
Ama bu Demirtaş’ı “barış insanı” mı yapar? AKP’nin ihanet açılımına katılmak, BOP tasarılarında rol kapmak barış insanı olmak mıdır? 2014’teki 6-8 Ekim kışkırtıcılığının barış adamlığıyla ne alakası var mesela?
İncirlik’ten kalkan Amerikan uçaklarının şemsiyesi altında yapılan Rojava Devrimi (!) boğulmasın diye Demirtaş’ın benzin taşıdığı etnik ayaklanmanın 48 saatlik neticesi onlarca ölü ve yüzlerce yaralıydı. Allah’tan barış (!) insanıymış yani!
Tuncay Özkan hızını alamıyor:
“Selahattin Demirtaş cezaevinde değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki sıralarda politika üreten bir lider olarak önümüzdeki günlerde yerini alacaktır. Bugün Selahattin Demirtaş ve pek çok insan layık olmadıkları bir yerdeler. Onların layık oldukları yerlere gelmesi için mücadele etmek bu topraklarda kardeşliğe, barışa, özgürlüğe, dayanışmaya ve büyük Türkiye idealine, büyük Türkiye coşkusuna ve büyük Türkiye çalışmasına güç vermek demektir. Bu çalışmanın bir parçası olmaktan gurur duyarım.”
Özetle Tuncay Özkan aslında derdinin hak hukuk olmadığını, özel bir tercih yaptığını itiraf ediyor. Demirtaş gibi gönüllü ve “devlet” güdümlü PKK-İmralı ziyaretleri yapanları düştükleri yerden kaldırmak için, yükselip mecliste politika üretmeleri için elinden geleni yapmak istiyor. Bunu da açık açık, CHP eski genel başkan yardımcısı sıfatıyla yapıyor. Partisini iktidar medyasına hedef yapmaktan da asla gocunmuyor!
Mehmet Emin Altunses, sorusunu Tuncay Özkan’ın 5,5 yıl haksız hukuksuz Silivri’de yattığını hatırlatarak sormuş. İyi yapmış. Hatırlatmamıza vesile oldu.
Biz Tuncay Özkan gibi, Silivri’den çıkmak için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazıp solculuk ulusalcılık satan bir tipin bile hakkını hukukunu savunmuştuk. Tercih değil, evrensel hak hukuk adalet ilkesine bağlılıktan.
Hani, kaç kişiydiniz diye soracak olursanız, öyle 1 milyon kişi değildik tabi. Fetullahçılara satacak bir televizyonumuz da hiç olmadı haliyle…
Biz değişmedik. Tuncay Özkan da değişmedi. Kendisi kanalı Fetullahçılara satmadan önce bir yandan canlı yayınlarda “Devletin Apo’yu değerlendirmesi lazım” diyerek Demirtaş’ın kendini parlatacağı ihanet açılımlarına meşale tutuyor, bir yandan da Merdan Yanardağ gibi PKK eskilerini ekrana çıkartıp millete “Atatürkçü” diye pazarlıyordu.
Kitlelere kendini ulusalcı diye pazarlayan Tuncay Özkan, bugün CHP’nin en üst katında genel başkan danışmanlığı yapıyor. PR yatırımları şimdilik tutmuş olabilir ama biz bu kumaşı iyi tanıyoruz.
Aydın Doğan’ların, Mesut Yılmaz’ların sermaye-medya düzeninde Fetullah’ın karşısında süklüm püklüm eğilip bükülüp örgütlere selamlar çaka çaka yükselen Tuncay Özkan’dan ulusalcı Atatürkçü falan çıkmaz. Tıpkı Selahattin Demirtaş’tan “barış insanı” çıkmayacağı gibi…